KADINLARIN ÖRGÜTLERİNE VE KAZANIMLARINA DÖNÜK SALDIRILAR NE ANLAMA GELİYOR?

KADINLARIN ÖRGÜTLERİNE VE KAZANIMLARINA DÖNÜK SALDIRILAR NE ANLAMA GELİYOR?

“Salgınla değeri anlaşılan yaşamsal alanlarda çalışan emekçilerin, bilhassa kadınlar olmak üzere, toplumun ezilen kesimlerinin olması bu taraftan yükselebilecek herhangi bir talebin doğmadan boğulmasını gerektiriyor.”

Son 20 yılda Türkiye’nin en örgütlü mücadele hatlarından birini kadınların kurduğunu söylesem yanılmış olmam sanırım. Gerek hukuksal alanda gerek sokakta verilen mücadelenin ataerkil devlet şiddeti ile aramızda sağlam bir savunma hattı kurduğunu gördük. İktidar da bunu çok iyi gördü. Bu nedenle patlak veren krizlerin tamamının çözümü adına Kadın Mücadelesinin kırılması, savunma hattını geriletmesi gerektiğinin farkında. Bunun için “demokrasi” kılıfına bile tahammülü kalmadı. Kadınların bırakın taleplerinin karşılanmasını, mücadeleleri “yaşamak istiyoruz” noktasına baskılamış durumda. Fakat arsızlık bununla sınırlı değil. 

Pandemi döneminde, ev içi şiddetin arttığı bilinirken, kadın ve çocuk istismarlarına karşı caydırıcı önlemler alması gereken iktidar, bunun yerine bayram sonrası alelacele Meclis’e Çocuk İstismarı Affını getireceğini söylüyor. 

Öte yandan Kürt halkının iradesini hiçe sayan kayyumlar, sistematik ve ilk elden kadın örgütlerine ve kadınların kazanımlarına saldırıyor. Özetlemek gerekirse, 11 Eylül 2016’dan sonra 86 DBP’li belediyeye kayyum atanmış, 34 kadın belediye eş başkanı tutuklanmıştı. Kayyum atanan illerde bulunan 52 kadın kurumunun faaliyetleri durduruldu, Kadın Politikaları Daire Başkanlığı, kadın müdürlükleri ve kadın sığınakları kapatıldı. Bu merkezlerde kadın çalışmaları yürüten kadınların yüzde 80’i işsiz bırakıldı. İşten atılmayanlar ilgisiz ve uzak birimlere sürüldü. Belediyelerin farklı birimlerindeki kadın çalışanlara şiddet arttı ve buna karşı çıkan kadın çalışanlar işten çıkarılma ile tehdit edildi. Van Büyükşehir Belediyesine bağlı “Alo Şiddet Hattı” yok edildi. Muradiye Belediyesi’nin kreş, klinik ve kadın aşevi çalışmaları durduruldu.

Pandemiden çok önce başlayan ekonomik krizin derinleştirdiği tüm toplumsal, siyasi krizler için iktidarın bir normalleşme değil savaş planı açıkladığını daha önce yazmıştık. Öyle görülüyor ki Türkiye’nin tüm emekçilerine yönelik saldırıların provaları, Kürt kadınlarının kazanımlarına gözlerini dikerek yükselecek. Kadınlar tüm Türkiye’de savunma hattını ilerletmedikçe benzeri uygulamaların sessiz sedasız yerleşeceğini ve bununla kalmayarak giderek sertleşeceğini görmemek işten değil.

Çünkü kriz reçetesinin en başlarında kadınların örgütlenmesinin önüne geçilmesi yer alıyor. Pandemi ile iktidarın ellerini ovuşturarak beklediği “yeni dünya düzeninde” köleleştirilmiş kadın emeğinin rolü çok kritik. Salgınla birlikte, temizlik işçileri, market çalışanları ve tarım emekçileri gibi hayatı boyunca asgari ücrete mahkûm çalıştırılan sektörlerin ne kadar “kıymetli” olduğu tekrar konuşulmaya başladı. Bu sektörlerde çalışan emekçilerin, bilhassa kadınlar olmak üzere, toplumun ezilen kesimlerinin olması bu taraftan yükselebilecek herhangi bir talebin doğmadan boğulmasını gerektiriyor. Hele bir de kadın hareketinin emekçilerle ortak bir program etrafında yükselmesi maazallah tüm dünyada iktidarların uykusunu kaçırıyor olabilir.

Aslı Sevim

Yazar Hakkında