DEMOKRASİLERDE HDP’YE BAKANLIK VERİLEBİLİR Mİ?!

DEMOKRASİLERDE HDP’YE BAKANLIK VERİLEBİLİR Mİ?!

Hakkı Yükselen

Gürsel Tekin’in “HDP’ye de bakanlık verilebilir” sözleri “demokrasi yanlısı” İYİ Parti’nin şiddetli tepkisine yol açtı! Oysa Tekin’in sözü, “demokratlık” iddiasındaki hiç kimsenin itiraz etmeyeceği, herhangi bir zamanda söylenebilecek genel bir söz.  Orta karar bir demokraside bile geçerli olması gereken bir kuralın ifadesi. Ancak bu sözler bazı İYİ Parti sözcülerinin tüylerini diken diken etmeye yetti. Elbette bir yönüyle “Siyasettir olur!” denilebilir. Neticede “özünü kaybetmeden” faşizmden “merkez sağa” yönelmeye niyetlenmiş bir parti, koptuğu MHP’den ve yakın zamanlara kadar geleneksel merkez sağ oyların çok büyük bir bölümünü toplayan AKP’den kopan seçmeni yanına çekmenin peşinde. Bu nedenle 2015’ten beri İslami kılıklar altında ortağı MHP ile beraber Türk şovenizminin bayraktarlığını yapan AKP’ye ve topluca Cumhur İttifakı’na bu konuda açık vermemek zorunda.  İYİ Parti ayrıca CHP seçmeninin daha ileri derecede milliyetçi eğilimler taşıyan bir kesimini de kazanmayı umuyor. Bunun başlıca yollarından birinin, resmi planda asla kabul edilmese de, gerçek hayatta düşmanlık raddesindeki “Kürt karşıtlığı” olduğu biliniyor.  Gerekçe olarak her ne kadar “terör örgütü PKK” den ve “terörle arasına mesafe koymayan (hatta onunla iltisaklı) HDP”den dem vurulsa da bunun seçmen nezdindeki gerçek anlamı son otuz küsur yıldan bu yana  her meşrepten Türk milliyetçiliğinin ortak duygusu haline gelmiş olan Kürt halkının “varlığına” karşı duyulan düşmanlık hissi.

Siyasetin Pragmatik Yanı ve Kürt Sorununun Öbür Boyutu

İş elbette siyasi parti yönetimleri, karar organları düzeyinde, halkımızın büyük çoğunluğunun zihin dünyasındaki bu “saflık” ve aleniyette ortaya çıkmıyor!  Neticede burjuva siyasetidir, bugün böyle, yarın başka türlü konuşmak gerekebilir; koşullar değişir “Kürt kardeşlerimizden” övgüyle söz edilir!  Nitekim DEVA ve Gelecek gibi vakti zamanında PKK dahil Kürt siyasi hareketinin çeşitli unsurlarıyla bir “barış süreci” yürüten AKP’den kopmuş, dönemin sırlarına vakıf ve Kürtler konusunda görece rahat partilerin kendi istikbal hesapları açısından durum bu. CHP ise bu konuda “ikili” bir pozisyonda.  Tarihsel endişeleri bir yana, geçmiş tecrübelerinin sağladığı birikim, Millet İttifakı içindeki konumu, bu nedenle birden fazla alanı ve unsuru birlikte idare etme mecburiyeti, Kürt oylarına duyulan ihtiyaç ve gelecekle ilgili bazı ihtimaller nedeniyle HDP ile ilişkilerini ağırlıklı olarak resmi düzeyden ziyade, fiili düzeyde ve pek çok durumda dolaylı yollardan sürdürüyor. Yani bir çeşit “hem var hem yok” politikası. Mesafe duruma göre ayarlanacak.

 Bütün bunlar burjuva muhalefet açısından konjonktürel ve günlük ihtiyaçların gerektirdiği pragmatist bir Kürt politikasının anlaşılır bir boyutu olduğunu gösteriyor. Ancak sorunun bir başka boyutu daha var ki, bu günlük siyasetin ve taktiklerin ötesinde yer alıyor. Buna “kalıcılığı” itibariyle “ideolojik boyut” da denilebilir, ama “ideoloji” kavramına verilen çoğu zaman değersizleştirici, maddi koşullardan ve gerçeklikten kopukluk anlamında değil. Çünkü (büyük harflerle) DEVLET düzeyindeki Kürt karşıtlığının hem tarihsel hem de güncel düzeyde son derece maddi nedenleri var. “Resmi ideoloji”  bunun bir yansıması.  Öncelikle, gündelik politikada sık sık demagojik biçimler alsa da “bölünme-parçalanma” tehlikesi  “devlet aklındaki” köklü bir tarihsel gerçekliğe ve dolayısıyla açık maddi nedenleri olan derin bir endişeye tekabül ediyor. Bu, giderek küçülen Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan, sonra hızla derinleşen, “Balkanlar travmasının” etkisi altındaki kurucu kuşak aracılığıyla Cumhuriyete aktarılan ve çıkış koşullarına bakılmadan Kürt isyanlarıyla kendine haklılık nedenleri bulan temel bir  sorun.  O nedenle devletin sinir uçları,  yerel yönetimler düzeyindeki herhangi özerklik talebini bile “bağımsızlık” yolunda atılacak bir adım ve haliyle son derece ciddi bir tehlike olarak algılar. Bu bağlamda devlet, resmen tanımlanmış bir “Türklük” dışındaki herhangi bir etnik, milli varlığı ve bunlara ilişkin herhangi bir tarihsel izi resmi düzeyde asla kabul etmez. Türkiye topraklarında var olan, ancak “resmi kabul” görmeyen halklar, kültürler ve diller kendilerine ancak devletin gizli dosyalarında ve resmi alanın dışında yer bulabilirler!

Sorunun Maddi Nedenleri ve “Birlik Korkusu!”

Sorunun “milli güvenlik-birlik-bütünlük” temelli resmi- ideolojik boyutunun ötesinde, ifadesini yine resmi ideolojide bulan soysal, ekonomik,  kültürel bir başka boyutu da var. Sağlam bir politik çözümün sonucunda oluşacak Türk-Kürt eşitliğinin, hem ulusal hem de bölgesel planda ekonomik kaynakların yeniden dağılımı, eğitimin içeriği,  resmi dil, kültür, tarih yazımı,  askeriye dahil devlet kurum ve kadrolarının düzenlenmesi gibi  tamamı “Türklük” üzerinden kurgulanmış  pek çok alanda  sarsıcı ve  haliyle “korkutucu” değişikliklere yol açması kaçınılmaz.

Kürt sorununun bugünkü biçimini aldığı yıllardan başlayarak başta paşalar olmak üzere yüksek bürokrasinin, “iyi sıhhatte olsunlar” namıyla da bilinen “derinlerdeki devletin” ve onun paralelindeki “sivil toplum” unsurlarının, ortaya çıkan her türlü barış ve siyasi çözüm çabasına şiddetle karşı koymalarının, kimi zaman çeşitli provokasyon ve tehditlerle böyle bir çözüm ihtimalini torpilleyip engellemelerinin nedeni bu gerçekliktir. Eşitliğe, özgürlüğe ve adalete dayalı siyasi bir çözümün neden olabileceği bu tehlikeler nedeniyle, ulusal sorunun askeri çözümünün veya yine bu yolla “sürdürülebilir” halde tutulmasının, geçmişin yarı-bonapartist kontrol rejimi açısından büyük önemi vardı. Bu yarı- demokratik baskı rejiminin sürekliliği bu tür çatışmalar sayesinde sağlanmaktaydı. Şimdi bayrak yeni-bonapartist saray rejiminin elinde. İktidarın 2015’ten itibaren DEVLET’in kısmi desteğini kazanmasının asıl nedeni, bir başkanlık rejimini hedefleyen samimiyetsiz barış politikalarının ardından yeniden o bildik geleneksel Kürt politikasına dönmesiydi.

 Devlet ve toplum hayatımıza ilişkin bu “temel esaslar”,  burjuva partilerinin siyasi bilinç ve faaliyetlerine, resmi açıklamalarına milliyetçi söylemler eşliğinde yansır. Bu, çeşitli biçimler alabilen, ancak özünde farklı olmayan bir milliyetçiliktir ve esas olarak ilgililerin sınıfsal konum ve çıkarları üzerinden şekillenir.  Kısacası konu, toplumun ara sınıflarına, işçi ve emekçilere, yoksul halk kesimlerine her ne kadar milliyetçi bir hamaset biçiminde pazarlansa da gerçekte had safhada sınıfsal ve maddidir! Ve bütün bu nedenlerden dolayı Türk milliyetçiliği için Kürt halkıyla eşitlik ve özgürlüğe dayalı gerçek bir birlik en az “bölünme” kadar tehlikelidir!

Terörle Arasına Asıl Mesafe Koyması Gerekenler

Saray rejimini yıkıp demokratik parlamenter bir rejim kuracaklarını söyleyenlerin, HDP’nin “günün birinde” (bırakın hükümet olmasını) hükümete muhtemelen tek bir bakan bile verebilmesinin “demokratik” koşulunun ne olduğunu açıkça beyan etmeleri gerekiyor. Bu sorunun onların kafasındaki cevabının, HDP’nin veya kapatılması halinde o zamanki devamının bütün hak ve özgürlük taleplerinden, yani “kendileri olmaktan” vazgeçerek  Türk milliyetçiliğine biat etmeleri olduğunu elbette biliyoruz.  Bunların politik alanda yüksek sesle ifade ettikleri koşul ise  “HDP’nin terörle arasına mesafe koyması!” Ancak HDP’nin zaten bu mesafeyi temsil ettiği, silahlı çatışmanın sona erdirilmesi amacıyla kurulduğu ortada. (Tabii, bu da yukarıda belirttiğimiz üzere Türk milliyetçiliği için ciddi bir tehlike oluşturuyor!)

Ha, eğer Türkiye’de siyaset yapmak, daha da ötesi hükümete bakan verebilmek için gerçekten “terörle mesafe” koşulu varsa, bu koşulu öncelikle geçmişten günümüze pek çok kitlesel terör, kıyım, siyasi cinayet, suikast gibi suçların faili, destekçisi, alkışçısı durumundaki milliyetçi-mukaddesatçı (faşist-dinci) gericiliğin bugün farklı ittifaklarda yer alan temsilci ve takipçilerinin yerine getirmesi gerekiyor:  Tabii Kanlı Pazarları, Maraşları, Çorumları, Sivasları, 90’lı yıllarda yaşanan cinayetleri ve ağırlıklı olarak HDP’nin temsil ettiği yerlerdeki halka karşı işlenen kanlı terör suçlarını birer “kahramanlık destanı” olarak kabul etmiyorlarsa…

Yazar Hakkında