“Neden öleceksin de çalmayacaksın?”

“Neden öleceksin de çalmayacaksın?”

Nihan Drama

Suat Derviş’in İstanbul’un Bir Gecesi adlı romanında “Neden öleceksin de çalmayacaksın?” diye sorar yılların yorgunluğu yüzüne vurmuş olan Vasıf. Henüz gençken bir bankada veznedar olan Vasıf, annesine kanser teşhisi konulduğunda tedaviye başlamak için yeterli para bulamaz.

Vasıf’ın elinde içi para dolu olan bir kasa anahtarı vardır fakat kendi parası yoktur. Başka hiçbir çaresi kalmayınca da bankanın kasasından para çalar. Vasıf yakalanır. Yıllarca hapis yatar ve annesini bu süreçte kaybeder. Hapisten çıktığında kızı da hastalanmıştır ve sabıkası yüzünden iş bulamaz.

Banka müdürünün evine giderek ondan af dilemeye çalışır. O’nun kızı evleniyor, benimse kızım ölüyor, diye düşünür Vasıf. Belki de bu sefer merhamet görür. Romanın sonunda ise Vasıf düşündüğü gibi merhametle karşılaşmaz. Okuyucu olarak biz de kendimize şu soruyu sorarız; “Neden bazılarımız için yaşamak daha zordur? Örneğin neden bir terzi tüm gün ve akşam çalıştıktan sonra eve gittiğinde yorgunluktan ölürken, elbise dikilen kişi düğüne eğlenmeye gider?”

Suat Derviş’in toplumcu gerçekçilik akımını romanlarında kullanmaya başlaması 1930’dan sonraki yıllarda başlar. Sistemin sınıflar arasında nasıl bir adaletsizlik yarattığını ikilikler ve karakterler üzerinden karşımıza çıkarır. İlk romanını 7 yaşında, baskıya verdiği ilk kitabını da 17 yaşında yazar. İlk şiiri olan Hezeyan ise 1920 senesinde yayınlanır. Toplumcu gerçekçi romanlarının bu kadar geç başlamasının sebepleri Suat Derviş’in hayatına baktığımızda bir miktar anlaşılabilir.

Aristokrat bir Osmanlı ailesinin kızı olan Suat Derviş, 1901 senesinde dünyaya gelmiştir. Dedesi Münir Şevket Paşa, babaannesi ise romanlarında adını saygıyla kullandığı Şevkidil’dir. Şevkidil, Suat Derviş’in babası İsmail Derviş’i doğururken ölmüştür.

Suat Derviş doğduğu sırada yüzündeki kese yırtılmadığından evliya olduğu düşünülür. Ailesinin soyunda da evliya olduğu için her zaman ayrıcalıklarının farkında olan bir kadın olarak büyür. Babası Jön Türk olan Suat Derviş iyi maddi koşullar içerisinde ve sevilerek yetişir fakat hayat tecrübesi de yok denecek kadar az olmuştur. Buna rağmen 7 yaşında yazdığı Çamlıca Perileri adlı ilk romanında yoksul insanlar iyiyken, zengin insanlar kötü kimselerdir.

Hayatında gerçekleştirdiği ilk siyasi eylem 1918’de 17 yaşındayken İstanbul’un, ardından İzmir’in işgali sonrası işgale karşı düzenlenen protestoya katılmasıdır. Mitingde çocukluk arkadaşı ve en sevdiği yoldaşlarından biri olan Nazım Hikmet ile birliktedir. Mitingde konuşma yapan kişilerden biri de Halide Edip Adıvar’dır. Bu tarihten sonra siyaset ile tanışan yazarın ilk yıllarında daha çok psikolojik ögeleri ve düş ile gerçekliğin karıştırılması ile romantizm örneklerini görürüz.

Suat Derviş Milli Edebiyat Akımını benimsemez. “Ben milli edebiyat akımı diye bir şey tanımıyorum. Herkesin malı olan bir edebiyat, herkesin kendine mal edinebilecek bir tek idealin ve bir tek ideolojinin ifadesini veren edebiyat olacaktır,” der.

Derviş’in romanlarına baktığımızda düş ve gerçekliğin çatışmasını oldukça etkileyici bir biçimde kullandığını görürüz. Örneğin Fosforlu Cevriye’de, Cevriye hayal dünyasında olayların gidişatını kafasında kurar fakat yaşadığı hiçbir gerçeklik düşlerine uymaz. Romanın sonunda Cevriye sevdiği adama yardım etmek isterken canından olur. Psikolojik çözümlemeler için kitaplarına baktığımızda karakterlerin hayatın akışına uygun şekilde ne tamamen iyi ne de tamamen kötü olduklarını görürüz. Hata yapan karakterlerin zihinlerini gözümüzün önüne serer ve insanın yapısına dair ne kadar derin kanaatleri olduğunu anlarız.

“Kendine Tapan Kadın” isimli romanında yaşanılan olayları tarafsızlık süzgecinden geçirerek karakterlerin psikolojilerini o kadar iyi tahlil eder ki; hayata ve insanlara dair kazandığı ve aktardığı bakış açısına hayran oluruz. Yazarın etkilendiği yazarların başında psikolojik roman öncülerinden Paul Bourget gelir.

Yazarın etkilendiği diğer yazarlar arasında Balzac, Stendhal, Zola, Flaubert vardır. Sevdiği şairler arasında ise Nazım Hikmet, Namık Kemal ve Tevfik Fikret başta gelir. Namık Kemal’in şiiri toplumsal ve siyasi düşüncelerin aracı olarak görmesinden, Tevfik Fikret’in ise gerçekçiliğinden etkilenir.

İleri Gazetesi’nde ilk yazılarını Saadet Zihni mahlasıyla yazmaya başlar. İlk yazılarını yayınladığı diğer örnekler ise Alemdar, Ümid, İkdam gazeteleridir. Gazetelere yazı yazmaya ve takdir toplamaya bağımsız bir kadın olarak kendi parasını kazanabileceğini keşfeder. Erkeklere ait olan bir dünyada onlarla eşit şartlarda tartışır ve buna cüret gösterir.

Suat Derviş oldukça genç olduğu bir yaşta erkeklerin söz sahibi olduğu bir alana girmiş ve başarılarıyla sivrilmeyi başarmıştır. Kara Kitap isimli hikayesini Karabet Matbaası’na baskıya götürdüğünde, o güne kadar matbaanın kapısından giriş yapan ilk kadın olduğu için içerideki herkesi şaşkınlığa uğratır.

Kendisi yazarlığa ve gazeteciliğe başladığı yıllarda Ulviye Mevlan öncülüğünde Kadınlar Dünyası isimli dergi çıkar ve feminizm ile karşılaşan Suat Derviş ilk zamanlarda çok aktif olarak katılmasa da daha sonra kadın hakları için de öncü isimlerden biri olur. Çalışma hayatında her zaman aktif bir kadındır ve bu sebeple o ddönemin evlilik hayatında da mutluluğu kolay yakalayamaz.

İlk eşi Seyfi Cenap ve ikinci eşi Selami İzzet Sedes ile evlilikleri uzun sürmez ve kendisi için zorlu bir tecrübe olurlar. Suat Derviş tartışmayı seven, şakalaşan ve kahkahalar atan bir kadındır. Gazetede çalıştığı zamanlarda haber peşinde koşar, sabah odasına kapanarak akşama kadar yazmaya devam eder. Bu sebeple Osmanlı “terbiyesi” almış eşleri her ne kadar ilerici konumda gözüken erkekler olsalar da bu durum zamanla sorun yaratmaya başlar. Suat Derviş’in ilk romanlarına baktığımızda kadın karakterlerin şımarık büyütüldüğünü görürüz. Bu durum daha sonra değişir. Her zaman yalıda büyüyen ve zor zamanları ancak belirli bir yaşa geldikten sonra tecrübe eden kadınların yerini Fosforlu Cevriye’deki sokak kızı Cevriye ile Emine romanındaki anne babasını savaşta kaybetmiş ve temizlik işçisi olarak çalışan Emine alır.

Suat Derviş’in romanlarını okuduğumuzda karakterlerin değişimi ile sanki yazarın kendini ve dünyayı keşfetmesini de okumuş oluruz. Hayatında olan insanlar ve yaşadıkları her zaman romanlarını etkilemiştir. Roman karakterleri hayatındaki insanlara göndermeler taşır. Kendi içinde ukde kalmış olan bazı durumları da romanlarındaki karakterlerine yaşatır. Örneğin Suat Derviş’in çocukluğundan beri dişlerinde problem vardır ve bu sebeple her zaman gülüşünü eliyle gizlemek zorunda kalır.

Romanlarındaki kadın karakterlerine baktığımızda her zaman inci gibi bembeyaz dişleri olduğundan bahseder. Tüm bunlar düşünüldüğünde Suat Derviş okuduğumuzda yalnızca bir roman okumadığımızı ve yazarın tüm samimiyetiyle bizimle arzu ve hayal kırıklıklarını da paylaştığını anlarız.

Devam Edecek…

Yazar Hakkında