İŞSİZLİĞE, AÇLIĞA, YOKSULLUĞA KARŞI İŞÇİLER BİRLEŞELİM!

İŞSİZLİĞE, AÇLIĞA, YOKSULLUĞA KARŞI          İŞÇİLER BİRLEŞELİM!

Türkiye, iş kazalarında ölen işçi sayısı bakımından Avrupa birincisi. Yine Türkiye, asgari ücretlerin düzeyi bakımından ise Avrupa’da sondan dördüncü. Yani söz konusu işçiler olduğunda kapitalizm ya öldürüyor ya da süründürüyor! Evet, kapitalizm, işçileri öldürmeyi başaramadığında mutlaka süründürüyor! Çünkü kapitalizm sömürüyor!  

Bu sıradan bir “kötülük” değil, öldürürken de süründürürken de kapitalizmin tek bir amacı var: İşçileri sömürmek!Sömürmek kapitalizmin “fıtratında” var; çünkü başka türlü var olamıyor!

Evet, kapitalizm işçinin alın terini, emeğini sömürerek var olan bir düzen. İşçinin ödenmeyen emeği patronların cebine kâr olarak giriyor. Yani işçinin kaybı patronunun kazancı oluyor! O nedenle öldürürken de süründürürken de patronların asıl derdi maliyetleri düşürmek: Ne kadar az maliyet, o kadar çok kâr. İşçiler patronların gözünde insan değil, birer maliyet unsuru!

Asgari Ücret= Açlık Ücreti!

O nedenle bu ülkede on milyon emekçi asgari ücretin altında, asgari ücret düzeyinde veya asgari ücretin çok az üstünde bir ücretle “yaşam savaşı” veriyor. Evet, bu emekçiler “büyüyen ve yükselen” Türkiye’de gerçek bir yaşam savaşı veriyorlar; çünkü ülkemizde asgari ücret, bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırı olarak ilan edilen rakamla aynı düzeyde. Üstelik ortalama ücrete çok yakın; yani düzenin genel ücret politikasının bir yansıması. Bu nedenle sadece bir “başlangıç ücreti” değil, neredeyse ömür boyu alınan bir ücret!

İşsizliğin bu derece yaygın olduğu, cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaştığı “büyük Türkiye” de her ne olursa olsun bir iş bulmanın, asgari ücretle çalışmanın bile bir “nimet” olduğu söylenebilir! Ancak bu asgari ücret, asgari yaşam şartlarına bile uygun değil. Türkiye’de asgari ücret son derece düşük oranlarda ve gerçek olmayan, geleceğe ait enflasyon oranlarına göre artırılmaktadır. Bu, emekçilerin gerçek enflasyon oranları ve ülkedeki hayat pahalılığı düşünüldüğünde yaşam koşullarının giderek daha da kötüleşmesi, açlık, yoksulluk ve sefaletin daha da artmasıanlamına gelmektedir. 

Ekonomik Kriz: Kötüden Betere..!

Türkiye’de sadece işini kaybeden, iş bulamayan emekçiler değil, çalışanların önemli bir bölümü de yoksuldur. Türkiye bir “çalışan yoksullar” ülkesi haline getirilmiştir. Etkilerini artıran ve sorumluluğu Saray rejimi tarafından “dış güçlere” yıkılmak istenen ekonomik kriz işçi ve emekçilerin hayatını daha da çekilmez bir hale getirmektedir. Kriz milyonlarca emekçinin işini kaybetmesine neden olmuştur. Büyük sermayenin, onun iktidardaki temsilcilerinin ve sermayeye hizmet eden bütün siyasetçilerin amacı,  krizin faturasının işçi sınıfına ve çalışan halka ödetilmesidir. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndan çıkacak düşük bir ücret zammı, bu yolda atılmış bir adımdan başka bir şey olmayacak ve arkası gelecektir. Bunun anlamı daha fazla işsizlik, daha da düşük ücretler, yoksullaşma, taşeronlaşma, esnek çalışma, kıdem tazminatının gaspı ve kazanılmış hakların kaybedilmesidir. Kısacası patronlar kendi krizlerinin bedelini emekçilerin sırtına yıkarak kendi rezil düzenlerini kurtarma peşindeler.

Oysa işçi ve emekçilerin bu krizin patlamasında en ufak bir sorumluluğu yoktur. Bu kriz hem dünyada hem de Türkiye’de kapitalizmin krizidir. O halde krizin bedelini kapitalistler; yani ülke servetinin en büyük bölümüne sahip olanlar, üç kuruşluk ücretlerimizi bile bize çok görenler, kişisel hayatlarında lüks ve israflarından en ufak bir fedakârlık yapmayanlar ve de  “İtibardan tasarruf yapılmaz” diyenler ödemelidir.

İşçi Kardeşler

Kapitalistlerin saldırısına, krize, işsizliğe, açlığa ve yoksulluğa karşı mücadelenin birinci koşulu birleşmekörgütlenmek ve birlikte mücadele vermektir. Bu, aynı zamanda işçi ve emekçilerin siyasi bir güç haline gelerek ülke siyasetinde gerçek bir ağırlık kazanmalarının, taleplerini gerçekleştirebilmesinin de ilk adımı olacaktır. Krizin bedeliniasıl sorumlularına, düzenin asıl sahiplerine ödetmenin, özgürleşmenin ve kurtuluşun başka bir yolu yoktur.

Kapitalizm artık işçi ve emekçiler için onurlu, insanca bir yaşamın asgari koşullarını bile sağlayamamaktadır. Milyonlarca emekçi hak değil, bir nevi “sadaka” olarak verilen ve rejim tarafından siyasi karşılığı istenen “sosyal yardımlara” muhtaç hale getirilmiştir. Bu ülkede tarihi boyunca çok büyük hak mücadeleleri vermiş olan işçi sınıfı, örgütsüzlüğü ve siyasi zayıflığı nedeniyle aşağılanarak “fakir fukara” konumuna düşürülmüştür. Oysa bizler “fakir fukara-garip gureba” değil emekçiyiz! Biz adıyla sanıyla işçi sınıfıyız!

Sermayenin ve onun temsilcilerinin dayattığı bu rezil durumdan kurtulmanın tek yolu, işçilerin birleşerek, örgütlenerek ve mücadele ederek kendi geleceklerini kurmaya başlamalarıdır. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacak; gerçek özgürlük  işçilerle gelecektir..!

Asgari Ücret Komisyonunda bütün işçiler temsil edilmelidir; sadece bir başlangıç ücreti olarak, onurlu, insanca bir yaşam için yeterli bir asgari ücret!

Yoksulluğa karşı;  sendikalar ve işçi örgütlerince saptanacak gerçek yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret, refahtan payını alan, insanca  yaşamaya uygun ücret artışı, enflasyona karşı, gerçek hesaplara dayalı bir eşel-mobil sistemi…

İşsizliğe karşı;  uzun çalışma sürelerine son verilsin, ücretlerde bir kısıntıya gidilmeden iş saatleri kısaltılsın!Bütün emekçilere çalışma hakkı!

Batan işyerlerinin ve iflas eden patronların işsizlik fonu ve diğer kamu fonlarıyla kurtarılmasına hayır; İflas eden işyerleri çalışanların denetiminde kamulaştırılsın! İşsizlik fonu sadece işsizler için kullanılsın!

Yap-işlet-devret yoluyla yapılan ve Hazine’den “gelir garantisi” verilen bütün yol, köprü, hastane vb. işletmeler işçilerin denetiminde letilmek üzere devlet mülkiyetine geçirilsin!