“İşçi Sınıfı Öldü” Diyenlere İnat Mücadele Her Yerde

“İşçi Sınıfı Öldü” Diyenlere İnat Mücadele Her Yerde


Kasım 1917’de Rusya’da işçi sınıfı gerçek anlamda ilk defa iktidarı aldı ve işçi demokrasisini inşa etmeye girişti. Stalinist karşı devrim, ilk işçi devletini bürokratik olarak yozlaştırdı ve 90’lı yılların başında kapitalist restorasyon ile sonuçlandı. Dünyadaki bürokratik devlet aygıtlarının yıkılmasının ardından, kapitalist cephe bir koro halinde “işçi sınıfının sonu” demeye başladı.

Kuşkusuz yaşananlar işçi sınıfını ortadan kaldırmadı ancak işçi sınıfı dünya çapında ağır bir hasar aldı. Varlıklarını Sovyet bürokrasisine bağlayan birçok “Stalinist parti ve örgüt de” çözülmeye başladı. Bazıları reformist talepler ile kapitalizmi ehlileştirmeye giriştiler ve sosyal demokrasinin sol kanadına yerleştiler. Bazıları reformizm batağına saplanırken, bazıları da seçimcilik yolunu tercih ederek parlamentarizm çıkmazına girdi. Maalesef bazı sözde Devrimci Marksist akımlar da onları izledi.

Kapitalizm, Sovyet Bloğunun ortadan kalkmasıyla, 90’ların başında görece bir genişleme yaşasa da 90’ların sonundan başlayarak daralma ve krizler dünya çapında baş göstermeye başladı.  Bu süreç, 2008 yılında ABD’ de başlayan ve daha sonra tüm dünyaya sıçrayan bir küresel finans krizi ile zirve yaptı. Öldü denen işçi sınıfı yeniden sahneye çıktı.

İşçi sınıfı ölmüşse, Ekvador’da 90’ların sonundan itibaren artan ekonomik krizin etkilerine karşı, 2000 yılının Ocak ayının başında sağlık çalışanları ve öğretmenler genel greve çıkıp, Kongre binasını işgal edip Ulusal kurtuluş hükümetinin kurulduğunu nasıl ilan edebildiler?

İşçi sınıfı ölmüşse, 2001 yılında Arjantin’de yaşanan mali kriz sonrası IMF politikalarını protesto edip hükümetleri devirenler kimdi? Battığını iddia eden fabrikaları işgal ederek, fabrikalarda öz-yönetim mekanizmalarını kuranlar kimdi?

İşçi sınıfı ölmüşse, Venezuella’ da 1989 yılından beri uygulanan neo-liberal politikalara karşı isyana kim öncülük etti? Brezilya’da topraksız köylü hareketi MST’nin toprak işgalleri ya da yakın geçmişten CIPLA fabrikasının işgal edilerek öz yönetim mekanizmalarının kurulmasını sağlayan güç kimdir?

İşçi sınıfı ölmüşse, 2008 krizinden sonra Portekiz’de, İspanya’da, Yunanistan’da, Fransa’da yaşanan kitlesel genel grevler ve direnişler nasıl meydana geldi? Fransa da sarı yelekliler Fransa’yı nasıl felç etti?

İşçi sınıfı ölmüşse Ortadoğu ve Afrika’da yaşanan derin ekonomik krizlere isyan eden emekçiler, Lübnan’da hükümet binalarını nasıl yağmaladı?  Tunus’ta rejimleri nasıl değiştirdi?

İşçi sınıfı ölmüşse, Türkiye’de metal fırtına nasıl yaşandı?

Geçtiğimiz yıl ABD’de polisin Afro-Amerikalılara karşı işlediği suçlara, sistematik ırkçılığa ve pandemi sürecinde daha da derinleşen ekonomik eşitsizliklere karşı “Siyahların Hayatı İçin Grev” adıyla 20’den fazla şehirde nasıl greve gidildi?

Son olarak Hindistan’da Hindu milliyetçisi Bharatiya JanataPartisi (BJP)’nin neo-liberal yasalarına karşı 250 milyon işçi (neredeyse Türkiye nüfusunun 4 katına denk geliyor!) ve çiftçi greve gitti. Otoyolları ve tren hatlarını kapattı. 250 milyon işçi ve emekçi karşılarına çıkan tüm barikatları nasıl yıktı?

Tüm dünyada bu örnekler çoğaltılabilir. İşçi sınıfının öldüğü yönündeki söylem, kapitalistlerin 1917’de gördüğü kâbusun tekrarlanmaması isteğinden başka bir şey değildir. Dünyanın dört bir yanındaki mücadelelerin birleşmesi ve kapitalizmin köklerini sarsması burjuvazinin en büyük korkusu… Bu korkuları büyütmek ve mücadeleleri ve güçlerimizi birleştirmek de işçi sınıfının görevi.

Ömer Demirci

Yazar Hakkında