Öldüren Kapitalizm Çağında İktidarın Tercihi

Öldüren Kapitalizm Çağında İktidarın Tercihi

Fırat Kalkanı’ndan sonra Ekonomik İstikrar Kalkanı! Toplum sağlığından ne haber! Mal canın yongası ?! İktidarın sınıfsal tercihi. Yüzünde güller açan patronlar! Ekonomik pakette kimler yok! Krizi fırsata çevirmek! Paketin “halkçı” yönü! Emekçiyi patrona teslim etmek. Toplumun hayatta kalma sorunu…

Konu hızla yayılan bir virüs salgını olunca insan hiç hoşlanmasa da devlet büyüklerimizin açıklamalarını baştan sona merakla dinliyor.  Salgına karşı önlemler konusunda önemli açıklamalar yapacağı ilan edilen RTE’yi de öyle dinledik. Cumhurbaşkanı, “Ekonomik İstikrar Kalkanı ” adıyla bir önlemler paketi açıkladı. Oysa kendisinden beklenen, her şeyden önce salgın hastalıkla ilgili köklü ve anlamlı önlemler içeren bir dizi kararın açıklanmasıydı. Böyle olmadı, Cumhurbaşkanı, halkımıza virüse karşı mücadelesinde “dua ve sabır” tavsiye ettiği dini- hamasi bir girişin ardından “ekonomik istikrarla” ilgili kararları açıklamaya başladı.

Açıklamanın vurgulanması gereken birkaç yönü var. Birincisi, açıklanan paketin adının “Ekonomik İstikrar Kalkanı” olması. Yani “Fırat Kalkanı” gibi bir şey! Belli ki Cumhurbaşkanı, daha önce yaptığı gibi ekonomik krizleri veya kriz tehlikelerini Türkiye’ye, yani “şahsına”  yönelik birer terör eylemi olarak görüyor. Ancak bu defakinin, bütün dünyayı saran bir salgın hastalıkla yakından ilgili olması nedeniyle, doğrudan “dış güçleri” suçlama yoluna gitmedi, ama yine de “bilinçaltını” yansıttı!

İkincisi, RTE’nin esas olarak, yaşananların halk sağlığını ilgilendiren yönünden ziyade ekonomik sonuçlarıyla ilgilenmesi. “E, bunda ne var, bu salgının bütün dünya ekonomisi, bu arada Türkiye ekonomisi ile ilgili çok önemli sonuçları olmayacak mı?” denebilir. Elbette var. Ancak bir cumhurbaşkanından böylesine kritik bir durumda önceliği halkının sağlığına vermesi beklenirdi. Oysa bizimki muhtemelen “Mal canın yongasıdır!” anlayışıyla ve de son derece sınıfsal bir tavırla dehşet içindeki “milletine” başka şeyler anlattı.

Bu “sınıfsallık” iflah olmaz muhalif ruhumuzla bizim yakıştırdığımız bir şey değil. Konuşmayı salonda izleyen işin erbabı da “Reis”in açıklamalarının anlam ve öneminin farkındaydı! Ekran başındaki bizler göremedik, ama belli ki TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun yüzünde güller açıyordu. Bunu fark eden RTE de kendisine dönerek “Neşen yerinde!” dedi. Neşesi nasıl yerinde olmasın ki, kendisi de bir kapitalist olan liderleri, memleketin bu en sıkıntılı anında bile kendilerini düşünüyor ve onların çıkarlarına mutlak bir öncelik veriyordu.

Kısacası Cumhurbaşkanı, konuşması konaklama vergisinin kaldırılması, uçak biletlerinde KDV indirimi gibi, herkese “evinizde oturun” denilen bir zamanda tuhaf kaçacak bazı önlemleri içerse de, aleni “sınıfsal” yaklaşımı ve öncelikleriyle görevini yerine getirdi.  Kısacası patronlar hayatlarından memnun.

Emekçiye yıkım Patrona Fırsat!

Ancak aynı şeyi emekçiler için söylemek mümkün değil. Çünkü paketin onların gerçek dertleri ve sorunlarıyla bir ilgisi yok. Yani onlar “krizi fırsata çevirme” peşindeki patronları kadar şanslı değil!İşsizliğin zaten giderek arttığı bir dönemde, daha da büyük bir işsizlik ve yoksullukla karşı karşıya kalma tehlikesiyle yüz yüzeler. Salgının küçük ve mevsimlik işyerlerindeki sonucu, son derece düşük ücretlerle ve çoğu zaman güvencesiz çalışan işçilerin işsiz kalması. Ancak büyük patronlar da salgını, daha sonra da yararlanabilecekleri bir fırsat olarak kullanıpçok sayıda işçiyi ya ücretsiz olarak ya da yıllık izinlerinden kesilmek üzere izne ayrılmaya zorluyor. “Daha sonra da yararlanabilecekleri bir fırsat” dememizin nedeni, bu işçilerin, eğer işlerine son verilmediyse geri döndüklerinde, kriz bahanesiyle eskisinden daha kötü koşullarda çalıştırılacak olmalarıdır.

Gazete Duvar’da Bahadır Özgür, “Sadece sokağa çıkamamanın etkilediği sektörlere bakıldığında ilk etapta 4 milyon 446 bin 456 çalışanın yaşam olanaklarının ciddi risk altında olduğunu” yazıyor. Yazar ayrıca buna, yakın zamanda faaliyetlerine ara vermesi beklenen inşaatın da eklenmesiyle ekonomik risk grubunun 6 milyona yaklaşacağını, bu durumun aileleriyle birlikte 15 milyon kişiyi vuracağını ifade ediyor.

Var olan işsizlerle birlikte düşünüldüğünde durumun vahameti ortada. Ancak dediğimiz gibi “Ekonomik İstikrar Kalkanı” salgın hastalıkla ilgili ciddiye alınabilir maddeler içermediği gibi emekçilerin yaşadıkları ve yaşayacakları durumlarla ilgili hiçbir madde içermiyor. Pakette emekçileri koruyacak, onlara güvence ve destek sağlayacak gerçekten dişe dokunur hiçbir şey yok. Paketin en “halkçı” yönü, emeklilere en az 1500 lira maaş ve 65 yaş ve üzeri vatandaşlara bedava kolonya ve maske dağıtılması! Emekçilere söylenen şu: Patronlarınız kurtulursa siz de kurtulursunuz. Yani kapitalizmin ve bütün kapitalist hükümetlerin o bildiğimiz yalanı.

Krizin Çözümü: Emekçileri Sermayeye Teslim etmek!

Ancak bütün bu “sınıf tavrına” rağmen paketin içerdiği önlemlerin ve bu işi için ayrılan miktarların büyük sermayenin dertlerine derman olması beklenmiyor. Zayıf ve kırılgan ülke ekonomisinin, dünya ekonomik krizinin, hızla yaklaştığı belirtilen yeni aşamasında, karşı karşıya kalacağı durum çok daha fazlasını gerektiriyor. Salgın nedeniyle daha da şiddetlenecek bir krizin, büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda çözülebilmesi, var olan koşullarda, işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimlerin çok daha şiddetli biçimde sömürülmesine, ağır bir baskı altına alınmasına, daha da yoksullaştırılmasına bağlı. İktidar, elinde verecek fazla bir şey kalmaması nedeniyle çözümü emekçileri elleri kolları bağlı bir biçimde büyük sermayenin eline teslim etmekte aramaktadır.

Saray rejiminin toplum sağlığını ciddi biçimde tehdit eden, sonu belirsiz bir salgın hastalığa rağmen, çare olarak böyle bir paketi açıklaması bunun işaretidir. Yani sorun sadece sınıfsal bir refleksten değil, aynı zamanda yakın geleceğe ilişkin kötü bir niyetten de kaynaklanmaktadır. Bu aynı zamanda, salgının ve ekonomik krizin etkisiyle umulmadık bir çöküşyaşamaması halinde rejimin işçi sınıfı ve emekçiler açısından çok daha tehlikeli bir hal alacağı anlamına gelmektedir. Rejimin, sorunun öncelikle ele alınması gereken toplum sağlığı boyutunu değil de ekonomik boyutunu, hem de en taraflı biçimde ele alması bundan sonraki siyasi yönelişleri açısından da ciddi bir işarettir. Rejim, halkın sağlığı ile sermayenin çıkarları ve öncelikle de kendi geleceği arasında açık bir tercih yapmaktadır.

Görünen odur ki, bu şartlar altında işçi sınıfınınönünde ekonomik, sosyal ve demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin yanı sıra bir de toplumunfiziksel anlamda hayatta kalmasını sağlama görevivardır. Unutulmaması gereken gerçek “çürüyen kapitalizm”in aynı zamanda “öldüren kapitalizm” olduğudur…

Hakkı Yükselen

Yazar Hakkında