ORBAN’LAR, DUTERTE’LER VE DİĞERLERİ… YENİ DÖNEMİN FIRSATÇILARI!

ORBAN’LAR, DUTERTE’LER VE DİĞERLERİ… YENİ DÖNEMİN FIRSATÇILARI!

“Kriz” kelimesi Çincede “meydan okuma” ve “fırsat” sembollerinin bir araya gelmesiyle yazılırmış. Biz de söyleyenlerin yalancısıyız! Ancak her krizin aynı zamanda, özellikle de kullanmak isteyenlere nice fırsatlar sağlayabileceğini biliyoruz. Nitekim bu yönde pek çok alamet belirmiş durumda.

Korona günlerinde  “pandemi” sonrası dünyanın nasıl bir yer olabileceği üzerine tartışmalar epeyce arttı. Neredeyse herkes dünyanın artık eskisi gibi olamayacağı konusunda hemfikir. Kapitalizmin sonu veya başka türlü bir kapitalizm üzerine pek çok laf edilmeye başlandı. Doğrudur, dünya artık eskisi gibi olamaz, ancak bunu söylemek marifet sayılmaz, asıl sorun bunun nasıl bir dünya olabileceğinde düğümleniyor.

Salgının hızla yayılmaya başladığı koşullarda bizde de, daha çok ekonomik vurgularla, krizin fırsata çevrilmesinden, çöken dünya ekonomisi içinde bir yıldız gibi parlama fırsatından söz ediliyor. Asıl nedenleri daha farklı olsa da, böyle bir fırsatı yakalama gerekçesiyle işçiler tıklım tıklım fabrikalarda, atölyelerde ve şantiyelerde, aralarında hiçbir “sosyal mesafe” bırakılmadan işsizlik ve açlık tehdidiyle ölümüne çalıştırılıyor. Böylesine dış kaynağa muhtaç, ithalat bağımlısı, üretimden uzaklaşmış sallantıdaki bir ekonomiyle kendilerini dünyada üst sıralara taşıyacak “fırsatları” nasıl yakalayacakları ayrı bir konu. Ancak korona salgınıyla daha da derinleşip süreklilik kazanması kuvvetle muhtemel bir iktisadi kriz döneminde öncelikle siyasi fırsatlar sağlamaya çalışacakları kesin!

Nereden mi belli? Bugün dünyanın pek çok ülkesinde bir dalga olarak yayılan, bir örneğini de Türkiye’de yaşadığımız  “yeni bonapartist” rejimlerin Orban ve Duterte gibi “parlak” temsilcilerinin yaptıklarından. Elbette aynı dalganın, ülkelerinin özelliklerine göre değişen ölçülerde parlayan Putin, Modi, Bolsanaro, hatta bazı  farklarla Trump ve Johnson gibi başka “yıldızları” da var, ancak sözünü ettiğimiz bu ikisi son günlerde biraz daha öne çıkıp daha ileri bir  “model” oluşturmaya başladılar.

Macaristan…

İktidardaki Fidesz partisinin çoğunlukta olduğu Macaristan parlamentosu Başbakan Viktor Orban’a korona salgınıyla mücadele gerekçesiyle, ülkeyi süresiz olarak kanun hükmünde kararnamelerle yönetme yetkisi verdi. Zaten ülke uzun süredir “yeni bonapartist” bir rejimle yönetilmekteydi. Hatta bu nedenle, seçimle gelmiş Başbakan Viktor Orban’ın adı  “Viktatör”e çıkmıştı!

Muhalifler, Orban’ın bu yetkilerle önce bağımsız medyayı susturacağından eminler. Çünkü parlamentonun onayladığı yasada “yanlış bilgi yaydığına kanaat getirilenlerin 5 yıla kadar hapsedileceği” belirtiliyormuş. Ancak daha da önemlisi, parlamentonun adeta kendini feshederek Orban’ın elinde tamamen bir oyuncak, bir “rehin” durumuna düşmesi.  Nitekim muhalif bir gazete şunları yazıyor: “Parlamento zaten bugüne dek hükümeti denetlemek için büyük bir çaba göstermiş değildi. Şimdiyse parlamenterlerin üçte ikisi, Orbán rejiminde kendilerine görünüşte bile ihtiyaç olmadığını açıklıyor. Her şeyi herkesten iyi bilen yine hükümetin kendisi, uzmanlara danışmaya olmadığı gibi muhalefetin önerilerine de hiç ihtiyacı yok.”

Geçerken, Macaristan’daki bu “darbe”ye karşı, “demokrasinin garantisi” olduğu söylenen Avrupa Birliği’nden birkaç gevelemenin dışında resmi düzeyde henüz  ciddi bir tepkinin gelmediğini de belirtelim.

Filipinler…

Okuyucu, “bu kadar benzerliğe de pes doğrusu!” diyecektir; ancak “Allah benzetmesin!” diyebileceğimiz daha beterleri de var. Mesela Filipinler Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte. O da iktidara seçimle gelmiş. Belediye başkanı olduğu yıllarda “suçla mücadele” gerekçesiyle yüzlerce kişiyi öldürten, bu arada üç kişiyi kendi elleriyle öldürdüğünü açıkça söyleyen, ancak bir ölüm mangasının tetikçisi olduğu iddiasını reddeden Duterte, korona virüsle mücadelesinde de aynı yöntemleri uygulamakta karalı!

Duterte, başkent Manila’nın yoksul bölgelerinde yapılan gıda yardımı sırasında yeterli ve düzenli yardım yapılmaması nedeniyle düzenlenen protesto eylemlerinin ve bazı tutuklamaların ardından televizyon kanallarından yaptığı açıklamada, polislerden, doktorlara ve sağlık çalışanlarına zehirli kimyasallarla saldıranların, üzerlerine ölümcül maddeler dökülerek veya onları bu maddeleri içmeye zorlayarak cezalandırılmasını istediğini söyledi.

Sorun çıkaran kişilerin, hapishanelerde aç bırakılacaklarını belirten Duterte, hükümetin Kovid-19 salgınıyla mücadelesinde yaptığı kısıtlamalara karşı gelinmesi ve isyan çıkarılması halinde, emniyet güçlerine sorun çıkaranları vurmaları ve gıda ve nakit yardımını durdurma emrini vereceğini belirtti. Duterte, nakit ve yiyecek yardımının dağıtımında yaşanan gecikmeler ve yapılan şikâyetlere ilişkin ise sorumluluğun siyasetçilerden alınıp eski bir generale verildiğini, yardımları çalanlara karşı çok sert davranılacağını da söyledi…

Bütün Bunlar…

Bütün bunları, bir daha eskisi gibi olmayacağı söylenen dünyanın,  kimlerin ellerinde ne hallere gelebileceğini, koronayla “takviyeli” krizin kimler tarafından hangi “fırsatlara” çevrilebileceğini ve dünyamızda hangi eğilimlerin giderek güçlendiğini hatırlatmak amacıyla anlatıyoruz. Salgının etkisiyle şiddetlenip derinleşecek bir kriz döneminde, bütün “halkçı” görüntülerine rağmen asıl hedefleri patronları kurtaracak despotik bir sermaye düzeniinşa etmek olan bu kişilerin temsil ettiği “yeni bonapartist” rejimlerin daha beter bir şeye dönüşme ihtimali büyüktür. Bu rejimler,  iç dönüşümler, saray darbeleri veya belirli koşullar altında bir takım askeri-sivil müdahaleler yoluyla daha geleneksel türden bonapartizmlere; başka birtakım dinamiklerin de devreye girmesiyle yarı faşist ve faşist rejimlere dönüşebilir. Orban’lar, Duterte’ler ve diğerleri, yani insanları umutsuzluğa düşüren salgın ve krizleri temsil ettikleri sermaye sınıfı adına birer “fırsata” çevirmek isteyen zorbalar durdurulmak zorundadır. Krizi onlar değil, bizler fırsata çevirmeliyiz

Sermayenin sahte demokrasisinin çökmeye başladığı koşullarda “öldüren kapitalizme” karşı tek alternatif ancak bir işçi demokrasisi olabilir. Unutulmaması gereken, her türlü gericiliğin umutsuzluktan, sosyalizmin ise umuttan beslendiğidir. Umut ise işçi sınıfındadır. Dünyayı işçiler kurtaracaktır!

Hakkı Yükselen

Yazar Hakkında