Kadıköy İşçileri Sefalet Ücretine Razı Değil

Kadıköy İşçileri Sefalet Ücretine Razı Değil

Kadim Fırat

Türkiye’de 2000’lerden bu yana taşeron çalışma düzeni hızla artmaktadır. Tahminen devlette ve belediyelerde 1 milyon 100 bin işçi taşeron sisteminde çalışmaktadır. Yine 2,5 milyon işçi de özel sektörde taşeronluk sistemi altında sefalet koşullarında çalışmaktadır. Bu saldırı dalgasına rıza göstermeyen işçiler dönem dönem önemli mücadeleler geliştirdiler. Son bir yıldır taşeron Belediye işçileri, işçi demokrasisini de harekete geçirmeye çalışarak, sendikalar üstü bir örgütlenmeyi belediyelerde sürdürüyorlar. Ana talepleri kadro hakkı ve eşit ücret. TABİB (Taşeron İşçiler Birliği) etrafında örgütlenen işçiler eylemleriyle hem işverenlere, hem sendikal bürokrasilere karşı bir mücadele sürdürüyorlar. Eylemlerini son birkaç aydır arttıran işçiler son olarak Kadıköy Belediyesi’nde grev kararını astılar. Bu süreci, hareketin sözcülerinden ve belediye işçisi Kadim Fırat değerlendirdi.

Taşeron şirketlerden Belediye Şirketi’ne hakları tırpanlanarak geçirilen Kadıköy Belediyesi işçileri grev sürecine girdiler. Son yıllarda gelirleri azalan işçiler, en son Temmuz 2021’de  yüzde 9 zam aldı. Enflasyonun üçlü rakamlarda dalgalandığı koşullarda işçiler yoğun geçim sıkıntısı altında bunalıyor ve bu nedenle her gün ekonomi konuşuyorlar.

2018 KHK’sı ile haklarını kaybeden işçiler, geçmiş yıllarda toplu sözleşme ile bu açığı gidermeye çalıştılar. Daha önceki 2 toplu iş sözleşmesi Genel İş Sendikası Genel Merkezi’nin manipülasyonları nedeniyle ekonomik açıdan kötü geçti. Açık kapanmadı.

Geçmiş pratikleri hafızasını aklında tutan ve bugün yaşanan yıkımı önceden sezen Kadıköy işçileri,  bu yılın başlarında ve daha toplu iş sözleşmesine aylar varken Ek Protokol ile iyileştirme için mücadele başlattı. Şube yönetimi ve bazı temsilciler, Genel-İş Genel Merkezi’yle uyumlu olmak için ve yaklaşan şube seçimlerinden avantajlı çıkma hesabıyla  işçilerin taleplerini “Şimdi alırsak, TİS’te alamayız” diye savuşturdu. Şubat ayında DİSK eyleminde işçilerin Ek Protokol taleplerini dile getiren temsilciler görevden alındı.

Bu gelişmeler Toplu İş Sözleşmesine yüklenen anlamın artmasına neden oldu. TİS görüşmeleri 2 Haziran’da başladı. Omurgası Genel Merkez tarafından oluşturulan TİS taslağı birkaç ay önce işverene verildi. Bu arada asgari ücrete bir zam daha geldi. Bugün itibari ile pek çok işçi taslağın revize edilmesi gerektiğini konuşuyor. Sendika bu öneriye olumlu bakmıyor.

Kartal, Maltepe, Ataşehir TİS’leri, özellikle ücret maddelerinin konuşulduğu sırada, tek  oturumla bir gecede bitirildi. Ve taslaklar revize edilmediği gibi enflasyon oranında zam talebi de çıkarıldı. Bu üç belediyede yeni yıla doğru ücretler aşağı yukarı tekrar asgari ücret seviyesine düşecek.

Genel Merkez ve Şube Yönetimi, 2 Eylül gecesinde Kadıköy TİS’ini de diğer üç belediyedeki gibi bir gecede ansızın bitirmek istedi. Uzun zamandır oyalanan Kadıköy işçileri, 2 Eylül günü ücret maddelerinin konuşulduğu, 14 saat süren görüşmelerde enflasyon oranından zam hakkından vazgeçmediler. İşçiler sabaha kadar oturumu izleyerek, bahçede bekleyerek iradeleri dışında bir sözleşmenin imzalanmasına izin vermediler. İşçilerin sefalet ücretlerine rıza göstermemesiyle görüşmeler sonuçsuz kaldı.

Böylece diğer üç belediyede uygulanan, işçinin haberinin olmadığı, bir gecede sözleşmeyi bitirme stratejisi çöktü. İşveren ile bir görüşme daha yapıldı, ilerleme sağlanamadı.

Arabulucu sürecinin bitmesiyle, işçilerin sabırsızlanması,  geçim sıkıntısının artması işçileri harekete geçirdi. İşçiler sendikayı sıkıştırdı. Doğru dürüst bir programı olmayan, basınç nerden gelire o yöne dönen, süreci şeffaf bir şekilde yönetemeyen Sendika Şubesi işçilerin basıncını yedi ve öfkeyi kabarttı.

İşçiler birkaç hafta boyunca grev yazısının ne zaman asılacağını soruyorlardı. Görüşmeler tıkanmış, grevden başka çare kalmamış inancı giderek işçiler arasında yayılıyordu.  Sendika yöneticileri, noter, onay, defter falan filan diyerek işçileri geçiştiriyordu. İşçiler ise bir an önce grev uygulama yazısının ilan edilmesi, işyeri kapısına asılması ve 6 iş günü içinde greve çıkılmasını arzuluyordu. 

Geçen hafta trafik hızlandı. Perşembe bilgilendirme toplantısı yapılacaktı, bahçeye toplanmaya dönüştü. Cuma günü de GREV YAZISI asılmaya karar verildi. İşçi katılımının önceki yıla göre düşük olduğu bu eylemde, davullu zurnalı, halaylar eşliğinde grev yazısı asıldı.

İşçiler 6 iş günü sonra greve çıkmayı beklerken, fark edildi ki grev tarihi yazılmamış bir grev yazısı asılmıştı. İşçiler arasında bir öfke dalgası yeniden kabardı. Pek çok işçi “bunlar bizimle oyun oynuyor, aklımızla dalga geçiyor” demeye başladı. Sendikayı sahte evrak asmakla suçladı. Sendika suçlamaları kabul ederek hata yaptığını kabullenmek zorunda kaldı. 19 Eylül günü yeni evrak asıldı ve herhangi bir anlaşma olmadığı takdirde Kadıköy Belediyesinde 28 Eylül günü grev başlayacak. 

Bu basit bir hata değildi, bir dönemdir uygulanan laçka politikanın doğal sonucuydu. 

Şube yönetiminin ve Genel Merkez’in birlikte kotardığı, işçiyi greve götürmeden, her türlü ayak oyunun oynandığı bir perdenin ifadesiydi.

Elbette işveren toplu iş sözleşmesini ucuza kapatmaya çalışır. Sendika da mücadele ederek üyelerinin ücret ve sosyal haklarını ilerletmeye çalışmalıdır.  Fakat Sendika Şubesi, Ek Protokol mücadelesinde, Toplu İş Sözleşmesinde pasif tavrıyla, grev uygulama yazısını yüzüne gözüne bulaştırarak işçinin sendikaya güvenini zedeliyor. Ortada ağır bir tablo var, bu süreçlerin doğru dürüst işletilmemesi işçilere zarar veriyor, yoksullaşmayı arttırıyor. 

Her gün belediyenin her işini yapan, emek harcayan, insanca yaşam koşulları ve saygıyı hak eden işçiler bunu işverenden ve sendikasından görmüyor. Toplu sözleşme sürecinde sendikanın güvenebileceği tek dal işçilerdir. İşçilere değil bürokratlara güvenenler hem kaybedeceklerdir hem de işçiye kaybettirecekler. İşçilerin kaybetmeye tahammülü yok. 

Kadıköy Belediyesi İşçileri birkaç yıldır, bir mücadele sürecinden, pratiğinden geçerek, ileri adım attığı her uğrakta sırtından bıçaklanarak, talepleri karşılanmayarak, kendisini sarmalamış bir bürokratik sendikacılık çürümüşlüğü ile karşı karşıya olduğunu öğreniyor. Bu piramitte koltuk kapmaya çalışanları da görüyor. İşçi demokrasisini inşa etmeyi çalışanları da görüyor. Hareket sınavlardan geçerek ilerliyor. İşçi mücadelelerinde kestirme yol yoktur. İnat ve sabırla her mücadele döneminde deneyim biriktirerek gelişiyor. 

Şimdi, Kadıköy Belediyesi işçilerinin kenetlenme ve diğer sınıf kardeşleriyle dayanışma zamanıdır.

Yazar Hakkında