DENİZ POYRAZ CİNAYETİ: YENİ BİR KANLI DÖNEMİN BAŞLANGICI MI?

DENİZ POYRAZ CİNAYETİ: YENİ BİR KANLI DÖNEMİN BAŞLANGICI MI?

HDP İzmir İl Örgütü’ne yapılan katliam girişimi sonucunda parti çalışanı Deniz Poyraz’ı maalesef kaybettik. Genç bir işçi kadın, Kürt ve HDP üyesi olması nedeniyle kurban seçildi katil tarafından. Saldırıdan dolayı üzüntümüz tarifsiz, öfkemiz büyük.

1.Bu saldırı, HDP ve Kürt halkını hedefleyerek bu toprakların tüm emekçilerine yapılmıştır. Bu saldırının bir Alevi topluluğuna, bir greve veya mücadeleci bir kadın örgütüne yapılmayacağını düşünmemek için hiçbir neden yok. Kürt hareketi ile Türkiye halkını yan yana getirmeyi önlemeye dönük bu saldırının karşısında Kürt hareketini sahiplenmek, saldırıyı kınamak yeterli değil, hep birlikte bu saldırıya karşı durmamız gerekiyor.

2.HDP’nin o saatte olması planlanan bir yönetim toplantısının son anda iptal olması ile büyük bir katliamın gerçekleşmediğini biliyoruz. Bu bağlamda planlı organize bir saldırı gerçekleştirildiği çok açık. Katil yalnız değildir. Bu saldırı, devlet içerisindeki öbeklerce yönlendirilmiş politik bir cinayet ve katliam girişimidir. Bu nedenle devamı gelmesi mümkün saldırıların ilk işaret fişeklerindendir.

3.Faşist karakteri ve katliam tehditleri bilinmesine rağmen, katil izlenmemiş, defalarca yaptığı keşif turları “bir şekilde” görmezden gelinmiştir. Cinayetin ardından da devletin şeffaf kollarına alınmıştır. Cinayetin organize olmadığı havasını vermek için, katil apar topar tutuklanmış ve doğru düzgün sorgulanmamıştır. Kameralardaki görüntüleri polislerin aldığı ancak kayıtların durumunun bilinmediği iddia ediliyor.

Katil hangi gizli faşist hücrenin üyesidir? Görünenler değil, arkasındaki mekanizma acilen açığa çıkarılmalı.

4.Katil, sözde sağlık çalışanı olarak Suriye’ye gitmiştir. Afrin ve Menbiç’de savaştığı tahmin edilmektedir. Türk Devleti’ne bağlı Özgür Suriye Ordusu paramiliter güçlerinin çatısı altında savaşmış olduğu söyleniyor. Bu bağlamda güvenlik bürokrasisi ve Suriye Savaşı’yla bağlantılı bir hücrenin üyesi olması muhtemel.

Silahsız bir kadına sıktığı onlarca kurşun, ardından tekmeleyerek yaptığı işkence, katilin muhalefete karşı nasıl bir öfke içerisinde olduklarını da gösteriyor. Üstelik bu bir delinin hezeyanları değil, Suriye’den geldiği iddia edilen on binlerce faşist/İslamcı katillerden biri.

5. Siyasi olarak zayıflayan ve yönetme kabiliyetini yitiren hükümet, bu cinayetten birinci dereceden sorumludur. Erdoğan’ın, muhalefete karşı bombaların patladığı 7 Haziran 2015 seçimlerini hatırlatması ve İYİ Parti liderinin Rize’de uğradığı saldırının ardından “Bunlar iyi günleriniz” diyerek tehdit etmesi, saldırıların önünü açmıştır. Hatırlanacağı üzere, 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin çoğunluğu sağlayamamasının ardından da HDP’ye ve muhaliflere dönük çok sayıda saldırı ve katliamlar gerçekleşmiş, bu saldırıların yarattığı “korku ikliminin” gölgesinde şu anki iktidar ittifakı Kasım 2015 seçimlerini kazanmıştır.

Deniz’e dönük suikasttan kısa bir süre önce Kırmızı Gazete’de yayımlanan bir yazıda[1] şöyle demiştik:

“Ancak bu “açık sözlülüğün” içerdiği tehditlerin bir seçim sürecinde yaşanacaklarla, seçim dönemine has gerginliklerle sınırlı olduğu sanılmamalıdır. Kurduğu rejimin niteliğine, bileşimine, ortaklarına ve gidişatına bakıldığında Cumhurbaşkanı aslında çok daha kapsamlı bir şeyden söz etmektedir.  Söz konusu olan, başta burjuva muhalefet liderleri olmak üzere, toplumun rejime karşı duran kesimleri üzerindeki yasal devlet korumasının kalktığı, “hain” ilan edilen bu kesimlere karşı “düşmanla savaş hukuku”nun uygulandığı bir Türkiye ihtimalidir.”

6.Türkiye’de rejim politik açıdan sorunları çözme kabiliyetini yitirmiştir.  “Kısacası, var olan rejim (düzen) politik ve toplumsal yönleriyle “ulusun” gelişmesinin önüne devasa ve mutlaka aşılması gereken bir engel olarak dikilmektedir (Hatta pandemi vs. sorunlar karşısındaki tutumu düşünüldüğünde ölümcül bir tehlike!). Dolayısıyla sorun, sadece güncel olarak neo-bonapartist Saray rejiminin (veya burjuvazinin farklı baskı rejimlerinin) yıkılması değil, tarihsel olarak burjuva egemenliğinin de sona erdirilmesi zorunluluğudur.”[2]

7.Devlet adına birçok suça karışan ve bunların da küçük bir kısmını itiraf eden Sedat Peker’in açıklamalarının ardından Türkiye’de büyük bir cerahat görünür oldu. Devletin yağmalanmasından, şirketlere zorla el koymaya, siyasi cinayetlerden, kokain ticaretine, adalet sisteminin nasıl çökertildiğinden Suriye Savaşı’ndaki kanlı oyun ve yağmalamaya birçok konu açığa çıktı. Ancak bütün bu yağmanın ardındaki gerçek mekanizma bütünüyle açığa çıkmadı.

Aynı bu olaylarda olduğu gibi, Deniz yoldaşın öldürülmesi konusu da burjuva muhalefetin gargarasıyla geçiştirilmeye çalışılmaktadır.

Burjuva muhalefet provokasyon bahanesiyle sürekli çözüm olarak sandığı göstermektedir. Oysa seçimi görebileceğimiz bile belirsiz. Muhalefet sınıfsal konumu gereği, kapitalist sistemdeki tuğlaların yerinden oynamasını istememektedir.

Sonuç olarak:

8. Bu saldırı münferit değildir. Devamı gelmesi muhtemeldir ve karanlık bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir. Amacı Kürt ve diğer Türkiye halklarının ve emekçilerinin yan yana gelmesinin engellemektir.

Bu karanlıktan ezilen halkların ve işçi sınıfının birlikte durmasından başka çıkış yolu yok. Bu kanlı rejim ancak kitlesel bir mücadele ile geri püskürtülebilir. Ayrıca sokaklarda mücadele eden kitlelerin savunulması, hak mücadelelerinin, grevlerin korunması hayati önemde. Mücadelenin akıbeti ve muhteviyatı meçhul seçimlere havale edilmesi karanlığı büyütür, umudu çürütür.


[1] http://www.kirmizigazete.org/2021/06/01/sahi-daha-neler-olacak-gercekten-bunlar-iyi-gunlerimiz-mi/

[2] http://www.kirmizigazete.org/2021/04/24/sorun-sadece-bu-rejim-mi/

Esat Erdoğan

Yazar Hakkında