ERDOĞAN VE BAHÇELİ NE DEMEK İSTİYORLAR?

ERDOĞAN VE BAHÇELİ NE DEMEK İSTİYORLAR?

Rejimin iki ortağının peş peşe gelen açıklamaları, önümüzdeki seçimlere ve Türkiye’nin geleceğine ilişkin niyetlerini biraz daha açık hale getirdi. RTE ve Bahçeli’nin açık tehditleri, önümüzdeki dönemin, burjuva muhalefetin bizlere tarif ettiğinden çok daha farklı biçimlerde yaşanabileceğini gösteriyor. Adı geçen muhalefetin “inancına” göre, pandeminin daha da ağırlaştırdığı ekonomik krizin, yönetim konusundaki başarısızlıkların ve son dönemde ortaya dökülen skandalların etkisiyle yaşanan güç kaybı, iktidarın önümüzdeki seçimleri kesin olarak kaybetmesine yol açacak. Nitekim giderek daha çok sayıdaki seçim anketi, iktidar ortaklarının oylarında istikrarlı bir erime yaşandığını, ağır basan eğilimin, “normal koşullarda” iktidarın seçimleri kaybetmesi yönünde olduğunu gösteriyor. Anket sonuçlarına göre iktidardaki “milliyetçi-mukaddesatçı” koalisyonun şu andaki oyları RTE’in bir daha cumhurbaşkanı (başkan) seçilmesi için gereken yüzde 50+1düzeyine ulaşmasına da yetmiyor.

Görünen o ki, iktidar ortakları seçimler konusunda niyeti iyice bozmuş durumdalar. RTE, seçimleri kaybetmesi halinde dahi, Türkiye’yi yönetmeye “layık” görmediği muhalefete iktidarı “teslim etmek” niyetinde değildir. Anlaşılan, çok uzun zamandır muhalefetin diline pelesenk ettiği “liyakat” sorununun Cumhurbaşkanı’nın zihnine yansıması budur!

Ancak hepimizin bildiği üzere ülkelerin politik durumlarını ve geleceklerini belirleyen asıl unsur kamuoyu yoklamaları, anketler değil, siyasi ve toplumsal güç dengeleridir. Dolayısıyla bir yandan rejimin değiştiğini söyleyip öbür yandan az çok normal ve demokratik koşullarda gerçekleşecek bir serbest seçim sürecinde büyük ölçüde anlamlı ve aydınlatıcı olabilecek anketlere güvenmek pek tutarlı bir politik tavır değil.

Özellikle 2015 Haziran ve Kasım seçimlerinden ve 2016’daki askeri darbe girişiminden bu yana yoğunluk kazanan gelişmeler, bu süreçte yaşanan “Neo-Bonapartist” rejim değişikliği Türkiye’de geçmiş yarı-Bonapartist kontrol rejimine has “demokratik” kuralların ve o eski hukukun artık geçerli olmadığını gösteriyor.

İktidar ortaklarının art arda gelen açıklamalarını bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. RTE’nin “Biz, istikametini kaybetmiş, avara kasnak gibi dolaşanlara bu memleketi teslim edemeyiz…” sözleri önümüzdeki muhtemel gelişmelere ilişkin ciddi bir işaret niteliğinde. Cumhurbaşkanı’nın sözleri, uzun süredir kullandığı “iç savaşçı” dille, üslup ve içerik olarak son derece uyumlu. Söylemek istediği şey, seçimlerin sonucu ne olursa olsun kendileri uygun görmediği sürece iktidarı başkalarına teslim etmeyecekleridir. Burada kast edilenin çok uzun süredir “terörist” ve “millet dışı” (yani vatan haini) ilan edilmiş olan muhalefet olduğu açıktır.

MHP Genel Başkanı Bahçeli ise yaptığı açıklamada mutat olduğu üzere muhalefetin her kesimini “ihanetle” suçlayıp aşağıladıktan sonra, “Türk milleti ayağa kalkarak bu ihanete topyekûn karşı koyacaktır” demiştir. Bu sözlerin ne anlama geldiği, MHP’nin kuruluş amaçlarını ve 1970’li yıllarda yaşanan kitlesel kıyımlarda oynadığı rolü bilenler için sır değildir. Kısacası bu sözler MHP’nin geleneksel “iç savaşçı” dilinin yanı sıra, önümüzdeki muhtemel seçim sürecinde, özellikle sokaklarda oynayacağı rol bağlamında da ele alınmalıdır.

Devletin ve milletin “bekası” konusunda aşırı hassasiyetiyle tanınan Bahçeli için ise zaten “Türk milletinin” seçim sonuçları ne olursa olsun “ihanete” geçit vermesi mevzubahis değildir…

RTE ve Bahçeli’nin bu birbirinden anlamlı sözleri, rejimin niteliği, yakın tarihsel örnekler, konuyla ilgili çeşitli kanıtlar, yaşanan günlük olaylar ve geçmişte rejimle çok yakın ilişkiler içindeki bir mafya babasının son dönemdeki açıklamalarıyla birlikte ele alındığında son derece somut ve gerçek bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.

Başarılı olup olmayacakları ayrı bir konu, ancak durum budur..

Hakkı Yükselen

Yazar Hakkında