Sendikanızı nasıl istersiniz? Çözüm; Fabrika Komiteleri

Sendikanızı nasıl istersiniz? Çözüm; Fabrika Komiteleri

Uzun süreden beri işçi sınıfının gündemini, metal işçilerinin MESS ile toplu sözleşme görüşmeleri meşgul etmekte. Nedeni ise, asgari ücrete yapılan yüzde on beş oranındaki zamdan sonra, örgütlü örgütsüz işçilerin gözünün metal işçilerine yapılacak zam oranına dönmüş olması.

MESS ile yapılan görüşmelerin tıkanması ile sendikalar Gebze ve Bursa’da yapılan kitlesel mitinglerle metal işverenlerine greve hazırız mesajını verip ne kadar çok kararlı olduklarını ifade etmişlerdi. Metal patronlarına karşı, bir kez daha metal işçileriyle birlikte masa başında değil alanlarda mücadele için verdikleri söz geçerli midir? Yoksa sözde bir kararlılık mı sergilenmiştir? 

Peki alınan kararların birçoğu işçilerin katılımından bağımsız iken, yine toplu sözleşme görüşmelerinde işçilerin olmadığı masalarda yapılan pazarlıklar işçi iradesini ne kadar yansıtabilir.

Aslında metal işçileri, patronlarla masalarda buluşan sendikal bürokrasileri, imzalanan satış sözleşmelerinden işten atıldıklarında sahipsiz bırakıldıkları dönemlerden iyi tanıyorlar. Ama işçiler bu oyunu bozacak örgütlülüğe sahip mi?

Fabrikalarda sendikalar tarafında metal işçilerine kurdurulan komiteler karar alma ve irade beyan etmekte bağımsız mıdır? Toplu sözleşme görüşmelerinde işçi komitelerinin de içinde olduğu yerlerde, sözleşme görüşmeleri, örneğin canlı sinevizyon gösterimleriyle ekrana yansıyor mu? İşçiler kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkların ne olduğunu, kimin ne dediğini gerçekten biliyorlar mı? Ya da işçilerin iradesiyle alındı denilen kararlar neden bütün metal işçilerinin katıldığı kapalı stadyum veya açık hava stadyumlarda alınmamakta, alınan kararlar işçiye sorulmamaktadır?

Bunun iki nedeni var; birincisi sendikal bürokrasinin hâkim olduğu bir işçi sınıfı hareketi, ikincisi ise patron ve sendikal bürokrasiden bağımsız olamayan güçlü örgütlü bir işçi sınıfı hareketinin ortada bulunmaması.

Grev kararları fabrikalara asılmaya başladı, grev komiteleri hazırlandı, metal fabrikaları greve hazır denmekte. Oysa sendikalar gerçek bir grev gününde dahi fabrika önlerinde grev sözcüleri ve gözcüleri dışında işçileri evlerine gönderecek. Grev çadırları kurarak işçileri fabrika önlerinde birlikte grev yönetmeye davet edeceklerini düşünmek saf dillilik olur. Geçmişi olumsuz deneyimlerle dolu sendikal bürokrasi böyle bir grev durumunda dahi, işçileri evlerine göndermeyi tercih ederek grev alanını işçilerden izole ederek kendileri için sorunsuz bir süreç geçirmeyi deneyeceklerdir.

Hatta sendika bürokratlarının yardımına geçmiş örneklerdeuygulanan grev yasakları ve hakem heyetinin alacağı kararlar koşabilir, ancak şahsen grev sürecinin buraya kadar gidebileceğini de düşünmemiz zor görünüyor.

Çünkü sendikal bürokratlar, patronlar ile ortaklaşacakları rakamı aşağı yukarı hesaplamış durumda ve işçilerin biriken öfkesini mitingler ve tekil fabrika eylemleriyle boşaltmayı denediler.

Önümüzdeki dönemde işçilere yapılacak zammın asgari ücrete yapılan zamdan sadece birkaç puan yukarıda olacağını ve yapılan zamma sosyal yardımlar giydirilerek bir puanlama yapılacağı bu konjonktürde daha olası.

İşçilerin kısmen de olsa patlayacak olan öfkelerini göstermelik birkaç işgal ya da direnişle geçiştirme yoluna girileceği ise bütün sürece bakıldığında görmemek çok zor görünüyor.

Bu grev sürecini de patronlar sendika bürokratları sayesinde aslında sorun yaşamadan böylelikle aşmayı planlıyorlar. Lokavt kararına, patronların hakem kararlarına çanak tutması için girişildiği oldukça belli durumda.

Metal işçilerine, “her şeyi yaptık, ancak bu kadar oldu” diyen sendika bürokratlarına karşı fabrikalarda devamlılığı olan, iradesini gücünü ve haklılığını işçilerden alan komiteler ancak cevap verebilir. Bu komiteler, işyeri temsilci seçimlerinde fabrikalarda kuracakları sandıklarla işçi iradesini yansıtmayı ve gerçek temsilcilerini seçmeyi hedef olarak koymalıdır. Komite, işçilerle birlikte karar alarak sorunlara birlikte cevap üretmeli, kendi aralarında seçecekleri delegelerle sendikanın kongrelerinde bürokrat yapıya karşı işçilerin iradelerini göstermelidir. Sendikalarda görev alarak patron-sendikacı iş birliğini bozarak sendikaları işçilerin öz örgütleri haline getirmelidir.

Sendikalar patronlarla gizli pazarlıklarını her defasında yeniden dener, eğer işçiler bağımsız komitelerde örgütlenmiyor ve birlik olmuyorsa. İşçiler, eğer bunu yaparak, yaşamları patron yaşamına denk sendikal bürokratlarını sırtından atmıyorsa daha çok kapalı kapılar arkasında pazarlığa maruz kalır. 

Türkiye sol hareketi, işçi sınıfı hareketine yabancılığıyla kendi arasında neredeyse rekabet etmektedir. Sendikaların kongrelerinde işçi sınıfını mücadele seferberliğine hazırlamak yerine, işçilerin aidatları ile kendileri için ayrıcalıklarını devam ettirme peşinde olan sendikal bürokratlarını, onların, işçi sınıfının sırtında bir kene olduklarını, işçi sınıfının mücadelesini her seferinde yavaşlatarak ortadan kaldırma hesapları yaptıklarını sendikaların kürsülerinde teşhir etmek yerine sendika bürokratları gibi işçilere ajitasyon çekmektedir.

İşçileri, işgale, greve çıkmaya, direniş yapmaya davet ediyorlar, büyük Kavel direnişini hatırlatıyorlar ve metal işçilerinin “DGM’LERİ EZDİK SIRA MESS” de şiarını hatırlatmaktan kendilerini alıkoymuyorlar, metal işçisinin bu güce ve örgütlülüğe sahip olup olmadığını belirtmeden.

Böyle oldukça, politik gazetelerin köşe yazıları olumsuz bir tablo karşısında, işçi sınıfının içerisinde zayıf olduklarını ve dolayısıyla yeterli müdahale edemediklerinin öz eleştirisini yapar dururlar.

Eğer fabrikalarda işçilerle aynı koşullarda çalışmıyor, aynı tastan su, aynı kaptan yemek yemiyorsanız güvencesizliğin geleceksizliği iliklerine kadar hissetmiyorsanız, köşelerinizden yazdığınız yazılar bilinçli işçiler tarafından bile ancak dudak bükülerek okunuyor, bu salt ajitasyon kokan yazılarınızla. 

İşçi sınıfının örgütlülük durumlarını hesaba katmayan bütün tahlilleriniz de, hava raporu tahmin eder gibi “yine bir metal fırtına çıkar mı acaba” hesabına dayanır oluyor. Belirtiler ters yönde olsa da, eğer bir fırtına çıksa dahi, o yağmurda “yine” yıkanmayacağınız nerdeyse kesin.

Kısacası, işçi sınıfı içinde örgütlenmenin çok ciddi zaman, emek ve derinden sızan bir mücadele gerektirdiği aşikâr. Grev ziyaretlerini bile kendilerini çok gören siyasi anlayışların, fabrikalarda uzun süreli, güven veren, işçilerin yaşamına dokunan, işçilerin bütün bu sözleşme süresinde de soluduğu aynı havayı soluması gerekiyor. Bu da fabrikalarda işçileri fabrika komitelerine ikna edecek uzun soluklu bir emek ve alın teri gerektiriyor.

Ben de yaklaşık 30 yıldır fabrikalarda çalışan bir metal işçisi olarak işçilerin gözünden bu toplu sözleşme sürecini okumaya çalıştım.

Şimdi görev, fabrikalarda yukarıda anlattığımız mücadeleyi hazırlamak.

Umut Yılmaz

Yazar Hakkında