MGK’LİK HALE GELEN EKONOMİ!

MGK’LİK HALE GELEN EKONOMİ!

 “Türkiye’nin inşa ettiği sağlam altyapı üzerinde, hedeflerine uygun şekilde yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler değerlendirilmiş, cumhuriyetimizin 100. yılına her alanda olduğu gibi iktisadi olarak da güçlü şekilde ulaşma kararlılığı teyit edilmiştir.”

                                                               25. 11. 2021 Tarihli MGK Bildirisi’nden.

Bugüne kadar iç ve dış güvenlikle ilgili siyasi-askeri konularla ilgilenen bir devlet organının bu defa “ekonomi” işine girmesi ve bu konuda “milli güvenlikçi”, hatta tehditkâr bir dille rejimin çok tartışılan ekonomi politikasına açık destek vermesi biraz “tuhaf” karşılandı. Oysa rejimin bu konudaki söylemi düşünüldüğünde ortada tuhaf bir durum yok. Ekonomik-finansal krizin nedeni “dış güçler”, ekonomi politikasına yönelik eleştiriler de “vatana ihanet” ve “iç güvenlik tehdidi” olunca MGK’nin işe karışması kaçınılmaz hale geliyor! Bilindiği üzere geçmiş “yarı-bonapartist kontrol rejimi” döneminde rejimin “en yüksek karar organı” olarak askerlerin kesin denetimi altındaki MGK, günümüzün “yeni-bonapartist” düzeninde, en azından şimdilik, RTE’nin denetiminde.

Bunların yanı sıra MGK aslında geçmişte de siyasetin ötesinde ekonomi vb. mevzulara pek yabancı sayılmazdı.  Kuruldaki paşalar, aynı zamanda TSK’nin en yüksek komuta kademesi olarak Türkiye’nin önceki ekonomik kriz dönemlerinde, bu krizlerin kapitalistler yararına ve bu ülkenin emekçileri zararına çözümünde her zaman ağırlıklı, hatta zaman zaman büyük sermaye ve emperyalizm adına belirleyici bir rol oynamışlardır.Bu zevatın, 12 Mart ve özellikle de 12 Eylül dönemeçlerinde işçi sınıfının ve sol hareketin direncinin kırılıp yerli ve yabancı mali sermayenin, patronların olmazsa olmaz dedikleri ekonomik ve siyasi çözümlerin, sermaye birikim modellerinin uygulanmasında birinci dereceden pay sahibi oldukları bilinir.

Bütün bunlara bakıldığında halihazırdaki burjuva rejiminin, mesela Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle “askerlerin arkasına saklanmak”tan ziyade, kendisine bağladığı bu devlet organına asli görevini yaptırdığını görülür.

Mademki Bir “Kurtuluş Savaşı”

Bugün geldiğimiz noktada asıl sorun, MGK’nin ekonomi işlerine bulaşması değil, ekonominin yeniden MGK’lik hale gelmesidir! Belli ki ekonomik gidişe bir çözüm, köklü bir müdahale gerekiyor. Zaten RTE’nin dediği de bu. Üstelik kendisi bu çözümü epeydir askeri bir mesele olarak görüyor; yoksa neden bir kurtuluş savaşından söz etsin! Sorun bir kurtuluş savaşı haline geldiğinde işin içine elbette tepelenmesi gereken “vatan hainleri- mandacılar-Türkiye düşmanları-iç ve dış düşmanlar” giriyor. MGK bildirisinde “değerlendirildiği” söylenen “Türkiye’nin inşa ettiği sağlam altyapı üzerinde, hedeflerine uygun şekilde yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler”den kasıt bu olsa gerek.

Evet, ortada yine gerektiğinde askeri güç de kullanılarak uygulamaya konulacak bir ekonomik program var. Bu her zaman olduğu üzere yine büyük sermaye yararına işleyecek, emek karşıtı bir çözüm yöntemi anlamına geliyor. Yani çözüm elbette yine sınıfsal; çünkü derin ekonomik krizler, bunalımlar, uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığı, mutlak biçimde derin bir sınıfsal bir çözüm gerektiren olgulardır. MGK’nin doğrudan Saray’ın ağzından “Gücümüzü sınamayın” anlamına gelen ve işin doğası gereği öncelikle sınıfsal bir muhalefeti hedef alan açıklamasını bu açıdan ele almamız gerekiyor.

Yeni Ufuklara Doğru!

Önceki bir yazıda rejimin, temsil ettiği toplumsal-siyasal çıkarların gereklerini yapmak zorunda olması nedeniyle, başkalarının “akıldışı bir cehalet” örneği olarak gördüğü yöntemleri uyguladığını yani genel anlamıyla yanlış da olsa bir bildiğinin olduğunu; ancak bu koşullarda rejimin birinci dereceden önceliğinin, az çok istikrarlı bir ekonomik düzelme değil, siyasi olarak ayakta kalmak olduğunu, iktidar sahiplerinin, ekonomide kısmi-geçici bir düzelme ve canlılık yaratacak bazı önlemlerle siyasi baskı ve “olağanüstü hal” yöntemlerini birleştiren siyasi bir hat üzerinden seçimlere gitmeyi planladıklarını söylemiştik.  Ancak son gelişmeler, rejimin kafasında daha fazlasının olduğunu akla getiriyor!  RTE, yeni bir ekonomik modelden söz ediyor. Yani en azından onun ifadelerine göre (Başkalarına akıl dışı görünse de!) bile isteye uygulanan, kalıcı hedefleri olan bir ekonomi politikası söz konusu. Üstelik hazırlıklarını 19 yıldan bu yana yaptıklarını söyledikleri yeni bir model denemesinden, “yerli ve milli” bir “üretim ekonomisinden” söz etmeye başladılar! Olur, olmazı bir yana, “Bunlar ekonomiyi düzeltemezler”in ötesinde bu yeni “modeli” ve sonuçlarını esas almak gerekiyor. Rejim bir “seçim ekonomisinden” fazlasını “denemeye” niyetli görünüyor. Dedikleri bu!

Büyük Ucuzluk: Bir Emek Cehennemine Doğru

Muhalif iktisatçılar, iktidarın, döviz kurlarının tırmanmasıyla zaten çok ucuz olan emek gücünün değerinin daha da azaldığı, Türkiye’nin tüm finansal ve sabit varlıklarının daha da ucuzladığı, bu sayede yabancı sermaye yatırımlarının çekildiği, üretimin ve “rekabetçi kur” sayesinde ihracatın arttığı, cari açığın kapandığı, yeterli büyümenin sağlandığı, sonunda her şeyin normale döndüğü bir iktisadi model hayalinden ve hedefinden söz ediyorlar. Bunun, gerçekleşmemesinin sonuçları bir yana, kısmen veya tamamen gerçekleşmesi halinde dahi bütün yönleriyle işçi sınıfı ve emekçilerin, halkın yoksul kesimlerinin zararına ve yerli-yabancı büyük patronların yararına “bir gelişme, büyüme ve normalleşme” olacağı, ağır bir emek sömürüsüne dayanacağı ve bu durumun ancak siyasi-askeri-polisiye zor yoluyla sürdürülebileceği açıkça ortadadır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, MGK’nin ekonomi işine girmesinin, bu zorbalığa karşı çıkacakları alenen tehdit etmesinin nedeni budur.

Ancak…

Yazıyı, bu hesapları yapan “rejim unsurlarına” birkaç hatırlatmayla noktalayalım. Birincisi, sadece dışarıda değil, içeride de askeri güç kullanarak siyaset yapmak tehlikeli bir iştir. Bunun kaçınılmaz sonucu askerin özerkleşmesi, koşulların ve güç dengelerinin değiştiği, ekonominin çöktüğü, işlerin çığırından çıkmaya başladığı dönemlerde geri tepen bir silaha dönüşmesidir. Öyle durumlarda, mesela MGK’nın sivil çoğunluğu bir garanti sağlamaz; örnekleri yakın tarihimizde vardır.

İkincisi, genelde zannedilenin aksine sınıf mücadeleleri sadece kriz dönemlerinde değil, iktisadi gelişme ve toparlanma dönemlerinde de artabilir, yaşam koşulları iyice dibe vuran emekçiler iktisadi büyümeden pay talep edebilir. Üstelik bunu yeterli örgütlülüğe sahip olmadıkları, işşizlik korkusuyla sindikleri, dağıldıkları kriz dönemlerinden daha kolay yapabilirler. Örneğin Türkiye’de sınıf mücadelesinde 1960’larda yaşanan yükseliş yüksek tempolu bir ekonomik büyümeye denk gelmiştir. Tabii, bunlar daha sonraki meselelerdir.

Kısacası sonucu belirsiz bir ekonomik model ve bunu yürütmek için başvurulacak “askeri” yöntemlerin iktidar açısından uzun süreli garantiler sağlamayacağı açıktır. Ortada derin bir başarısızlık vardır ve ekonomi MGK’lik bir hale gelmiştir. Gerçek budur.

Hakkı Yükselen

Yazar Hakkında