Tencere, Tava, Patates, Patlıcan… Kanka ne olacak bu işsizin hali? Bölüm 1: Biz ne krizler gördük, böyle yıkanı olmadı

Tencere, Tava, Patates, Patlıcan… Kanka ne olacak bu işsizin hali?  Bölüm 1: Biz ne krizler gördük,  böyle yıkanı olmadı

Her sabah kalktığımızda bir arkadaşımızın daha işten çıkarıldığını duyarak başlıyoruz güne. Birer ikişer azalıyoruz sessizce… Her gün açılmayacak bir kepenk daha görüyoruz sokağımızda. Patates borsasının artışını okumasak da gazetede, markete her gittiğimizde “ben bu kadar ne aldım?” diye bir daha bakıyoruz poşetimize. “Kredi kartı limitim yetecek mi?” bile ikincil önemde bir sorun artık.

Esnaf sohbetlerinde “Reis ne koydu Cehape’ye” devri de bitti. “Yandım babam” var gayrı dillerinde. Ateş ya düştü, ya düşecek bekliyor esnaf kardeşimiz. Toptancı parayı istiyor. Para bankada yok ki esnafta olsun. Su nerde, inek içti. İnek nerde, dağa kaçtı…

İşçi kardeşlerim artık sadece geçim sıkıntılarını değil, işten atılma korkularını da konuşuyor çay saatlerinde. Birer ikişer azaldıkça sıranın geldiğini görüyor kendine. Daha fazla çalışıyor ki atılmasın. Oysa kar patronun da, zarar neden hepimizin biraz düşünse isyan edecek. Yani Hükümetin korkusu boşa değil, zincir koptu kopacak.

Beyaz yakalı ofis çalışanı kardeşim sıtmadan vazgeçti, ölümü tercih ediyor artık. “Limon satsam bundan iyi kazanırım” diyor. Çünkü satış baskısından, her tür “mobingten” nefes alamaz durumda. Depresyon ilaçları da fayda etmiyor bu derde. Maslak, Gayrettepe hattında işsizlik sürekli artıyor.

Oysa Reis’in damadı, ki galiba ekonomi bakanı, her ay bir öncekinden daha iyi olacak diyor. Zaten kriz yok ki! Bunlar hep muhalefetin uydurması. Onu bunu bilmem, Damat haklıysa Hazirana para koyacak yer bulamayız.

Lakin kullanmak zorunda olduğum kalp ilacımı, yeni gelecek zamlardan dolayı bulamayacağımı söylüyor eczacı kardeşim. İlaç bile neredeyse karaborsa! Hacı amcamın yıllarca uğruna mücadele ettiği abdestli kapitalizm hepsinden beter çıktı. Maşallah, ne güzel yediler! Alkol yok fıtratlarında ama haramın bini bir para. Bir de alkol ve petrol zamları var ki, onları hiç konuşmaya gerek yok.

Eyvah daha kriz yeni mi başlıyor?

Ve tecrübeli olanlarımız bunun daha önceki krizlere benzemediğini söylüyor. Kanser gibi ülkeyi sarıyor çünkü. Yavaş yavaş çürütüyor. Ekonomik krize politik krizler eşlik ediyor. Kriz derinleştikçe hem hayat pahalanıyor, hem de işsizlik artıyor. Birçok büyük şirket iflasın eşiğinde… Bunlar arasında hükümetin gözdesi inşaat ve enerji şirketleri de var. Bu istikrarsızlığı gören patronlar paralarını kaçırmaya uğraşıyorlar, onlar için güvenli limanlara…

İşçiler mi? Onların kaderi zaten bu. Bedeli onlar ödemek zorunda. Bugüne kadar dünyayı götürenler, “Ayağınızı yorganınıza göre uzatın” diyorlar bize. Oysa bizim yorgan zati hep kısa.

Yoksulluk artıyor evet ve aynı zamanda burjuva devlet de içten içe çürüyor. Çeteler sokaklarımızı yeniden işgal ediyor. Muhalefet suçu varken, mafya suç sayılmaz hale geliyor. Devlet ne yapsın, gayri milli düşman çok. Cezaevi yap yap bitmiyor. Bunlar varken yerli mafyamızı cezaevine koyacak değil ya! Üstelik yarın bir gün bu “iyi çocuklar” işine çok yarayabilir.

Sözün kısası, Damatın garantisine rağmen, yarın bugünden daha karanlık görünüyor.

So what?” Yani kriz var tamam da ne yapacağız?

Kapitalizmin krizde olduğu doğru… İşsizlik hanemizde, bu da doğru… Peki ne yapacağız? Korku ile bekleyen iş arkadaşımıza ne diyeceğiz? İş bulamayan yeni mezun kardeşimize diyeceğiz?

Krizi tesbit etmek sorunları çözmeye yetmiyor. Krizi yaratan burjuvaziden ve onun siyasetçilerinden mi umut bekleyeceğiz?

Soruları daha somut soralım. Mesela işsiz kaldık ve iş bulamıyoruz ne yapacağız? Sessizce kapitalizmin krizini çözmesini mi bekleyeceğiz?

Veya yanı başımızdaki arkadaşımız, yoldaşımız işten çıkarılmışken ya da çıkarılma riski varken, her koyun kendi bacağından mı asılacak? Sessizce atılmasını izleyip huzurla evimize mi gideceğiz?

Veya birlikte çıkarıldığımızda ne yapacağız? Kıdeminizi bile ödeyemiyoruz çünkü battık derlerse sessizce evimizde ağlayacak mıyız?

Ya da fabrikamız kapanıyor? Patronunuz yandım battım diyor. Ne yapacağız? Canım patronum bugüne kadar bana ekmek verdin, benim de maaşım sana feda olsun mu diyeceğiz?

Arjantin:

Krize karşı mücadele meşrudur

Yukarıdaki sorulara cevabımız kuyruğumuzu kıstırıp oturmaksa zaten yenilmişizdir. Oysa birlik olan işçilerin bu saldırıları durdurabilme gücü var. Bunun birçok örneğini hem dünyada hem de yaşadığımız topraklarda gördük.

2000’lerin başında krize karşı büyük bir direniş ve birliktelik gösteren Arjantin halkının başına gelenler bize benziyor ama aynı zamanda Arjantin halkının mücadelesi muazzam deneyimler barındırıyor.

Arjantin 90’lı yılların başında dünya kapitalizminin gözdesiydi. Aynı Akp hükümetinin ilk yılları gibi… Sıkı kemer sıkma politikaları ve özelleştirmelerle Carlos Menem enflasyonu düşürmeyi başardı. Tüm kamu kuruluşları özel sektöre peşkeş çekildi. Binlerce kamu işçisi işten atıldı. Bir yandan da sendikal hareket pasifize edildi. Sol ise eylem kabiliyetini yitirdi. Ülke ekonomisinin yüzde 60’ı yabancı sermayenin eline geçti.

Bu saadet 1999 yılına kadar sürdü. Asya’da başlayan kriz Arjantin kapılarına dayandı. Bir anda Arjantin’in borcu 25 katına çıktı. Sermaye ülkeyi hızla terk etti. 2000’lerin başında Arjantin mali olarak iflas etti. Devasa bir işten çıkarma dalgasıyla halk tam deyimiyle ortada kalmıştı. İşsizlik yüzde 20’ydi ve insanlar iş için yurtdışına göçüyordu. Ne kadar da benzer bir hikaye değil mi?

Ve iflas eden bir ülkede halk ayağa kalktı. Arjantin artık isyanın başkentiydi.

İkinci bölümde Arjantin’deki mücadelelerle devam edeceğiz …

ESAT M.

Yazar Hakkında