YAPRAK DÖKÜMÜ…

YAPRAK DÖKÜMÜ…

Murat Yakın

Mücadele hayatımız boyunca pek çok yenilgiyi, acıyı ama aynı zamanda pek çok zaferi ve mutluluğu paylaştığımız yol arkadaşlarımızın yitimi, geride kolay doldurulmaz boşluklar bırakır. İnsanlık dışı bir sistem olarak kapitalist barbarlığın takibi, tutuklanmalar, yeraltı koşulları, hiç gelmeyecekmiş gibi duran güzel günlere duyulan özlem ve örgütlü yaşamda ısrar çelikleştirip zenginleştirmiştir yoldaşlığınızı. Onlarla aynı çatının altında yaşamış olmanıza bile gerek yoktur, o yorulmaz savaşçıların hemen şimdi dünyanın bir köşesinde yaşıyor olduğunu bilmek bile büyük güç verir insana…

Geçtiğimiz ay boyunca uluslararası hareketimizin yapı taşı olmuş bir dizi yoldaşımızın üst üste kayıp haberlerini aldık.  Victor Muller, hareketimizde “Pestana” olarak çağrılan Silvia Santos, Alicia Prado, “Gabriel Massa” savaş ismiyle bilinen Gabriel Zadunaisky ve son olarak Raul Medina. Hepsi de Dördüncü Enternasyonal saflarında Nahuel Moreno’nun önderlik ettiği politik çizginin yorulmaz duvarcı ustaları olarak son derece değerli bir mücadele kuşağının temsilcileriydiler. Akımımızın şu ya da bu merkezinde yer almış olmalarının artık bir önemi yok. Daima akımımızın saflarında ve sürekliliği uğrunda mücadele ettiler. Toparlayıcı, umut verici ve dönüştürücüydüler… Ortak özellikleri buydu.

1960’lı yıllar boyunca Dördüncü Enternasyonal saflarında etkinlik kazanan “Revizyon” arayışlarına karşı Latin Amerika’dan yükselen işçi sınıfı merkezli Leninist- Troçkist bir enternasyonal arayışın bir araya getirdiği özgün bir mücadele kuşağından söz ediyoruz. Bu mücadele kuşağı temel olarak üç ana kaynaktan beslenerek çoğalmıştı; Üniversiteler ağırlıklı Arjantin 1968’i, Türkiye’deki gelişimi çağrıştıracak şekilde öğrenci seferberliklerinden hemen sonra patlak veren ve “Cordobazo” olarak adlandırılan büyük Cordoba işçi ayaklanması ve nihayet tüm Latin Amerika düzlemine yayılacak devrim ve karşı devrim sarkacında sınanan uzun 70’li yılların işçi ve sokak hareketleri.

Bu kuşağın bir dizi karakteristik özelliği özel bir ilgiyi hak ediyor; Kadınların öne çıktığı ve politik açıdan belirleyici özne olduğu bir kuşaktan söz ediyoruz. Mercedes Petit, Alicia Sagra, Silvia Santos, Nora Ciapponi hep ulusal öğrenci hareketinin önderleri olarak sivrildiler ve güçlerini Nahuel Moreno’nun uluslararası perspektifiyle birleştirmeyi tercih ettiler. Bu akımın saflarında birçok kez yer altı koşullarında insan üstü başarılara imza atarak onlarca devrimci partinin inşasını bizzat üstlendiler. Esaretten başı dik çıktılar. Sınırları kaçak olarak geçtiler, gizli yazışmalar yürüttüler ve birçok kadronun inşasında rol oynadılar. Dahası Moreno ile birlikte enternasyonalin inşasında etkin birer taşıyıcı kolona dönüştüler. Her biri uzun yıllar başlı başına birer politik aktördü. Kadın kurtuluş mücadelesi, saflarımızda onların aracılığıyla kökleşti. Tüm Latin Amerika’da Kürtajın yasal bir hak olması gerektiğini söyleyerek 1973 propagandasının eksenine oturtan ilk partinin Moreno önderliğindeki PST (kampanyayı Nora Ciapponi yürütmüştü) olması bir tesadüf değildi. Bugün Arjantin’de hem kürtajın yasal bir hak olarak tanınmasında hem de askeri diktatörlük tarafından kaybedilen devrimcileri sahiplenen Plaza Mayo anneleri hareketinin biçimlenmesinde bu kuşaktan kadınların saygıdeğer bir rolü var.

Latin Amerika’nın çok renkliliği koşullarında biçimlenmiş bir mücadele kuşağıydı bu. Önemli bir kısmı “Kızıl tehditten” kaçan göçmen “Beyaz” ailelerin çocuğuydu Zadunaisky gibi ya da ailesi Almanya’daki sosyal çatışmalardan ötürü göçen Muller gibi. Museviydiler ya da Latin Amerika yerlisi. Nihayetinde farklılıkları bir güzellik olarak gören, işçi sınıfının evrensel bağlarıyla birbirine kenetlenen bir perspektife sahiptiler. En verimli düzeylerine başarılı birer takım oyuncusu olarak ulaştılar ve bu “özgün deneyimi” temelde özgün kılan faktör hiç şüphesiz Nahuel Moreno’nun orkestrasyonuydu. Onların varlığı rakiplerinin aksine Moreno’nun bir tek adam kültü inşa etmemiş olduğunun en açık kanıtıydı. Moreno bir uluslararası önder olarak, bugün acılarını hissettiğimiz bu yoldaşlarımızın parçası olduğu politik ekiplerden beslenen ve onların üzerinde yükselen bir önderlik anlayışı geliştirmişti.

Kayıplar vererek ve ağır sınavlardan geçerek biçimlenen, dostlukları da yoldaşlıkları da güven uyandıran sağlam kadınlar ve erkeklerden söz ediyoruz. Latin Amerika’dan başlayarak, tüm dünyaya yayılacak özel bir enternasyonalist devrimci Marksizm deneyimi işte böylesi bir insan malzemesiyle açığa çıktı. 

Yalnızca sınıf düşmanlarımıza karşı değil ama aynı zamanda yığınların önderliği adına girişilen amansız bir hegemonya savaşında piştiler onlar. Son derece kısıtlı imkanlarla Troçkizmde cisimleşen Bolşevik anlayışa bir alan açma mücadelesinin kadrolarıydılar tek tek.

Bu mücadele, temel olarak bir teoride -Sürekli Devrim Teorisinde-, bir programda -Geçiş Programında – ve bir örgüt anlayışında- Leninist -Troçkist Parti- sentezlenmekteydi. Bugün hangi saflarda olduklarına bakmaksızın adlarını andığımız yoldaşlarımıza çok şey borçluyuz.  Ama onlara, her şeyden önce Nahuel Moreno’nun başını çektiği politik ve örgütsel mirasın sürekliliğini borçluyuz.

Moreno’nun akımı, bu tip adanmış devrimciler için “yorulmaz duvarcı ustaları” deyişini kullanmayı pek sever. Son derece donanımlı, naif, neşeli, dost canlısı, haset, rekabet nedir bilmeyen, başkalarında onlar gibilerle aynı örgütte olma duygusu uyandıran bu yorulmaz duvarcı ustalarının tek tek kaybıyla saflarımızda da çok şey eksiliyor. Dahası içinden geçmekte olduğumuz bu çöl ikliminde üstümüze çöken iç sıkıntısıyla sorumluluklarımız ve politik yüklerimizin ağırlığı da artıyor.

Geride birçok devrimci işçi partisi, uluslararası bir politik eğilim ve zengin bir külliyat bırakmış olan bu yoldaşlarımızın ardından, aynı derinlikte, olgunlukta, üretkenlikte ve yoldaş sıcaklığında kadrolar inşa edebilecek miyiz?

Yarının önümüze koyduğu soru işte tam olarak bu…

Yazar Hakkında