“BENİM İÇİN GAYE EVVELA İNSAN OLMAKTIR”

“BENİM İÇİN GAYE EVVELA İNSAN OLMAKTIR”

KONAKLARDAN KARAKOL SORGULARINA-2

Nihan Drama

1920li yılların başına baktığımızda Suat Derviş, roman yazarı ve gazeteci olarak kendi ülkesinde ve dünyada gerçekleşen olayların farkında olmakla beraber, kendi hayatı ve umutları, hüzünlerine daha çok odaklanmış bir kadındır.

İki kere evlenip ayrıldıktan sonra baba evine geri döner. İş hayatında oldukça başarılı ve hareketli olmasına karşın yalnız bir kadın olduğu düşünülebilir. Ailesi her zaman kendisine destek olur ve ablasıyla her ne kadar zıtlaştıkları birçok konu olsa da kardeşlerini çok sever.

Hayatını büyük derecede etkileyen hazin bir olay da bu yıllarda yaşanır. Kardeşi Nesrin’in intiharı ailesini derin bir üzüntüye boğar. Nesrin oldukça genç yaşta bir savaş pilotuna aşık olur, pilotun aslında evli olduğunu öğrendiğinde ise bu acıya dayanamayarak hayatına son verir. Suat Derviş bu kayıp karşısında sonsuz bir acı çeker ve aynı zamanda suçluluk da hisseder. Kardeşine yeteri kadar destek olamamıştır.

Kardeşinin intiharından sonra 1924 yılına gelindiğinde Fatma’nın Günahı isimli bir roman çıkarır. Romanda Zeynep isimli karakter aşk acısı sebebiyle hayatına son vermektedir. Yine romanda intihar eden kadının kardeşi ona engel olamadığından dolayı çok büyük pişmanlık duymaktadır. Suat Derviş’in romanlarında bizimle hayatındaki sırlarını da paylaştığına dair örnek olan etkileyici bir romanlarından biridir. Acıları, özlemleri ve umutlarını her zaman yazarak kağıda döken yazar için belki de yazmak bir kaçış yöntemidir.

O dönem gazetecilik hayatına baktığımızda İkdam isimli gazetede kadınlara ait bir bölümün yönetimindedir fakat bu alan siyasi olmaktan uzak, heyecan verici olaylara ve farklı röportajlara yer verilen bir bölümdür.

1925 yılında Suat Derviş’in sol yayın camiasına giriş yapmasını sağlayan Resimli Ay dergisi ilk sayısını çıkarır. Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel tarafından çıkarılan dergi halkın sorunlarına ve isteklerine yoğunlaşan bir dergidir. Derginin ilk çıktığı yıl ise ülkenin oldukça karışık olduğu bir zamana denk gelir.

Şeyh Said isyanı sonrası Huzuru ve Barışı Sağlama Yasası ile Takrir-i Sükun kanunu çıkarılır. Devletin güvenliğini, asayişini bozmaya yönelik çıkarılan her yayın, girişim, teşkilat yasaklanır. İstiklal Mahkemeleri görevinin başındadır. Resimli Ay yasaklanır ve Zekeriya Sertel mahkemeye çıkarılıp af gelene kadar cezaevine atılır.

Resimli Ay dergisi aftan sonra yayın hayatına devam eder ve Suat Derviş dergide 20li yılların sonunda çalışmaya başlar. Öncesinde Suat Derviş ablası Hamiyet eğitim almaya Almanya’ya gider fakat burada Edebiyat Fakültesi’ni bitirmeden bırakır. Daha sonra verdiği röportajlarda hayatında pişmanlık duyduğu konulardan biri olduğunu söyler.

Almanya’dan döndüğünde 1929 yılında Resimli Ay’da çalışmaya başlar. Kadınların seçme ve seçilme hakkının mecliste kabul edildiği ve büyük bir kadın mitinginin düzenlendiği önemli zamanlardır. Resim Ay dergisinde çalışmaya başladığında romanlarının toplumcu gerçekçi hikayelerine dönüşünü de gözlemlemiş oluruz.

Siyasete her zaman ilgi duysa da 30lu yıllara kadar içinde olmayan Suat Derviş tek partili dönemin sona ermesinden sonra kurulan Serbest Fırka partisine de üye olur. Emine romanı bu dönemde yazdığı hikayelerinden biridir. Romanlarında ezilenlerden yana çıkması ve toplumcu gerçekçiliğe uygun olacak şekilde “şartlar ne kadar zor ve hatta imkansız olursa olsun umut her zaman vardır” mesajını iletmesi ön plana çıkar.

Örneğin Emine isimli romanında küçük yaşta hizmetçilik yapmaya başlayan Emine kendisine olan güvensizliği ve insanlara karşı korkusu içindeyken aynaya baktığında büyümüş, güzeller güzelli bir kadınla göz göze gelir. O sırada kendisine bağırmakta olan yaşça büyük kocasına dönerek tüm gücüyle ona karşı gelir. Bu karşı geliş Emine’nin hayatı boyunca onu yöneten insanların karşısında ilk zaferi olur.

1932 senesinde Suat Derviş hayatında yaşadığı zor sınavlardan birini vermek üzeredir.  Babası İsmail Derviş’in dil kanseri olduğunu öğrenir. Almanya’da gerçekleştirilen ve test aşamasında olan bir tedavi için gittiklerinde maddi durumları oldukça kötüdür. Suat Derviş geçinebilmek ve babasına yardımcı olabilmek için gece gündüz demeden yazmaya devam eder.

Almanya’da babasının tedavisi devam ederken çıkardığı Bir Harem Ağasının Hatıraları isimli romanı birçok farklı ülkenin diline çevrilir ve oldukça beğenilir. 2. Abdülhamit zamanında, yaşadığı topraklardan çok küçük yaşta kaçırılan bir çocuğun sarayda harem ağası olana kadar yaşadıkları kendi ağzından anlatılır. Romanda Abdülhamit’in nasıl büyük paranoyalara sahip olduğunu da çarpıcı şekilde anlatılmıştır.

Babası tüm çabalara rağmen hastalığa yenik düşer ve hayatını kaybeder. Babasının cenazesini İstanbul’a götürecek paraları olmadığından Suat Derviş Almanya’da yazılarını verdiği Tempo isimli derginin yöneticilerinden para istemek durumunda kalır. Babasını doğup büyüdüğü ülkeye geri getiremezler ve Almanya’da Müslüman mezarlığına gömerler.

1932 yılı yazar için oldukça zor geçerken aynı zamanda tüm dünya tarihin en korkunç canavarlarından birine sahne olmak üzeredir. Nazi Partisi büyük bir çoğunluğun oyunu alır ve bir güç haline gelir.

Suat Derviş İstanbul’a geri döndüğünde Resimli Ay dergisinde çalışmaya devam eder. Derginin onun için özel olmasının sebeplerinden biri de üçüncü eşi Nizamettin Nazif ile burada tanışmış olmasıdır. O dönemde dergide birçok önemli isim ile birlikte çalışır. Nazım Hikmet de bunlardan biridir.

Aynı zamanda Cumhuriyet gazetesi için de röportajlar ve yazılar yayınlar. En önemli röportajlarından biri Dünya Feministleri ile yaptığı görüşmelerdir. Nezihe Muhiddin ile de bir röportaj yapar. Nezihe Muhiddin’in Bolşeviklere karşı olan olumsuz tutumlarına dair de bir yorum yapmaz. Daha sonra Cumhuriyet’ten ayrılır ve Son Posta isimli gazetede yazmaya başlar.

Tan gazetesi ise hayatında çalıştığı önemli yerlerden biri olur. Tan gazetesinde kadınların yaşadığı sorunlara dair oldukça önemli yazılar ve araştırmalar gerçekleştirir. Kadınların yaşadığı sorunlar ve bu sorunların çözümleri üzerinde durur. Sovyetler Birliği’ne olan gezisini de Tan gazetesinde çalışırken gerçekleştirir.

Nizamettin Nazif ile olan evliliği aşkla ve güzel başlamasına karşın ne yazık ki oldukça acı verici şekilde biter. Nizamettin Nazif oldukça öfkeli biridir ve hatta bir keresinde Suat Derviş’e herkesin arasında tokat atar. Suat Derviş’in evliliğini sürdürme çabalarına karşın ne yazık ki evlilik devam edemez ve yollarını ayırırlar.

1937 yılına gelindiğinde Suat Derviş romanlarını tamamen toplumcu gerçekçilik çizgisine taşımıştır. Siyasi sebepler dolayısıyla o yıllarda kitap şeklinde basılmasına izin verilmeyen Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır isimli hikayesini yayınlar. İşçi mahallesinde geçen roman fabrikada gece gündüz demeden çalışan işçilerin hayatını gerçekçi bir şekilde gözler önüne serer.

Fabrikada işçi olarak çalışırken bir kaza sonucu ayağını kaybeden Arif, ameliyat sonrası yeniden iş aramaya başlar. Fabrikadan iş kazası için tazminat alabileceğini öğrendiğinde bir umutla yalnızca köyüne dönebilmek için patronların karşısına çıkmaya çalışır. Fabrika çalışanlarından bazıları Arif’in yanında yer alır fakat romanın sonunda Arif tazminat alamaz ve ona destek olan işçiler de fabrikadan kovulur.

Suat derviş kitabında toplumcu gerçekçilik akımını tüm yönleriyle yansıtmayı başarır ve yazarlık tarihinin en önemli yapıtlarından birini çıkarmış olur.

İşçi sınıfının yaşadığı haksızlıklar ve umutsuzluğa karşı, daha iyi bir dünyada yaşamak adına neler yapılabilir ve o dünya neden imkansız değildir bunun propagandasını yapar.

Yazar Hakkında