SAHİP OLDUĞUNUZ SERVET BİZDEN ÇALDIKLARINIZDIR -1-

SAHİP OLDUĞUNUZ SERVET BİZDEN ÇALDIKLARINIZDIR -1-

2019 yılında metal işçileri yeni bir toplu sözleşme sürecine girdi. Bu süreçte metal işçilerinin önünde iki seçenek var: Yeni bir “metal fırtınası”başlatabilirler veya sendikal bürokrasinin, patronlarla masa başında satışına boyun eğebilirler.

Otomotiv ana ve yan sanayi, demir-çelik-döküm, beyaz eşya ile diğer metal sektörlerinde faaliyet gösteren lider şirketleri kapsayan toplu iş sözleşmesi için, Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile işçi sendikaları arasındaki görüşme süreci başladı. Görüşmeler Türk Metal Sendikası, Birleşik Metal İş Sendikası ve Çelik-İş Sendikasıyla yürütülüyor. Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri MESS üyesi 180 işletmedeki 130 bin çalışanı kapsıyor. Türkiye ihracatının yüzde 27’sini, imalat sanayinde toplam cironun yüzde 24’ünü, metal sanayi sektörü istihdamının yüzde 12’sini MESS üyesi şirketlerin gerçekleştirmesi, sürecin Türkiye ekonomisi açısından önemini gösteriyor…

MESS Başkanı Kudret Önen, Türk Metal Sendikası ile yapılan ilk görüşmede iş barışının önemine vurgu yaptı. Ülke ekonomisi de düşünülerek hareket edilmesi gerektiğini belirttikten sonra, “Ülkemize ve bütün vatandaşlarımıza karşı sorumluyuz” dedi. Bu bağlamda işçilerden mevcut koşullara boyun eğmelerini talep etti.

Ekonomik krizi fırsata çevirme oyununu sahneleyen patronlar, geleceğimizi daha fazla çalmanın perdesini aralamaya başladılar.

Peki, işçi sendikaları bu oyunu bozabilir mi?

İlk on dört maddesini görüştükten sonra, diğer maddeleri görüşmek için 4 Kasım 2019’da bir kez daha yan yana geleceklerini kamuoyuyla paylaşan patron sendikası MEES, toplu sözleşme süresininiki yıldan üç yıla çıkarılması gerektiğini söylerken, sendikaların ülkedeki ekonomik durumu göz önünde bulundurması gerektiğini açıkladı. Metal işçilerinin ve bütün olarak tüm işçi sınıfının kırmızı çizgisi olan kıdem tazminatına da gözünü diktiğini görüşmelerde belirten MESS, bir yandan iş barışı derken bir yandan da metal işçisinin bir çok hakkını gasp edeceklerinin sinyallerini vermiş oldu.

İşçi sendikalarının bu tip toplu sözleşmelerde, kötü sicili bir hayli kabarık… Geçmişte satış sözleşmelerinin altına birçok kez imza atmışlar ve metal işçilerinin değil, patronların çıkarına uygun davranarak toplu sözleşmelerde işçileri masa başında satmışlardır.

Günümüz sendikal bürokrasi, lüks makam araçları ve şatafatlı yaşamlarıyla anılmaktadır. Temsilciler, Fabrikalarda sendika ve işçilerin temsilcisi olarak verilen sorumluluğu yerine getirmek yerine, insan kaynakları müdürü gibi çalışıp, işçi alınmasına da çıkarılmasına da karar veriyorlar. Ve bu gücü aslında sendika başkanlarından yani sendikal bürokrasiden almaktalar.

Sendika şube başkanları, fabrika toplantılarında işçilere “rapor almayın; devamsızlık yapmayın;ekonomik kriz var; işinize sahip çıkın yoksa fabrika kapanır; hepiniz işinizden olursunuz” diyerek işçilere patron ağzıyla gözdağı vermeye yeltenebiliyor.

Metal sendikalarının daha önce yapmış oldukları toplu sözleşmelerinde kabul edilemeyecek birçok madde bulunmakta. Farklı tutanaklarda imzalanan maddelerin büyük bir kısmı, işçinin değil işverenin yararına hazırlanmış gibi…

Örneğin;

• İşveren işyerinde daralmaya gittiği an kolay bir şekilde işçileri kapının önüne koyabilir maddesi.

• Toplu sözleşme yılının birçok fabrikada üç yıla çıkarılması.

Neden toplu sözleşme görüşmeleri patronlarla kapalı kapılar ardında yapılmakta?

Sendikaların görevinin işçilerin haklarını savunmak olduğunu unutan sendika bürokratının, asgari ücretli bir işçiden on kat daha fazla ücret alıyorsa sınıfını unutarak toplu sözleşmede satması da normal değil mi?

Parti kapılarında yatarak, sermaye sınıfı adına  meclise milletvekili girme yarışına  girmiş durumdaki bir sendikacı çoktan sınıfına  sırtını dönmüştür.

Sendikalar devletin, hükümetin arka bahçesi olmamalıdır. Sendikalar bağımsız olmalı ki patronlarla olan mücadele ateşini büyütebilsinler.

Sendika patronları bu gücü ve cesareti de biz işçilerden almaktalar. Üyesi olduğumuz ayrıca aidat vererek haklarımızı savunmalarını beklediğimiz sendikacılar, biz işçiler sendikalarımıza sahip çıkıp denetlemediğimiz için, görev alarak seçtiklerimizi geriye çağıramadığımız için, her gün daha da yüzsüzleşmekteler. Bizleri yarı yolda bıraktıkları birçok grev, direniş, yürüyüşhala hafızamızda…

Sendikalardan bu kan emici simsarları, sırtımızda bir ur gibi taşıdığımız sendika patronlarını, bir an önce atmadığımız sürece daha çok toplu sözleşmelerde masa başında satılırız. Mevcut sendikal bürokrasiyle patronların görüşmeleridanışıklı dövüşün dışına çıkmayacak, toplu görüşmeler tıkansa bile alınan grev kararı göstermelik olacak veya MGK toplantısıyla yasaklanarak grevin ateşi kısa bir zaman sonra sönecektir. Hükümetin ve MESS’in dayatmaları birkaç maddeyi iyileştirip kabul görecektir.

Bunu neden söylüyoruz? Daha önceki grevlerdeişçilere grev önlüklerini giydirdikten sonra, temsilciler haricindeki işçileri evlerine göndererek grev yerini işçilerden izole etmişlerdir. Birkaç saat sonra MGK kararıyla grevimiz yasaklanmıştır ya da altmış gün ertelenmiştir diyerek grev yerlerinden kaçarcasına uzaklaşmışlardır.

Grevin ertelenmesi ya da yasaklanması öncesinde işçilerin grev alanından uzaklaştırılmalarının altında yatan tek bir neden vardır: işçilerin meşru grev ve fabrika işgallerinin önünü kesmek…

Hatırlarsak Erdoğan işverenlerle yapılan toplantında grevleri bir tehdit olmaktan çıkardık diyerek patronları cesaretlendirmiş, teşvik primleriyle de ödüllendirmişti.

Göstermelik birkaç basın açıklaması, birkaç tehditten öteye geçmeyen konuşmalar dışında bir şeyler yapmayan sendikal bürokrasi böylelikle grevleri de geçiştirmiştir.

Biz işçilerin geleceği olan kıdem tazminatlarımızada göz dikilmiştir. Ayrıca işten atıldığımızda açtığımız işe iade davalarını da etkisizleştirmek için, patronların işini zorlaştırıldığı için, arabulucu kanunu çıkararak işçilerin mahkemelere gitmesi önlenmeye çalışılmıştır.

Hali hazırda biz işçilerin geleceğine göz dikenlerin karşısında üretimden gelen gücü kullanamayan sendikal bürokrasi, önümüzdeki toplu sözleşmede de ülkenin içinde bulunmuş olduğu savaş ve ekonomik krizler ve işyerlerinin ekonomik daralmasını bahane ederek eylemsiz ve grevsiz bir sözleşme geçirebilir.

Mevcut sendikal anlayış, bu bürokratik haliyle patronların oyununu bozmaktan çok uzak gözükmektedir.

PEKİ METAL İŞÇİLERİ, SENDİKAL BÜROKRASİVE MESS’İN BİZLERE DAYATMIŞ OLDUĞU BU OYUNU NASIL BOZAR?

Umut Yılmaz

Yazar Hakkında