Brezilya Seçimleri- Devrim ve Karşı Devrim Yüzleşmeye Çok yakın

Brezilya Seçimleri- Devrim ve Karşı Devrim Yüzleşmeye Çok yakın

Murat Yakın

Brezilya’da hayli gergin geçen devlet başkanlığı seçimi nihayete erdi. İlk turu sürprizli bir sonuçla kapanan seçimlerin ikinci turunu eski Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva kazanmış oldu. Brezilya’nın yüksek seçim kurulu (TSE) Lula’nın %50,9 oy alarak Brezilya’nın yeni devlet başkanı olduğunu açıkladı. Bolsonaro ise %49,1 oy toplamış görünüyor. Bir an Lula’nın galibiyetini unutalım. Bolsonaro’nun topladığı oy aşırı sağ açısından muazzam bir başarı.

Seçimlerin kıl payı galibi 77 yaşındaki Lula ilk açıklamasında, “1 Ocak 2023’ten itibaren sadece bana oy verenleri değil, 215 milyon Brezilyalıyı yöneteceğim. İki Brezilya yok. Biz tek ülke, tek bir halk ve büyük bir milletiz” dedi. Ama bu hiçte söylendiği gibi kolay bir iş olmayacak.

Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, ülkedeki siyasi kutuplaşmanın, yani özünde Devrim ve Karşı devrimin karşı karşıya gelişinin derinleşerek süreceğinden emin olunabilir.

Brezilya toplumunun tarihinde yaşadığı en büyük krizle karşı karşıyayız. Ülkenin 1940 ve 1970 yılları arasındaki sanayileşme evresinde istikrar kazanan tektonik plakaları, ekonomik, politik ve sosyal ilişkilerde önemli değişikliklere yol açarak çoktan yerinden oynamış durumda. Bu sarsıntılı süreç, hiç kuşkusuz kapitalizmin dünya ölçeğindeki krizinin ve ülkenin dünya kapitalizminin gelişimi içinde üstlendiği gıda, enerji ve hammadde sağlayıcısı rolündeki sıkışmışlıklarının doğrudan bir yansıması. Zira Brezilya son yıllar boyunca endüstriyel bir güç olmaktan çıkarak sanayisini kaybetmekte ve dahası ara malları ihraç eden bir yarı sömürge haline dönüşmekte. Nasıl hikâye tanıdık geliyor değil mi.

Brezilya kapitalizmi içinde sanayi burjuvazisinin üstlendiği konumu şimdilerde yeni bir asalak kesim almış görünüyor. Tarım, madencilik ve enerji alanlarında boy gösteren bu asalak burjuvazi oldukça dinamik ve uluslararası emperyalizmle / çok uluslu şirketlerle iç içe.

Son 20 yıla sığan bu sarsıntılar şüphesiz yalnızca Brezilya kapitalizminin doğasını değiştirmedi. Aynı zamanda onun en temel ürünü olan işçi sınıfının yapısını da dönüşüme uğrattı. Bugün Brezilya işçi sınıfı, temel olarak kontratsız ve dolayısıyla iş güvencesiz çalışan, geçici işler için şükreden ve çoğu durumda işsizler ordusunun bir neferi durumundaki insanlardan oluşuyor. Çoğunlukla Afro Amerika kökenliler, kadınlar ve büyük kentlerin kenar mahallelerinde feci koşullarda yaşıyorlar. Yarı kölelik biçiminde ve güvencesiz çalışan gelecekten umutsuz bir açlar ordusu.

Bu nedenle, Brezilya’da bugün işçi sınıfının çoğunluğunu oluşturan yedek sanayi gücü yaklaşık olarak bir Almanya ya da iki Arjantin nüfusu kadar yani 90 milyon. Geleceğin Kızıl Ordusunun üzerinde yükseleceği sosyal güç bu kesimler olacak.

Bolsonaro, hiç şüphesiz Brezilya kapitalizminin çözüme kavuşturulamamış ve uzun yıllara yayılmış çoklu krizinin bir sonucu. Bu krizin kaynaklarına işçi sınıfı adına ve radikal yöntemlerle yönelmeden yeni Bolsonaroların ve aşırı sağın üremesi engellemek mümkün değil. Ülkenin kaderini ellerinde bulunduran ve ülke ekonomisinin %60’ından fazlasına hâkim olan 100 büyük şirketin hakimiyetinin son bulması fikrini önüne koymayan hiçbir anlayış Brezilya’da gerçek bir sosyal dönüşüm gerçekleştiremez.

Tam da bu nedenle Lula’nın seçim galibiyetine rağmen, Bolsonaro’da biçim kazanan aşırı sağcı diktatörlük / baskı rejimi eğiliminin yakın gelecekte parlamenter illüzyonlar üzerinden geriletilemeyeceğini öngörebiliriz. Bunun anlamı en iyi ihtimalle önümüzdeki birkaç yıl boyunca Brezilya’da yükselen sınıf mücadelelerine ama esas olarak devrim ve karşıdevrim arayışlarının açık çatışmalarına tanık olunacağıdır.

Kendi demokratik devrimini tamamlamaktan aciz, otoriter, uluslararası emperyalizmin sadık hizmetkarı ve kendi korkularının tutsağı durumundaki Brezilya burjuvazisinin önderlik edebileceği bir demokratikleşme süreci mevcut değil. Dahası bu burjuvazi geniş yığınların seferberlikleriyle mecbur kaldığı toplumsal sözleşmelere hemen ardından ihanet etmesiyle tanınıyor.

Daha önce de belirttiğimiz gibi; “Tıpkı Türkiye gibi Brezilya’da yarı sömürge kapitalizminin çözülme ve çürümesinin sonuçlarını ancak çok radikal bir toplumsal silkiniş, uyanış durdurabilir. Grev, Miting, Boykot, sokak yoksa, yani seferberlik halindeki işçi sınıfı yoksa, çözülme ve çürüme derinleşerek sürüp gidecektir. Dahası Brezilya’daki kardeş partimiz PSTU ve Devrimci Sosyalist Kutbun gerçekçi bir biçimde altını çizdiği gibi, önümüzdeki dönemde Brezilya kitle hareketi kendini aşırı derecede silahlanmış ve saldırganlaşmış sağcı milislerden ve devlet teröründen koruyabilmek için mutlak surette öz savunma hazırlıklarına girişmek zorunda kalacaktır.”

Brezilya’yı seçimler sonrası parlamenter işleyiş, ekonomik istikrar ve toplumsal huzur değil, sosyal çöküntü, sömürü ve yükselen sınıf mücadeleleri bekliyor olacak. Dahası toplumun yalnızca yüzde 0,8’lik bir kesimini oluşturan ve ülkede yaşanan toplumsal çöküntünün yaratıcısı durumundaki asalak bir burjuvaziye hizmet ve bu sınıfla uzlaşma üzerinden inşa edilebilecek bir demokrasinin imkânsız bir aşk olduğu görülecek.

Önümüzdeki süreçte, burjuvazinin ezilen yığınlarla tam teçhizatlı şekilde ve açıktan bir biçimde çatışmaya hazırlandığı ülkelerden biri kesinlikle Brezilya olacak. Hazırlıklarını buna göre yapan sınıf gelecek döneme damgasını vurma şansına sahip olacak.

Yazar Hakkında