AFGANİSTAN’DA YENİ REJİM: KAPİTALİZME ENTEGRASYON MU, YENİ BİR İÇ SAVAŞ MI?

AFGANİSTAN’DA YENİ REJİM: KAPİTALİZME ENTEGRASYON MU, YENİ BİR İÇ SAVAŞ MI?
40 yıllık savaşın ardından emperyalist birliklerin ülkeyi terk etmesi ve Taliban’ın neredeyse tüm ülkeyi kontrol eder hale gelmesi sebebiyle Afganistan yeniden dünyanın gündeminde. Kırsal alanları uzun süredir kontrol eden Taliban, ABD ile anlaşarak zaferini ilan etti, ardından da Afganistan’ın yeni rejimini İslam Emirliği olarak açıkladı.

 

 

Bir ülkenin emperyalizm, komşu devletler, Körfez ülkeleri ve onların yerli işbirlikçileri eliyle paramparça edilmesinin acı sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Peştunlar, Şiiler, Özbekler, Tacikler her biri şu ya da bu ülkeyi ve cihatçıları Afganistan’a taşıdılar. Her savaş baronu sırtını bir ülkeye dayadı. Ülke kan gölüne dönerken, bir yandan da uyuşturucu cenneti oldu.

 

 

Afgan halkı ise 40 yıldır savaşın mağduru ve bir kez daha yeni acılar ihtimaliyle yüz binlercesi de mülteci olarak yollara düşmüş durumda. Bir yanda farklı etnik topluluklar, diğer tarafta İŞİD’in Horasan kolu gibi cihatçı güçler ülkede ateşi yenden körükleyebilir. Ayrıca Taliban ve diğer Şeriat yanlısı örgütlerin intikam için muhaliflerin evlerini bastıklarına ve insanları infaz ettiklerine dair haber ve görüntüler de gelmeye devam ediyor. Diğer yandan kadınlar, Taliban’ın baskı rejimine karşı duruyorlar. Ülkenin birçok bölgesinde protestolar var.  Penşir’de de eski rejim güçleri toparlanıyor. Ufak çaplı da olsa çatışmalar yaşanıyor. Tüm bunlar gerilim ve çatışmanın kolay durmayacağının bir işareti… Taliban ise şimdilik şirin çocuğu oynamaya devam ediyor.

 

 

Ayrıca birçok devlet bölgeden çekilmiş değil. Çin ve Rusya, cihatçı terörüne karşı kendi sınırlarının güvenliğini sağlama peşindeler.  ABD ve müttefikleri ise istikrarsızlığın devam etmesinden yanalar. Hatta “istikrarsızlığın” Çin ve Rusya’ya yayılmasından memnun olacaklar…

 

 

Bütün dengeler 43 yıl sonra hiçbir şeyin bitmediğini gösteriyor. Taliban’ın bu yıkık ülkeyi yeniden inşa edebilecek bilgisi de, altyapısı da yok. Afganistan yüzbinlerce militanın varlığı ile cihatçıların merkezi olmaya devam mı edecek? Ya da kapitalist dünyaya entegre mi olacak? Afganistan’ın tarihi ve etnik yapısı bize bir iç savaş ihtimalini daha fazla düşündürüyor.

 

 


 

 

Afganistan Demokratik Cumhuriyeti’nden, İslam Emirliği’ne

 

 

Ülkedeki uzun savaşların ve etnik kavgaların tarihsel bir altyapısı var.  1919’da yabancı işgalinden kurtulan Afganistan, Emanullah Han liderliğinde monarşiye geçti. 50 yıl sonra 1973 yılında Muhammed Davud Han, bir askeri darbe ile kuzeni Muhammed Zahir Şah’ı tahttan indirerek monarşiyi kaldırdı ve cumhuriyeti ilan etti. Afganistan Demokratik Halk Partisi hükümet oldu. Parti iki kanattan oluşuyordu: “Perçem (Bayrak)” ve  “Halk”.

 

 

1978 yılında Davut Han’ın, komünist lider Mir Ekber Hayber’in ölüm emrini vermesi üzerine iki kanat birleşerek bir askeri darbenin önünü açtılar. Solcu ve SSCB yanlısı subaylar, şehirli bir azınlığın da desteğini alarak darbe yaptılar.  Davud Han idam edildi ve “sosyalistler” darbe yoluyla iktidara geldiler. Bu darbeye, Nisan devrimi (Sevr) dendi.

 

 

Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Afganistan’da en önemli sorun toprak sorunuydu. Halk çok yoksuldu ve zengin toprak ağalarının yanında sefil koşullarda yaşıyordu. Bir diğer sorunda kadınların sosyal yaşamda çok gerilerde olmalarıydı. Yeni hükümet tarım reformu, evlilik çeyizinin sonu gibi bazı değişim hazırlıklarını bu dönemde gündeme getirdi.

 

 

Reformlar aşiret liderlerini ve dini liderleri ayağa kaldırdı. İran’da 1979’da devrimi çalarak bir İslami diktatörlük kuran mollaların olumsuz etkisinin sınırlarına gelmesinden korkan SSCB, hükümetten reformları geri çekmesini istedi. Müslüman toplulukların ve aşiretlerin hoşnutsuzluğu SSCB’yi korkutmuştu. Babrack Karmal önderliğindeki Perchem (Bayrak) kanadı, SSCB’nin tavsiyesini dinledi ve reformları çekmek istedi. Ancak Nur Muhammed Taraki ve Hafızullah Amin önderliğindeki “Halk” eğilimi reformlarda kararlıydı ve Bayrakçıları tasfiye ederek Karmal’ı  sürgüne gönderdiler. Reformları kendi çıkarı için satan Stalinistlerin, amacı sadece kendi sınırlarını güvence altına almaktı.

 

 

Bunun üzerine SSCB bürokrasisi, Taraki’ye yakınlaştı. Bu gelişmeler üzerine Amin Terraki’yi öldürttü. Ardından da Aralık 1979’da Sovyet askeri gücü Afganistan’a işgalci gür olarak girdi. Babrak Karmal de SSCB işgaliyle ülkeye geri döndü. Amin idam edildi.  Birçok kişi işgal güçleri ve hükümet tarafından öldürüldü.  KGB tarafından öldürülenler arasında, SSCB politikalarına karşı çıkan RAWA (Afgan Kadınları Devrimci Derneği) lideri Martire Meena’da vardır.

 

 


 

 

Pakistan’ın örgütlediği, ABD, Birleşik Krallık, Çin, Sudi Arabistan, Mısır ve Federal Almanya desteklediği mücahitlerde gerilla savaşına başladılar. Hindistan ise Afganistan hükümetini destekledi. Çin’in Mücahitlere hem askeri destek ve silah vermesi, hem de ülkesinde gerilla kampları açması sözde komünist iki devletin düştüğü durumun acı bir resmidir. 1989 yılında Sovyetler yenildi ve 1992’de SSCB yanlısı rejim düştü.

 

 

SSCB çekildikten sonra, 1989-1992 arasında iç savaş devam etti. 1992 yılında Kabil düştü ve Afganistan İslam Devleti ilan edildi. Ardından 1996 yılına kadar mücahitler birbiriyle (Pakistan destekli Gulbeddin Hikmetyar’ın Hizb-i İslami ile) çarpıştıktan sonra El Kaide bağlantılı Taliban Kabil’i ele geçirerek zaferini ilan etti. Böylece Afganistan İslam Cumhuriyeti kuruldu.

 

 

Bu kez de 1996-2001 arasında Taliban ve Kuzey İttifakı savaşı başladı.  Penşir Aslanı lakaplı Ahmed Şah Mesud, El Kaide üyeleri tarafından 2001 yılında öldürüldü ve ülke Taliban’ın kontrolüne geçti.

 

 

ABD’nin Yenilgisi Siyasidir

 

 

2001 yılında ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırılarının ardından ABD ve NATO işgali başladı. Halkın nefret ettiği bir işgal rejimi kuruldu. Savaş baronları ve onlarla bağlantılı güvenlik güçleri ülkenin kaynakları yağmaladılar. Halk ise yoksulluk içinde yaşamaya devam etti.

 

 


 

 

ABD ve rejim güçleri bütün çabalarına rağmen ülkenin kontrolünü sağlayamadılar. Merkezi bir devlet ve ulusal ordu kurmayı başaramadılar. Kırsal alanlar Taliban’ın kontrolünde kaldı.  Bu başarısızlığın sonucunda ABD ve NATO güçleri çekilme kararı aldılar. 15 Ağustos 2021’de Kabil bir kez daha düştü ve Taliban iktidarı aldı. 43 Yıllık savaş şimdilik durdu. İki milyon civarında insan öldü, milyonlarcası göçtü. ABD ve müttefikleri politik açıdan yenilerek ülkeyi terk ettiler.

 

 

ABD işgali altında 47 bin sivil öldürüldü. 66 bin Afgan askeri, 51 bin Taliban askeri, paralı askerleriyle birlikte yaklaşık 6 bin Amerikan askeri gücü… ABD savaş boyunca 2,3 trilyon dolar harcadı. Büyük bir kısmı bu paranın savaşa harcandı. Savaş ağaları ülke kaynaklarını yağmalarken halk sefalete terkedildi. Kadınlar eve hapsedildi. Şiddet ve tecavüz yayınlaştı. Uyuşturucu ana geçim kaynağı haline geldi. BM raporlarına göre 2001’den bu yana Afyon ve eroin üretimi %200 arttı. Sadece savaş ağaları değil Taliban’da bu ticaretten yararlandı. Dünyadaki afyon ve eroin üretiminin neredeyse yüzde 80’i Afganistan’da üretilir hale geldi.

 

 

Çekilme kararı Trump ile alınmıştı. Şubat 2020’de resmi görüşmeler başladı. Biden kararı nihayete erdirdi. ABD emperyalizmi, her ne kadar Taliban rejimiyle anlaşarak gitse de,  siyasi açıdan yenilgiye uğradı. Bugünkü çekilme/anlaşma ekseninde kullanılan nazik dil bu politik çöküşün derinleşmesini önlemek için yapılan bir imaj kurtarma hareketidir.

 

 

Ancak yenilgiden dünya işçi sınıfı lehine bir zafer çıkarmak büyük hata olacaktır. Vietnam analojisi kurmak da doğru değildir. Zira Vietnam’da işgalin ardından bürokratik bir işçi devleti kurulmuş ve burjuvazi mülksüzleştirilmişti. Afganistan’da ise kapitalizmle sorunu olmayan bir İslami diktatörlük kuruldu. Ve bu İslamcılar,  her zaman ABD emperyalizminin kullanımındaydılar.

 

 

Taliban’ın İslami Diktatörlüğüne Karşı Mücadele

 

 

ABD yenilmiştir, ancak Taliban gericiliğinin zaferinden anti-emperyalist görünümlü, üçüncü dünyacı teoriler çıkaracak değiliz. Rezil, işkenceci bir işgal rejimi yıkılmış, yerine gerici bir diktatörlük gelmiştir. Üstelik bu İslami diktatörlük kapitalist dünya ile bütünleşme için can atmaktadır.

 

 

Taliban rejimi, kadınlar, işçiler, sosyalistler, sekülerler ve farklı dini topluluklara karşı kurulmuş sefil bir diktatörlüktür. Üstelik ülkedeki derin sefaleti körükleyen toprak ağaları/aşiretler ile de sorunu yoktur. Kabil’den uçaklarla veya İran üzerinden yürüyerek kaçmaya çalışan insanlar bu rejimden kaçmaktadır.

 

 

Afganistan halkı, özgürlüğü ve hakları için yeniden savaşmak durumdadır. Nüfusun yüzde 75’inin kırsal alanda yaşadığı ülkede tarım reformu hala ana sorundur ve Taliban’ın bunu çözecek gücü de niyeti de yoktur. Üstüne üstlük eşler öldürülen kadınların topraklarının da yağmalanması riski vardır. Sendikal hakların da tamamen ortadan kalkacak olması, sınırlı sayıdaki işçi sınıfı örgütünü de tamamen etkisiz kılacaktır.

 

 

Henüz net konuşmak için çok erken de olsa, bir yandan iç savaş tehdidi, bir yandan emperyalizmin oyunları ülkeyi kuşatmış durumda…  Radikal İslamcılar, aşiretler, etnik topluluklar ve bir dizi sorun yumağı daha…  Afganistan halkı için mücadelenin yarınının dünkü kadar çetin geçeceği kesin!

 

 

Esat Erdoğan

Yazar Hakkında