Bir gün dört kişi bir vagonda yolculuk ederken…

Bir gün dört kişi bir vagonda yolculuk ederken…

HDP’li iki, CHP’li bir milletvekili, milletvekillikleri düşürülerek cezaevine yollandı. Oysa iki yıl önce aynı Enis Berberoğlu ve bir iki milletvekiline yönelen, yine Saray’da planlandığı açıkça belli olan bir operasyonun ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’dan İstanbul’a yürümüştü. Yürüyüş sonunda da Türkiye tarihinin gördüğü en kitlesel mitingle bu operasyonun rafa kaldırılmasına neden olmuştu. Bu Adalet Yürüyüşü ile muhalif tüm çevreler üzerinde yeni bir umut dalgası oluşmuştu. Şimdi, bizi sokağa dökmek isteyenlerin oyununa gelmeyeceğiz, diyorlar. Meğer “adalet” arayışı iki senede biçim değiştirmiş. Ya da iktidarın bu operasyonu raftan indirmesi için beher bir miktar beklemesi gerekiyormuş.

Bir fıkra vardır; dört tarihsel kişi (fıkranın başka başka versiyonları olduğundan isimleri yazmıyorum) bir vagonda seyahat ederken, vagon raydan çıkar ve devrilir. İnenler kendi meşreplerince soruna yanıt bulmaya çalışır ve aralarında tartışırlar. İçlerinde en “reformist” olanı, ya arkadaşlar ne gerek var, birbirimizi üzmeye, vagona girip, perdeleri çekelim, sallanıp gider gibi yapalım der.

Bu gidişin ya da Kırmızı Gazete yazarı Hakkı Yükselen’in söylediği gibi “her şey normalmiş” gibi yapmanın elbette bir siyasi neticesi olacak. Tren raydan çıkalı ciddi bir süre oldu ve artık uyandığımız bütün normaller bile emin olun çoğumuzun işine gelmeyecek “yeni” formlarında karşımıza çıkacak.

Sadece MHP lideri Bahçeli’yi ayrı bir yere koymak gerekiyor. Nitekim memleketin her acayip döneminde “ya bu da yine nereden çıktı şimdi” denilen, Ayasofya’nın camii olarak ibadete açılması tartışmasını gündeme getiriyor. O, hem olay yerinden uzaklaşılmasını istiyor hem de kendi tabanlarında pandemi sonrası artan işsizlik ve yoksulluk homurtularının da kesilmesini. E malum, genelleşmiş bir sağ tutum bu; Trump da ABD’deki protestolar sırasında elinde İncil’le arzı endam etti.

Sorulardan biri şu galiba; neden HDP’nin kapatılması istenmiyor da, seçimle kazandığı belediyelere kayyumlar atanıp, mecliste fiilen politika yapamaz hale getiriliyor? Biz anketlerin yalancısıyız, iktidar giderek düşen seçmen desteğiyle, karşı cephede, İstanbul’da, Ankara’da olduğu gibi bir bloklaşmanın işleri değiştireceğinden korkuyor. Dolayısıyla bu cephenin en çok dövülen, doğrudan ilk başta cephedeki diğer elemanlarının bile savunmada imtina edeceği kısmına dayak atarak, cepheyi bölmeyi hesap ediyor olabilir. Nitekim, hem yediği dayağa ses çıkarılmamasını gören, bu kez “bağrına taş basarak” destek vermez hale gelebilir, hem de “yok aslında biz onlarla birlikte değiliz” demek için nerdeyse karnını çatlatanlar da bu sefer, gözü morarmış olanla yan yana resim vermek istemeyebilir. Tevekkeli, ne İyi Parti’nin memleket masası önerisinde HDP var, ne de Kılıçdaroğlu ağzını açıp tek kelime ediyor HDP’ye olanlar hakkında.

CHP’nin neden böyle yaptığını düşünerek dövünecek değiliz, ne de olsa bir süredir AKP’den kopan seçmenleri kazanmak için çalışıyor. Öyle olunca da AKP’nin en iyi bildiği yerde at koşturuyor. Oysa AKP’den kopan, CHP’ye gitmiyor. Yıllara yayılan şovenist propagandanın (ha pardon bizde ırkçılık yoktu değil mi!) dalgasına koyduğu tahtası ile belki o da sörf yapabilir; ne diyelim umut fakirin ekmeği.

Bu gelen ayak sesleri...

Pandemi sonrasında sosyalizmin yeniden hatırlanacağı, salgına rağmen çalışan işçilerin yüzlerini mücadeleye, sendikaların da radikal programlarla yüzünü sosyalist programa döneceği beklentisi de oldu tabi yine sol kamuoyunda. Akıl fikir ve biraz da diyalektik dileyeceğimiz bu beklenti, şimdi de ABD’deki muazzam gösterilerin, “devrimci duruma” evirileceği beklentisine terfi etmiş bulunuyor. Hayallerde elbette sınır yok ama bunların pek faydası olmuyor. 

Halbuki yakın tarih, böyle doğrusal sonuçlar çıkaranları çoktan hüsrana uğrattı. Tarih hiçbir zaman doğrusal gelişmenin üzerinde yol almıyor. Doğrusal gelişmeleri bekleyenler, ellerinde el fenerleri (ya da büyüteçleri ile) aradıklarını bulamıyor ve bir süre sonra da o konuya karşı “hissizleşiyor”.

Sendikalar, devasa işsizlik rakamlarına, aç kalmamak için hasta olmayı göze alarak çalışan binlere rağmen, örgütlenme kurullarının Zoom toplantılarına sıkışmış görünüyor örneğin. 

Salgın sonrası ekonomik darboğazın AKP’yi iktidardan edeceği ya da Türk burjuvalarının AKP’yi zapturapt altına alacağı beklentisine de söyleyeceğimiz bir şey var; rejim bir süre önce değişmiştir. İyi niyetimizle, bu değişen şeyin, seçimle iktidarı devretmemek için her tür manevrayı yapmaya hazır olduğunu bilindiğini varsaymalıyım. Bugün bunu söyleyip geri kalan her şey aslında  “normal”miş gibi yapmak, vagonun perdelerini kapatıp sallanmak değil mi?

B. Turgut

Yazar Hakkında