Pencereler

Pencereler

Eve kapandım, eşim ve çocuklarımla beraber. Hepimiz sağlıklıyız. Evden çıkmıyoruz. Mutfağa erzak stokladım. Ekmeğimizi de ben yapıyorum. Her sabah evde spor, çocuklarla kitap okuma saatleri ve çeşitli aktiviteler, yaşlılarımızla görüntülü telefon konuşmaları yapıyoruz. Akşamları çocuklar uyuduktan sonra uzun zamandır izlemek istediğimiz diziye de başlarız eşimle. Sokağa çıkmıyorum, çıkanlara da çok kızıyorum. Market siparişlerini telefonla veriyorum. İnternetten de alışveriş yapılabiliyor, hatta evde kalalım diye kampanyalar bile var. Çocuklara oyuncak, kendime de yazlık tişörtler aldım bugün. Moralimi bozmadan bekliyorum. Bugünler evde eşimle, çocuklarımla kaliteli zaman geçirmek için bir fırsat bana.

Bir ay oldu. Her gün ekmek yapmak, günde üç öğün sofra hazırlamak günümün yarısını mutfakta geçirtiyor. Kilo da aldık üstelik. Diyet yemekler yapmam lazım artık. Bütün gün çocukları oyalamaya çalışıyorum, sürekli etkinlik yapmaktan fenalık geldi. Kendi başlarına oynasınlar ya da biraz babaları ilgilensin istiyorum ama o da kahve termosunu alıp odaya giriyor, akşama kadar da çıkmıyor. Sürekli telefonda, bazen akşam yemeğinde bile mail yazıyor. Söylendiğim zaman da “Evde olunca kaytardığımı düşünsünler mi istiyorsun? Firmalar adam çıkarmaya başladı artık, kim gözde olursa bu dönemde o kalır, diğerlerini önce ücretsiz izne yollarlar sonra temelli gönderirler. Sen de kredi kartı harcamalarına dikkat etsen iyi olur, ne olacağımız belli değil” diyor. Durum gerçekten kötü galiba?.

****

Eve kapandım. Piyanom, gitarım, yarım bıraktığım beste çalışmalarım… Mutfakta yeterince gıda var, gerektiğinde marketten sipariş veriyorum. Hala eve servis yapan restoranlar var ya da dondurulmuş gıdalarla idare ediyorum. Kimse ile görüşmeden, evden dışarı çıkmadan, hayattan izole olarak geçireceğim bir zaman lazımdı bana da zaten, tüm yarım kalmış çalışmalarımı bitireceğim. Sonra konserler, turneler….

Bir ay oldu. Geceleri uyanık, gündüzleri uyur olunca zaman daha hızlı akmıyormuş. Elime hangi işi alsam yarım bırakıyorum, dikkatim o kadar dağınık, kafam o kadar bulanık ki! Birkaç dostla sohbet etmek, deniz kenarında yürüyüp martıları izlemek istiyorum. Arada üst kattan gelen çocuk gürültüleriyle uyanıyorum bir öğleden sonra saatinde. Kalkıp “normal” bir hayata dönmek istiyorum ben de ama dünden kalan sofra, bulaşıklar, bu manzara ile nasıl olacak bilmiyorum. Bu yalnızlık daha ne kadar sürecek?..

****

Eve kapandım. Kitaplarım ve kedim, bir de kahvem. Sabah erkenden kalkıp mesai saatinde bilgisayar başına geçiyorum. Saçımı makyajımı yapmış, üstüme düzgün birşeyler giymiş oluyorum mutlaka. Akşama kadar telekonferanslar, görüntülü toplantılar derken gün bitiyor zaten. Mutfakta en sevdiğim atıştırmalıklar, buzlukta biraz köfte filan. Arada keyfim olursa bir şarap açıyorum, hafif bir müzik. Okumak istediğim ne çok kitap, yapmak istediğim ne çok hobim var. Başlamak için bir fırsat bana.

Bir ay oldu. Haftanın her günü ve her saati mesaideyim sanki. “Evde yalnız sıkılmayın, şu raporu hazırlayıverirseniz sabaha kadar” diye gönderiyor bizim müdür, bir de sonuna gülücük işareti koyarak. Sanki benim işten başka bir tasam yokmuş da zamanımı doldurmak ona kalmış gibi. Koşturarak geçen günün sonunda, o kadar yorgun oluyorum ki, elime aldığım kitapta 10 sayfadan fazla ilerleyemiyorum. Sosyal medyada dolaşarak geçiyor çoğunlukla gecelerim. Hiç hayal ettiğim gibi geçmiyor bu zaman. Virüs filan geçer de, bizim psikolojimiz de düzelir mi acaba?..

****

Eve kapandım. Üniversiteler kapandı, yurtlar boşaltıldı. Bizimkilerin yanına geldim. Ne kadar süreceği belli olmayan bir tatil dönemindeyim, yaza kadar süreceği konuşuluyor. Sabah istediğim saatte uyanıyorum, anne kahvaltısı ne güzel bir şey. Sonra bütün gün telefonda arkadaşlarla muhabbet, bilgisayar başında oyun, akşam internette dizi filan. Böyle haftalar geçirebilirim, hiç sakıncası yok benim için. Tam anlamıyla “ye, iç, keyfine bak dünyası”.

Bir ay oldu. Sabaha kadar oturup kola içip cips yemekten ne kas kaldı ne vücut, iyice yağ tulumuna bağladım. Bizimkiler bir yandan söylenir, “Oğlum derslerine bak biraz, yaz başında sınava girecekmişsiniz, öyle geçecekmişsiniz sınıfı.” Babam ayrı dertlenir, “Taksi de iş yapmıyor şimdi, emekli maaşı oğlanın harcını ancak öder. Ne yiyip ne içeriz?” Daralıyorum, çıkıp bir hava alayım desem, 20 yaş altına da yasak getirdiler tam oldu. Herhalde bolca uyuyup az yemek yemek onlar için yapabileceğim tek yardım. Gençliğim böyle geçiyor işte, şimdi bir sevgiliyle elele yürüyor ya da arkadaşlarla kafede muhabbet ediyor olabilirdim. 

****

Eve kapandım. Daha ilk günden şirket “Evden çalışma metoduna geçiyoruz” diye duyurdu. Her zaman çalışanlarını önemseyen bir firmada çalışmaktan mutluydum zaten. Sabah erkenden kalkıp bilgisayar başına geçiyorum. Telekonferanslar, görüntülü toplantılar, mailler filan derken akşam oluyor. Eşimle iki ayrı odada, bilgisayarlarımızı açıp başlıyoruz mesaiye. Çocuklar da kendi Ipad’lerinde, uzaktan eğitim alıyorlar. Düzeni oturttuk biz, disiplinli olunca her şey çabucak dengesini buluyor. Arada çocukların sesini duyuyorum ama eşim ilgileniyor onlarla. Yemek hazırlamak, temizlik yapmak için filan ara verdiğinde işlerine, çocuklara da bakıyor. Ben akşama kadar masa başındayım, hatta çoğunlukla mesai saatinin geçtiğini bile fark etmiyorum. Projelerin durumdan etkilenmemesi gerekiyor tabi ki; ne de olsa geçici bu durumlar. Önümüzdeki ay şirkete döndüğümüzde zaman kaybetmiş olmamalıyız.

Bir ay oldu. Hafta başında bir mail aldım yöneticimden. Kadronun büyük kısmını ücretsiz izine çıkarmak zorundalarmış. Ben de çok değerli bir çalışanmışım ama IK’nın kararı bu yöndeymiş. Süresi belli değilmiş, virüs meselesi çözülene kadar ücretsiz izindeymişim. Kaç gündür gözüme uyku girmiyor. Neden beni seçtiklerini bir türlü anlayamıyorum. Hiçbir projemde bir aksaklık olmadı tabi, ben olmadan da sorunsuz ilerleteceklerini düşündüler. Görürüz bakalım, bir haftaya geri başlatacaklar ama biraz burunları sürtsün. Kenarda üç-beş kuruş birikmişimiz var şükür; çocukların okul parası, mutfak masrafı filan bir ay, hadi zorlarsak iki ay idare ederiz. Ama ya sonra, ne kadar sürer ki bu bela? Hanımın da işler sallantıdaymış. Bir de bana isyan ediyor haberi aldığımızdan beri zaten, haksız da sayılmaz. “Evde çocuklarla ilgilenmekten, temizlik yemek yapmaktan hep geç kaldım maillere dönmekte. Geçen direktöre sunum yaparken kız arkadan seslendi “annneee kakam bittiiii” diye, daha ne olsun, “siz gidip işinizi halledin” dedi adam ama kovmaktan beterdi o bakışları. Kesin beni de ayıracaklar, o zaman ne yapıcaz asıl!”. Yeni iş bulabilir miyim acaba, işsizlik maaşı da düştü, işten çıkarmaktan beter bu belirsizlik.

****

Eve kapandım. Bizim hanım öldüğünden beri evde yalnız kalmaktan korkarım. Sabah erkenden uyanır, demlediğim bir bardak çayımı içer, büfeden gazetemi alıp kahveye giderdim. İki insan görüp laflamak yaşadığımı hissettirirdi bana. Akşam bazen üst katımda oturan oğlanın evine gider, yemek yer, torunları severdim; bazen iki sokak ötedeki kızım damatla yemek gönderirdi bana, birazını yer birazını ertesi güne ayırırdım. Televizyona bakarken de uyur kalırdım çoğunlukla. Arada kızım gelirdi, arada gelinim; evi derleyip toplarlardı. Çamaşırlarımı yıkar ütülerlerdi, eksik olmasınlar bakarlardı bana.  Şimdi yine yemeğimi getirip kapıdan veriyorlar, çocukları çok özledim ama sabredeceğiz artık. Arada bakkala ekmek almaya iniyorum, nefes alıyorum hiç olmazsa. Her seferinde kötü kötü bakıyorlar yüzüme ama n’apayım; dedim ya evde kalmaktan korkuyorum.

Bir ay oldu. Bizim bakkala bile almıyorlar artık beni. Sepet sallandırıyorum aşağıya. Neymiş, 65 yaş üstüymüş. Çocuklara diyorum “kapıdan yüzünüzü göreyim” diye ama sadece gelin evi derleyip topluyorarada bir gelip, çamaşırlarımı yıkıyor çabucak bir saatin içinde. Torunları görmeyeli ay oldu, burnumda tütüyorlar. Haberlerde gördüm, virüsten ölenlerin cenazesi bile kıyılmıyormuş. Öyle sahipsiz gibi gömüyorlarmış. Geceleri uyku girmiyor gözüme, yalnız kimse duymadan ölürsem diye. Kapı çaldı geçende, maske kolonya filan verdiler. Bir ihtiyacım var mıymış diye sordular, yok dedim, ne diyim; Ölelim de kurtulsun bu devlet yaşlılarına bakmaktan, onu istiyor zaten de, hiç olmazsa evde kokmasın cenazemiz, arada gelip yoklayın mı diyeyim?.

****

Eve kapandım. Temizliğe evine gittiğim abla “gelme bir süre, minibüslerde filan virüs taşırsın” dedi. Neyse ki bana aylığımı tam verdi. Gittim bakkaldan un, pirinç filan aldım. Bir de çocuklara çekirdek. Bizim adamı da yolladılar eve, inşaatı durdurmuşlar. Eskiden de suratsızdı ama şimdi iyice sirke satıyor. Çocuklar gecekondunun bahçesindeler akşama kadar, biz komşularla ekmek yapıyoruz. Yemeğe bir tencere bir şey pişirebilirsem mutlu oluyorum, bir de akşam televizyonun karşısında çekirdek yemek en büyük eğlencemiz. Bugünler de geçer diyorlar büyüklerimiz, evde kalın diyorlar. Evdeyiz biz de, mahalleden dışarı çıkmıyoruz.

Bir ay oldu. Elde avuçta kalmadı hiç bir şey.  Geçen belediyeden geldiler, yardım için erzak veriyorlarmış. İdareli yapıyorum yemekleri, iki öğün veriyorum çocuklara. Adam da yatıyor akşama kadar zaten, aman kalkmasın uyanık olunca bana bağırıyor. Eskiden eline iki kuruş geçiyor diye kendini adam sayardı da şimdi o da yok ya bütün hıncını benden çıkarıyor. Arada çocukları dövmeye yelteniyor da komşunun bahçeye yolluyorum onları. “Hava almaya gidiyorum dedi”, gitti yokuşun başına doğru. Gece yarısı geldi ki zıkkımlanmış nereden bulduysa. Dövdü beni, morardı her yanım. Eve erzak getiren abla gördü halimi de, “Kadın destek hattını ara, yardım etsinler sana” dedi. “Çok döverse çocukları alır görümcemgile giderim” dedim, onlar gelene kadar bu adam beni öldürür.

E. Bulut

Yazar Hakkında