Emperyalist Abluka ve Küba’da Kapitalist Restorasyon-1

Emperyalist Abluka ve Küba’da Kapitalist Restorasyon-1

Çeviri: Can Gürola

Küba’ya uygulanan ekonomik abluka, Eisenhower (1953-1961) ve Kennedy (1961-1963) emperyalist yönetimlerinin 1959 Küba devrimini yenmek için planladıkları bir tedbirdir.

Küba devrimine yönelik emperyalist tedbirler sonunda mevcut Küba rejimine yönelik ambargonun başlangıç noktası sayılan 19 Ekim 1960 tarihi itibariyle ablukaya yol açtı.

Eisenhower, Küba hükümetinin 376 şirketi kamulaştırmasına tepki olarak ambargoyu ilan etti. 3 Ocak 1961’de Amerika Birleşik Devletleri Küba ile diplomatik ilişkilerini kesti. Bu ilişki ancak Obama yönetimi altında 20 Temmuz 2015’de yeniden kurulacak idi.

7 Şubat 1962’de Domuzlar Körfezi İstilası’nın başarısızlığından sonra, eski Başkan Kennedy, adayla tüm ticari bağları koparmayı amaçlayan kapsamlı bir abluka uyguladı. 1959’da Küba, ürünlerinin %70’ini Amerika Birleşik Devletleri’nden ithal ediyordu ve ihracatının %73’ünü bu ülkeye yapıyordu. Kennedy’nin, amacı doğmakta olan Küba devrimini ekonomik olarak boğmaktı.

SSCB’nin yıkılmasından sonra, ticaret ambargosu, Torricelli Yasası olarak da bilinen 1992 Küba Demokrasi Yasası gibi birkaç farklı yasayı birleştiren daha geniş bir politikaya dönüştü; 1996 tarihli Küba Özgürlük ve Demokratik Dayanışma Yasası (Helms-Burton Yasası olarak bilinir) ve 2000 tarihli Ticari Yaptırım Reformu ve İhracatı Geliştirme Yasası.

Obama yönetiminin “yumuşadığı” beş yıl boyunca abluka gevşedi ve her iki ülkenin diplomatik ilişkileri ve büyükelçilikleri yeniden kuruldu, ticari uçuşlar yeniden başladı, ABD’den Küba’ya seyahatler arttı ve ticaret ambargosu gevşetildi. Bu, Airbnb, Google, Verizon ve Marriott gibi şirketlerin adada iş yapmasına izin verdi.

Trump yönetimi, Obama’nın yumuşama politikasına son verdi ve ablukayı güçlendirmek için 243 ek önlem daha aldı, bunlardan en önemli dördü : Helms-Burton Yasası’nın III. Maddesi, akademik işbirliği gibi kişisel olmayan seyahatlerin yasaklanması ve ABD vatandaşlarının çoğu Devrimci Silahlı Kuvvetler (RAF) ekonomik grubuna bağlı yaklaşık 200 Kübalı şirketle iş yapmasının yasaklanması.

Biden yönetimi temelde Trump’ın adaya yönelik politikalarını sürdürdü.

HER ŞEY ABLUKANIN SONUCU MU?

Küba’ya uygulanan ekonomik abluka, yenilmesi gereken emperyalist bir suç olmuştur ve olmaya devam etmektedir. İster Küba’ya ister diğer zayıf uluslara karşı olsun, ablukanın bir sonucu olarak ilaç ve temel ihtiyaç maddelerinin yokluğundan muzdarip olanlar sadece en alttakilerdir. Ancak ablukaya karşı mücadele Küba, İran ya da diğer [1] hükümetlere ve rejimlere siyasi destek anlamına gelmemelidir.

Bununla birlikte, ABD’nin Küba’ya uyguladığı abluka tartışması gerçekten alışılmadık bir karakter kazandı. Haziran ayının sonunda, BM Genel Kurulu Küba’ya yönelik ablukayı sona erdirmek için 184’e 2 oy oranıyla bir önergeyi kabul etti. Yalnızca ABD ve İsrail ablukanın sürdürülmesi yönünde oy kullandı. Yalnızca ABD emperyalizmine en sadık hükümetler, örneğin Brezilya, Kolombiya ve Ukrayna çekimser kaldı [2].

Küba’ya yönelik ekonomik abluka tartışmasıyla ilgili olarak, İngiliz emperyalizminin sözcüsü The Economist dergisinin (18/06) vardığı sonuç şudur: “Joe Biden bariz bir sonuca varmalı… Şimdiye kadar Trump’ın Küba politikalarını olduğu gibi bıraktı; en kavgacı Kübalı-Amerikalıları kızdırmamak için. Bunun yerine, Obama’nın stratejisine geri dönmelidir”.

Buradan çıkarmamız gereken ilk sonuç, “Birleşmiş Milletler sistemi”nin temsil ettiği ölümcül maskaralıkla ilgili olmalı ve BM’den çıkan “insani hukuk” ve “uluslararası hukuk” konusundaki tüm tatlı sözler, BM’nin emperyalist sistemin gerçek işleyişini ve onun yağma politikasının “kaba” ve “acımasız” çıkarlarını perdeleme çabasıdır.

Dünyanın 184 ülkesinin ablukaya karşı çıktığı, Avrupa Birliği’nin bir bütün olarak ablukaya karşı olduğu, hatta Amerikalıların büyük çoğunluğunun ablukaya karşı olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. 2016’ya gelindiğinde, Amerikalıların %62’si ablukanın gevşetilmesinin kendileri için yararlı olduğunu düşündü[3] ve Kübalı-Amerikalılar arasında bile abluka çoğunluk desteğine sahip değil. 2019’a gelindiğinde, Kübalı-Amerikalıların %80’i ablukanın başarısız olduğuna inanıyor ve %49’u ablukaya karşı çıkıyor, bu rakam iki yıl önceki %63’ten düşük seviyede [4].

Ve yine de bu ezici verilere rağmen, ABD emperyalizmi, ablukayı sürdürme yönündeki kendi tek taraflı politikasını uyguluyor. ABD düzeninin her iki partisi, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, genellikle Florida’daki ve ülkedeki seçimleri belirleyebilen güçlü Küba-Amerikan iş dünyası lobisinin desteğini kaybetmemek için bu şekilde hareket ediyor (örneğin, George Bush’un 2000 yılında seçilmesi Florida sayesinde mümkün olabildi.)

NEDEN OLUYOR VE NE ANLAMA GELİYOR?

Ancak bu gerçekler ne anlama geliyor, rezil abluka neden hâlâ yürürlükte ve bunun Küba halkı için gerçek sonuçları neler?

İngiliz emperyalizminin sözcüsü The Economist’ten Avrupa Birliği’ne ve yatırımlarını genişletmek için ablukaya karşı çıkan Latin Amerikalı işadamlarına kadar uzanan ender bir oybirliği var. Küba KP’si, São Paulo Forumu ve Küba’yı “sosyalizmin son kalesi” olarak görmeye devam eden ve adanın tüm hastalıklarını ablukaya bağlayan diğer Stalinist örgütler de onlara katılıyor. Bu blokta, aktivistlere dönük baskıyı, hapis ya da hapis cezalarını kınayanlar ya da destekleyenler olduğu kadar, kendi emperyalist amaçları için ikiyüzlü bir şekilde meşruiyetlerini ilan edenler de var. Ancak her iki taraf da konumlarını rezil abluka temelinde haklı çıkarıyor.

Öte yandan, Küba halkının seferberliğini destekleyen ve rejimlerini, baskıyı kınayan ve siyasi mahkumların serbest bırakılmasını talep eden, ancak bunların temelde ablukanın etkilerinden kaynaklandığını düşünen birçok örgüt var. Diğer bir deyişle abluka, doğrudan karşıt siyasi konumların buluşma noktasıdır. Peki bu, “her şeyi” açıklayan sıra dışı bir gerçek mi? Burada geçekliğe hiç uymayan bir şey var.

Gerçek şu ki, “devrimin kazanımlarını” kurtaracağını düşünerek “ablukanın kaldırılması”nı savunanlar, artık var olmayan bir geçmişte yaşıyorlar.

Avrupa ve Latin Amerika kapitalist devletleri ve şirketleri, Küba ve ÇKP’den “sosyalizmin kalesi” veya “işçi devleti” diye söz edenlerden daha gerçekçi. Avrupa ve Latin Amerika kapitalist devletlerinin ablukaya ezici muhalefeti, “sosyalist” oldukları için değil, 1990-1994 yıllarından beri Küba’nın ticarete açık olmasından kaynaklanıyor.

Öte yandan, dünyanın her yerindeki kapitalistler, bir ülkenin siyasi rejimiyle değil, işlerini geliştirmek ve karlarını çoğaltmak için siyasi istikrarla ilgileniyorlar.

Bizim duruşumuz, Küba devletinin kapitalist bir devlet olduğu, asıl işlevinin Küba’da kapitalizmi ve emperyalist yağmayı teşvik etmek, korumak, örgütlemek ve derinleştirmek olduğu yönündedir. Bu nedenle Kübalı kitlelerin yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmalarının tek yolu, sömürgeleştirmenin siyasi aracı olan Díaz-Canel diktatörlüğüne karşı mücadele etmektir.

KÜBA’DAKİ MEVCUT KAPİTALİZM

Küba ile işbirliği sonucunda karlarının arttığını gören bazı kapitalist grup örneklerine bakalım: Ibex 35 İspanyol Melía grubunun Küba’daki gelirleri 20 yılda 3.664 milyar dolara ulaştı. Ölene kadar Honduras’ın en zengin ve en nefret edilen iş adamlarından biri olan Miguel Facusse, Dinant Corporation’ın ve 17.000 hektarlık bir Afrika palmiyesi plantasyonunun sahibiydi, Bajo Aguán’daki tarımsal karşı devrimin sorumlusu olarak yaklaşık 150 köylünün ölmesine sebep oldu ve Küba’da özel dönemde (1990-1994) Afrika palmiyesine yatırım yapınca zenginleşti. [5]

Ve böylece, Küba’daki “iş fırsatlarından” yararlanan büyük kapitalist şirketlerin örnekleriyle devam edebiliriz, örneğin, Sherritt (Kanadalı nikel üreticisi), Imperial Tobacco (İngiliz tütünü), Nestlé (İsviçre süt ürünleri).

Şu anda adada 40 ülkeden 280 yabancı şirket faaliyet gösteriyor. [6]

Ayrıca bir serbest ticaret bölgesi olan Mariel Özel Geliştirme Bölgesi “Brascuba, Unilever Suchel, Devox Caribe, Womy Equipment, Richmeat, Nescor, Mariel Solar Energy, Grupo BM Internvest., Profood, Vidrios Mariel, Suchel TBV, Grupo TOT Color ve bir endüstri parkı geliştiren ViMariel Concessionaire (Vietnam sermayesi) gibi 50’den fazla şirketin kullandığı endüstriyel bölgenin kuruluşunu yaptı. [7]

Vergi muafiyetleri ile yabancı yatırımları barındırmak için serbest ticaret bölgesinin varlığına rağmen (1980’lerin başında kurulan Çin Özel İhracat Bölgelerinin bir kopyası), Çin Komünist Partisi “ihracat bölgelerini” açmadan önce Güneydoğu Asya’da zaten var olan emperyalist kapitalizmin ihracat üretim zincirlerinin ne Küba’nın ne de başka bir Karayip veya Orta Amerika ülkesinin parçası olmadığına işaret edebiliriz.

Küba ekonomik reformlarının farklı döngülerinin (1994-1995, 2008, 2012, 2013, 2014 ve son 2019-2021 reformları) Küba kaynaklarının, işgücünün ve entelijansiyasının kapitalist sermayeye tesliminden başka bir şey olmadığını, bunun da adadaki emperyalist sömürgeleştirmeyi arttırdığını yani Latin Amerika ülkelerinin genel hastalıkları olan yabancı para birimlerine bağımlılığı, borç yükünü ve ulusal kaynakların emperyalist tekellere teslimini getirdiği anlaşılmalıdır.

Örneğin, dış ticaret ve yatırım bakanı Rodrigo Malmierca, 9 Aralık 2020’de pandemi krizi ve Trump yönetiminin aldığı önlemlerin teşvikiyle yaptığı bir duyuruda, “Turizmde, biyoteknolojide, ilaçta, sanayi ve toptan ticarette, ortak girişim projeleri Küba tarafı için eşit veya hatta azınlık katılımına sahip olabilir. Ayrıca: “Finans sektöründe yatırım fonlarının katılımını teşvik ediyoruz ve ayrıca başkentte bulunan bilim ve teknoloji parklarında tamamen yabancı sermayeli şirketlerin kurulmasına izin veriyoruz”. [8] Ağustos 2021’de Küba hükümeti, 100’e kadar çalışanı olan özel şirketlerin varlığına bile izin verdi. [9]

Tüm bu veriler, Küba devletinin 30 yılı aşkın süredir desteklediği, örgütlediği ve savunduğu toplumsal ilişkilerin kapitalist üretim ve mübadele ilişkileri olduğunu gösteriyor. Bu kapitalist ilişkiler, Avrupa ve Kanada emperyalizmine boyun eğmeyle, dolayısıyla ülkenin sömürgeleştirilmesi sürecinin artmasıyla ve kapitalist toplumların tüm kötülüklerini derinleştirerek ve yoğunlaştırarak: açlık, işsizlik, zorunlu göç, ırkçılık [10], homofobi [11], otoriterlik [12], kültürel sansür [13], kurbancı ve köktendinci dindarlık [14] vb. ile el ele gidiyor.

Dolayısıyla, Atilio Borón veya CLACSO gibileri alaycı bir şekilde “Washington ablukayı sürdürüyorsa bunun nedeni, onsuz Küba ekonomisinin bölgedeki hiçbir ülke gibi gelişmeyeceğini çok iyi bilmesidir”[15] veya ablukanın “[Küba] halkının yaşam koşullarının gelişmesi ve iyileştirilmesinin önündeki ana engeldir”[16] şeklinde yaptıkları açıklamalar Küba’da sosyalizme dair değil, kapitalizmin mevcudiyetine dair görüntüleri arttırıyor.

ABLUKA, DEVRİM VE RESTORASYON

Küba’dan “işçi devleti” diye söz eden akımlar açıklamaya cesaret edemiyor: Küba’da millileştirilmiş üretim araçları neler? Küba’da merkezi bir ekonomik plan var mı? İşletmeler doğrudan dünya pazarından ithalat ve ihracat yapabiliyorsa, dış ticaret tekeli nerede? Ve hepsinden önemlisi, 30 yıl boyunca adadaki kapitalist üretim ilişkilerini ilerletmek, örgütlemek, geliştirmek ve silah zoruyla korumaktan başka bir şey yapmamışsa, bir işçi devleti nasıl var olabilir?

Bu soruları yanıtlamadan, Latin Amerika’daki güncel siyasi tartışmanın anahtarı olan Küba ablukasını doğru bir şekilde değerlendirmek mümkün değil.

İlk şey, ticaret ambargosunu ve neden ortaya çıktıklarını anlamaktır. Ticaret ambargosu, yönetici sınıfların kendi aralarında ve halklara karşı savaşma yollarından biridir. Ortaçağ kuşatmalarından azcık daha moderndirler ve modern kapitalist çağda, bir ülkenin ticaretini ve zenginliğini mahvetmek ve onun direncini kırmak için tasarlanmıştır.

Fransız ve Haiti devrimleri kuşatıldı ve Rus devriminde olduğu gibi ticaret ablukaları uygulandı, ancak Meksika’da Lázaro Cárdenas veya Guatemala’da Jacobo Arbenz tarafından yapılan daha mütevazı değişikliklere de İngiliz ve ABD emperyalizmi sert bir şekilde karşı çıktı.

Ticari ablukalar acımasızdır, çünkü insanları siyasi ve/veya askeri olarak ve hatta Napolyon savaşları gibi “ilerici” tarihsel dönemlerde bile (örneğin 1806’da Britanya’ya dönük kıtasal abluka) yenmeyi amaçlayan bir halkı aç bırakma ve yok etme felsefesine sahiptirler. Örneğin bugün farklı abluka ve yaptırım biçimleri var: Küba, İran, Kuzey Kore, Venezuela ve Suriye. Geçmişte Nikaragua da bunlardan birini yaşadı.

Burjuva ticaret ambargosu, uluslararası mücadeleyi her zaman halklarla ve onların davalarıyla etkili ve militan bir uluslararası dayanışma olarak gören proleter enternasyonalist gelenekle keskin bir tezat oluşturuyor; burjuva ve emperyalist ablukaları Rus devriminin ilk yıllarında Sovyetlerle ve Paris Komünü sırasında isyancılarla kurulan uluslararası proleter dayanışma hareketiyle tam bir karşıtlık içindedir.

Ama gerçek şu ki, emperyalizmin ve burjuvazinin, demokratik ve ulusal bağımsızlık önlemleri alınırsa, toplumsal devrim girişimi bir yana, herhangi bir insani veya demokratik gerekçeyle ticari ablukalardan yararlanmayacağına inanmak bir yanılsamadır. Hiç yaptırım uygulanmayan uluslar, itaatkar şekilde sömürge olarak kalanlardır.

Yani tartışma ablukanın var olup olmadığı veya haksız olup olmadığı değil, haksız olduğu aşikardır. Tartışma şu: Ablukanın üretmeyi planladığı boğulma ve ekonomik felaketten kaçınmak için buna yanıt vermek için hangi önlemler alınmalıdır?

Ve dünya solunun göz önüne almadığı büyük fark da şu: 1959-1961 ablukasına verilen yanıt, Küba liderliğinin 1968-1972’den bugüne verdiği ablukaya yanıtla eş tutulamaz.

Bu önemlidir, çünkü Küba devrimi ambargo politikasının doğrudan bir sonucudur.

Küba liderliğinin ilk başta ve uzun süre boyunca ideolojik kökeni sosyalist fikirlerden uzak bir programa ve yönelime sahip olduğu iyi bilinmektedir. “Che” Guevara’nın dediği gibi: “Hareket, Ortodoks Partisi’nin ve onun ana sloganı olan ‘Paraya yazıklar olsun’un doğrudan varisiydi. Başka bir deyişle, yeni Küba hükümetinin ana fikri idari dürüstlük. idi” [17] Emperyalizm ile Küba liderliği arasındaki devrim ve karşı devrim sürecinde bu liderlik daha radikal hale geldi, çünkü ulusal bağımsızlık -ya da Che’nin deyimiyle “idari dürüstlük”- emperyalist işletmelere el konulmadan imkansızdı. Son olarak, Küba kapitalist bir devletten bürokratik olarak deforme olmuş bir işçi devletine dönüştürüldü. [18]

Bu zigzag süreçlerini hatırlatalım [19]: Şubat-Mart 1959’da elektrik faturaları ve ev kiraları düşürüldü, 17 Mayıs’ta Tarım Reformu Yasası çıkarıldı ve 402 hektardan büyük tüm mülkler (arazi değerlerine dayalı tazminat ile vergi amaçları için değerlendirildiği şekliyle) müsadere edildi. [20]

Bu yasa, ABD hükümetinin ilk tepkilerine neden oldu; Küba liderliği başlangıçta toprak sahiplerine tazminat ödemek istedi ve resmi kanunun versiyonuna göre kamulaştırmalar yasaldı. [21] Kanadalılar ve İngilizler tazminatı kabul etse de Amerikalılar bunu reddederek kuşatmayı artırdı.

13 Ekim 1960’a kadar, devrimci rejim 376 Küba işletmesini kamulaştırdı ve 24 Ekim 1960’a kadar tamamen veya kısmen ABD vatandaşlarına ait 166 mülkü kamulaştırdı. Bugün bildiğimiz şekliyle ambargo bu tarihlerde, 19 Ekim 1960’ta başladı.

Bu noktaya kadar, olayların ve koşulların ivmesi Küba liderliğini toplumsal üretim ilişkilerinde dönüşümlere itti, ancak bu yeterli değildi. Toplumsal dönüşümler sadece ulusal olamaz, aynı zamanda diğer devrimci mücadelelerin uluslararası zaferini ve doğrudan üreticilerin daha büyük bir demokrasisi, daha büyük bir işçi demokrasisi anlamında devrimin derinleşmesini gerektirir.

Küba liderliği en başından beri her türlü işçi demokrasisine karşı aktif olarak mücadele etti. Robert Alexander şuna dikkat çekiyor: “İşçi hareketinin yeniden yapılanma süreci, 26-28 Kasım 1961 tarihlerinde toplanan Confederación de Trabajadores de Cuba’nın XI. Kongresinde zirveye ulaştı. O toplantıya 9.650 delegenin seçilmesi sürecinde, iki yıl önce ülkedeki sendikaların neredeyse tamamında hararetli çekişmelere yol açan sendika demokrasisi sona erdi. Bu sefer neredeyse hiç çekişmeli seçim olmadı. Çoğu durumda, yalnızca bir aday listesi vardı […] Onbirinci Kongre, ilk Batista döneminde genel sekreter olan emektar Stalinist Lázaro Peña’yı ‘oybirliğiyle’ yeniden bu göreve seçti.” [22]

Erken Küba devriminin enternasyonalizmi, Latin Amerika solu ve dünya solunun bir kısmı tarafından geniş çapta desteklenmişti. 1961 ile 1967 arasında, OLAS ve Tricontinental’in inşasıyla, Nahuel Moreno ve Joe Hansen de dahil olmak üzere dünya solunun çoğu, Küba liderliğinin Çinhindi’nde yürütülene benzer bir kıtasal gerilla savaşı hazırladığına ciddi ciddi inanıyordu. Ancak bu hipotez tarih tarafından doğrulanmadı. Aslında, Kastroculuğun gerçek niyetleri farklıydı. OLAS ve Tricontinental, Marx, Lenin ve Troçki’nin tasarladığı gibi bir Enternasyonal olmaktan çok uzaktı; siyasi-askeri aygıtların ve ulusal kurtuluş hareketlerinin daha çok yukarıdan aşağıya koordinasyonuydu ve bu sınırlı karakter bile, Küba liderliği 1968 ile 1972 arasında Rus Stalinizmi ile dikey olarak bütünleştiğinde ortadan kalktı.

Bu yıllarda, SBKP modelini kopyalayarak Küba Komünist Partisi kuruldu ve Castro, Meksika, Fransa ve İspanya gibi farklı burjuva hükümetlerle diplomatik bir normalleşmeyle birlikte Küba’nın 1968’de Rusya’nın Çekoslovakya’yı işgaline verdiği destekle başlayan ve 1969’daki Çin karşıtı kampanyayla devam eden SBKP’ye ve Sovyet yanlısı komünist partilere koşulsuz desteğiyle birlikte bu konumlanış sürdü. 1972’den itibaren, Küba liderliğinin ablukaya tepkisi, resmi enternasyonalizmi bile terk etmek ve temelde Castro-Guevarist siyasi-askeri örgütler için bir artçı ve sığınak işlevi görmek, Küba Komünist Partisi’nin kitle örgütleri üzerindeki yekpare kontrolünü radikalleştirmek ve COMECON’la dikey olarak bütünleşmek oldu. Bu, Küba’yı şeker kamışı monokültürüyle ilişkili bağımlı yapıyı sürdürecek bir ülke olmaya mahkum etti.

Guevara’nın 1964’te varsayımsal olarak öne sürdüğü Küba sanayileşmesi olasılığı, Küba Komünist Partisi’nin kendi politikasının bir sonucu olarak ortadan kalktı. Yani, ablukanın saldırganlığını kolaylaştıran Küba izolasyonunun merkezi unsuru, her şeyden önce Kastroculuğun kendi politikasının bir ürünüdür. Küba liderliğinin tüm yönelimi, Sandinistleri 1979-1981’de bir işçi devleti inşa etmeye değil, “karma ekonomi, siyasi çoğulculuk ve bağlantısızlık”ı sürdürmeye ikna etmek olduğunda izolasyon daha da radikal hale geldi. [23]

KAPİTALİST RESTORASYONUN ANLAMI

Sonunda, SSCB’nin ve Comecon üyeliğinin sona ermesi, Küba liderliğini kapitalizmin restorasyonu yoluyla ablukaya karşı koymaya itti. Kısacası, devrimin ilk yıllarının tam tersi.

Bunlar, 1978’de Çin bürokrasisinin ve eski SSCB’de Gorbaçov’un Perestroyka’sının attığı adımların aynısıdır. Planlama Kurulu’nun 1994’te feshedilmesinin ve 1995 Yatırım Yasası’nın anlamı budur: Bu önlemler, Küba liderliğinin bundan böyle kapitalist ilişkileri derinleştirerek abluka politikasına nasıl karşı koyacağının anlaşılmasının cim noktasıdır.

Abluka olmadan Küba’nın “bir cennet” ve “bir güç” olacağını iddia eden Atilio Boron gibilerin sözleri sadece alaycı bir yalan ya da naif bir yanılsamadır. Abluka olsa da olmasa da Küba, sınıf mücadelesi ve sömürüyle, çokuluslu şirketlerin sömürgeleştirilmesine tabi kapitalist bir ülke olacaktı. Kuşkusuz, Küba halkının en şiddetli ıstıraplarının çoğu kısmen hafifletilecek ve bu nedenle ablukanın sona ermesini istiyoruz, ancak bu, 11 Haziran olaylarının meydana gelmesine neden olan derin nedenlerin bu nedenle ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Küba’da sınıf mücadelesi bir şekilde durdurulacak ya da diktatörlüğe karşı demokratik mücadele tamlığını ve güncelliğini koruyamayacaktı.

KÜBA’DA KAPİTALİST HEGEMONYANIN DÜZENLEYİCİSİ OLARAK ABLUKA

Şimdi daha az bilinen, daha ince bir espri barındıran konuya bakacağız, ablukanın neden sürdürüldüğüne. Burjuvazi veya emperyalizmde neredeyse hiç kimse “sert” bir ablukaya geri dönmek istemese de Trump yönetiminin neden Obama’nın önlemlerini tersine çevirmeye karar verdiğini anlayacağız.

UİB-DE (Uluslararası İşçi Birliği-Dördüncü Enternasyonal) ile solun geri kalanı arasındaki temel fark şu sorunun yanıtıdır: Rusya, Çin veya Küba’da kapitalizmi kim restore etti ve ne zaman restore edildi? Solun çoğu için kapitalizm, kitleler Stalinist tek parti rejimlerini devirdiklerinde yeniden restore edildi. Bu analiz tamamen saçmalık ve solun çoğunu eski SSCB’de, Küba’da, Çin’de demokratik mücadelelerin düşmanı haline getirdi.

Bizim için restorasyon, bürokrasinin kendi işçi devletlerini yıkma politikası, devrimin başarıları sonucu oluşan eski işçi devletlerinin kapitalist diktatörlüklere dönüşmesine yol açmıştır. 1985’te Perestroyka ile SSCB’de, 1978’de “dört modernizasyon” sırasında Çin’de ve 1994’te Küba’da “özel dönem” sırasında olan buydu. [24]

Bu, ablukaya yepyeni bir anlam kazandırıyor çünkü her iki tarafın da şişirilmiş “komünizm” ya da “özgürlük” söylemlerinin arkasında, Küba kapitalizmini kimin nasıl yönettiğini görmek için dört burjuva kesim arasında çok gerçekçi, çok hesaplı ve çok kaba bir mücadele var : Cumhuriyetçi Parti’ye yakın Küba-Amerikan burjuvazisi, emperyalist Demokrat burjuvazi, RAF’ın (GAESA grubu) yeni ortaya çıkan Küba burjuvazisi ve Avrupa emperyalizmi.

Öte yandan, adada yaşayan ve Miami, İspanya, İtalya veya Kosta Rika’da sürgünde yaşayan Küba halkı ve gençliği, ablukanın kesin olarak sona ermesiyle gerçekten ilgilenen tek toplumsal güç.

Mesele şu: Küba liderliğinin asıl planı, kamulaştırılan Amerikalıların tazminatını ödemekti, bu yeni değil, Küba devleti İsviçre ve Fransa’daki şirketlere tazminat ödemek için anlaşmalar yaptı (1967); ardından Büyük Britanya, İtalya ve Meksika (1978); Kanada (1980) ve İspanya (1986) geldi. [25]

Uzun bir süre Kübalı “sert sürgünler” adaya bir işgal veya darbe yoluyla döneceklerine inandılar, ancak böyle bir şey olmadı ve zaman geçti. Sonunda Küba sürgünleri, Cumhuriyetçi Parti’de güçlü bir temsil ve Demokrat Parti’de daha küçük ama önemli bir temsil ile ABD emperyalist burjuvazisiyle tamamen bütünleşti. Küba Amerikan Ulusal Vakfı’nın 1997’de ölene kadar lideri olan Jorge Mas Canosa, belki de ABD emperyalist siyasetiyle tamamen bütünleşmiş bu sürgün modelidir. Sovyetler Birliği düştüğünde, hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler adanın direnmeyeceği ve patlayacağı izlenimine sahipti, bu nedenle abluka Torricelli Yasası (1992) ve Helms-Burton Yasası (1996) aracılığıyla iki partili bir devlet politikası haline geldi. Burada ideoloji müesses nizam üzerinde kirli bir oyun oynuyor, çünkü bunun teşhisi, “sosyalizm başarısız oldu” algısının yerleşmesi. Oysa gerçekte Doğu Avrupa’daki kitleler tek parti diktatörlüklerini devirmişti. Harekete geçirilen kitlelerin yerini ambargolar, darbeler veya hafif uçaklar alamaz. Diktatörlük rejimi 1990’lı yıllara, tazminatlarını çoktan almış, diplomatik ilişkileri normalleşmiş ve iş yapmaya hazır olan Avrupa ve Kanada emperyalizminin yardımıyla kapitalizmi yeniden kurarak dayandı. Bu açıdan Küba ordusu ve Avrupalı/Kanadalı işadamları daha pragmatik hale geldi.

Yani abluka meselesi sadece ABD’nin Küba’ya yönelik ekonomik bir önlemi değil, aynı zamanda ABD iç siyasetinin bir yönü ve giderek daha karmaşık hale geliyor çünkü Florida – 20 milyon oyu ve yoğun Küba ve Porto Rikolu göçü nedeniyle – her şeyde kilit bir eyalet. ABD seçimleri, o yıl hileli bir sayımın George Bush’un seçim hilesine izin verdiği 2000 yılından beri Cumhuriyetçiler yalnızca Florida’yı da kazandıklarında bir seçim kazandılar ve demografik ve kuşaksal değişiklikler Florida’daki siyasi manzarayı giderek daha fazla değiştiriyor, bu nedenle Kübalı-Amerikalı Cumhuriyetçilerin siyasi hakimiyeti tehlikede.

Buna ilk sebep, Maria Kasırgası’ndan sonra kitlesel bir Porto Rikolu göçü nedeniyle, ardından genç Küba kuşağının ne Küba devrimi ne de “Amerikan rüyası” hakkında hatıraları olmadığı için tüm genç Amerikalılar gibi, yaşam ve çevre, işçi hakları vb. için Amerikan toplumsal hareketlerinin bir parçası olması nedeniyle.

Örneğin, Miami ve Florida’da silahlı şiddete karşı 2019 lise seferberlikleri, Trump, NRA ve Cumhuriyetçi Parti’nin silah lobisine karşı çıkan genç Kübalı-Amerikalılar tarafından yönetildi.

Obama 2014-2015’te bu zeminde bir adım atmaya karar verdi ve ABD şirketlerini Küba pazarında rekabet edebilmek için daha iyi bir konuma getirmek için cesur bir “yumuşama” politikası başlattı. [26]

2001’den beri yumuşayan tarım işletmeleri, Archer Daniels Midland (ADM), Cargill, AJC ve Koch Foods’un yatırımlarıyla ivme kazandı [27]. Ayrıca 2014-2019 arasında IDT (telekomünikasyon sektörü) ve T-Mobile, Sprint ve Verizon (cep telefonu), American Airlines, Delta, Southwest ve JetBlue, Airbnb, Google, Verizon ve Marriott gibi şirketlerin yatırımlarıyla atılım büyüdü.

Buna ek olarak, Obama havale limitlerini kaldırdı. Dışişleri Bakanlığı’na göre 2016’da Küba’ya havaleler 3 milyar ABD dolarına ulaştı ve Havana Consulting Group’a (adanın ekonomisinde uzmanlaşmış bir danışmanlık firması) göre havalelerin alınması 2009 ile 2017 arasında ABD yönünden önemli ölçüde arttı. Yılda 1,6 milyar dolardan 3,5 milyar dolara fırlayan bir hacim. Obama, 2018’de Küba’ya seyahat eden 600 binden fazla Amerikalıyı içeren bir tür hoşgörülü ticari ve akademik turizm (12 farklı seyahat türü) geliştirdi [28].

Ablukayı sona erdirme desteği, 2018’de Kübalı-Amerikalılar arasında tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı; %63’ü ablukanın kaldırılmasından yanaydı.

Demokrat Parti, The Times, Londra, Avrupa Birliği, Latin Amerika hükümetleri ve Stalinist sol tarafından kutlanan Obama’nın politikası, Florida’daki Cumhuriyetçi yönetime son veren ve ABD ile üçlü bir şekilde Avrupa ve Küba Ordusu tarafından müzakere edilen Küba kapitalizminin gelişimini müjdeliyordu.

Trump kazandığında, siyasi manzarayı değiştirmeye ve Latinler arasında bir seçim tabanı sağlamaya çalıştı. Nikaragualı, Venezüelalı ve Kübalı göçmenlerin, “diktatörlüklere karşı bir şeyler yapacağını” umarak ezici bir çoğunlukla Trump’a oy verdikleri biliniyor, ancak Trump, üçüncü dünya ülkeleri hakkında birebir kullandığı aşağılayıcı tanımda dediği gibi “bok çukuru ülkeler”in kaderiyle hiç ilgilenmedi, amacı seçmen tabanını artırmak ve rakibi Demokratik Partinin siyasetine darbe vurmaktı.

Bu nedenle Trump’ın politikası dört aşamalıydı: 1996’dan beri hiç kimsenin kullanmadığı Helms-Burton Yasası’nın III. Maddesiyle yalnızca şahsi uçuşlara izin vermek ve yalnızca sıradan Kübalılara zarar verdiği için en sevilmeyen önlemlerden biri olan para havalesini kısıtlamak.

Trump neden Helms-Burton Yasası’nın III. maddesini etkinleştirmeye girişti? Tam da Küba-Amerikan burjuvazisinin Küba’daki kapitalist süreç üzerindeki hegemonyasını kaybetmesi nedeniyle. Önce 1959’dan önce sahip oldukları mülkleri geri vereceklerini düşündüler ama olmadı. Bu arada Demokratlar, Avrupalılar ve Küba ordusu iş yapmaya ve siyasi nüfuz kazanmaya devam etti ve Trump, Başlık III’ü kullanarak bunu tersine çevirmeye çalıştı.

Bu başlık, Küba hükümeti tarafından “kamulaştırılan” işletmeler veya tesislerle iş yapan veya bunlardan yararlanan şirketlere karşı ABD mahkemelerinde dava açılmasına izin verir. Bu madde hiçbir zaman uygulanmamıştı ve Avrupa burjuvazisi bunun sınır ötesi etkilerini görerek şirketlerini korumak için bir yasa çıkardı ve ayrıca 1997-1998’de Clinton ile bu maddenin kullanılmayacağını garanti eden bir anlaşmaya vardı.

Trump daha sonra burjuvalar arası dengeyi bozmaya karar verdi çünkü bu, Kübalı-Amerikalılardan oluşan bir kesimin desteğini getirecek bir önlem olacaktı, diğer yandan Avrupalı şirketlere zarar verecek ve Küba ordusunu mali krize sokacaktı. Trump ve onun “Önce Amerika!” ideolojisi, Demokratlara ve Avrupalı “küreselcilere” bir darbe, aynı zamanda gerici toplumsal tabanının yeniden tatmin edilmesi ve yeni nesil genç Kübalı-Amerikalılara karşı bir ideolojik şantaj silahı anlamına geliyordu. [29]

Bu, kabaca gerçekçi bir vaattir, çünkü 1959’dan beri Küba’da mülk veya zarar üzerinde hak iddia eden yaklaşık 200.000 Kübalı ve aileleri için illüzyon yaratmaya dayanmaktadır [30]. Bu, yoksul orta sınıf göçmenleri aldatmak için bir yanılsamadır çünkü bunun kazananları yalnızca Miami’deki zengin Kübalılar olacaktır. Talepler makul olmalıdır ve bundan sonra talep sayısı 200.000’den 6.000’e düşer. Hak kazanılacak öğeler, diğerlerinin yanı sıra şunlardır: “Müsadere sırasında değeri 50.000 ABD Dolarından fazla olan mülk sahipleri (bugün 427.000 ABD Dolarından fazla, enflasyona göre düzeltilmiş) (…) mülklerde yaşayan sıradan Kübalılar olamaz “en mütevazi aileleri etkileyeceği için” (…) mülk şu anda bir elçilik veya diplomatik konut olamaz (…), dava açabilmek için yaklaşık 6.700 ABD Doları tutarında bir ücret ödenmelidir (bu, sıradan bir davanın değerinin neredeyse 17 katıdır) “anlamsız davaların” açılmasını caydırma amacı taşımaktadır]”.

Şimdiye kadar bu politika çoğunlukla Miami hukuk firmaları için bir işten ibarettir: “Şimdiye kadar [davaları hazırlamak], hukuk firmalarının müvekkillerinden, % 85’i sanıklardan olmak üzere dört milyon saatten fazla çalışma için ücret talep etmek anlamına geliyordu”. Bu açıkça, Trump’a oy verebilecek yoksul orta sınıf Kübalıları kandırmak içindir, ancak yalnızca zengin, çok zengin Kübalı-Amerikalılar bu mega devlet sübvansiyonuna erişim maliyetlerini karşılayabilecektir, bu önlemin anlamı da budur. ABD devleti ve Avrupalı şirketlerden Miami’deki zenginlere, çok zenginlere dönük bir mega sübvansiyonu önermektedir.

Şimdiye kadar on beş ülkeden 51 şirkete (ABD, Küba ve çoğu İspanyol olmak üzere Avrupa şirketleri dahil) karşı 37 tane Madde III davası açıldı. Dava edilen şirketlerden bazıları Amazon, Visa, BBVA, Mastercard, Barceló, Pernod, Meliá, Expedia, Iberostar, Accor, Royal Caribbean, NH Hotels, Trivago ve MSC. [31]

Bir dava yağmuru beklenmesine rağmen, gerçek şu ki dava sayısı çok düşük (37), ancak Avrupalı ve Kanadalı şirketler kendilerine dava açılırsa ne olacağını düşünmek zorunda olduklarından, bunların Küba’daki Avrupa kapitalist yatırımı üzerinde aşındırıcı bir etkisi oldu, sonuçta bunun için para toplamaları gerekiyorsa veya ABD’de dava edilirlerse Küba’ya yatırım yapma riskini almaya değer mi?

Şu ana kadar varılan tek anlaşma İsviçre şirketi Holcim ile oldu: “Çok uluslu Lafarge Holcim, Ekim 2020’de Florida mahkemesinde, adada kendilerinden kamulaştırılan mülkleri kullanarak iş yaptığı için dava açan Clafin ailesine miktarı açıklanmayan miktarda tazminat ödeyerek davada uzlaşmayı kabul etti. .” [32] Clafin ailesi, Madde III kapsamında nitelendirilen ve dava açılan 37 hak talebinden 12’sine tek başına sahip.

Son zamanlarda İspanya’da, Sol Meliá grubunun tüzel bir kişilikle temsil edildiği Palma mahkemesi, El País gazetesine göre, Clafin ailesinin davasına benzer bir davayı reddetti, ancak bu davada sürgün ailesinden Sánchez Hill:”Mallorcan otel şirketi, bu davanın Amerika Birleşik Devletleri’nde, ülkedeki bireylerin ve şirketlerin Castro rejimi sırasında el konulan varlıklar için tazminat talep etmesine izin veren Helms-Burton Yasası kapsamındaki bir iddianın ön adımı olduğundan şüpheleniyor.” [33]

İspanyol iş grupları, temsilcileri Küba’daki İspanyol Girişimciler Derneği başkanı Xulio Fontecha’nın ifadesiyle, “Dernek, adadaki deneyimine ve köklerine dayanarak ambargonun sıkılaştırılmasına karşı direnmeye hazır” dedi. [34] Ancak İspanyol iş çevrelerinin bu direnişi “anti-emperyalizm” değil, burjuvaziler arası bir çatışmanın ifadesidir. Miami’deki sürgündeki zenginleri dava yoluyla sübvanse etmeye hazır değiller. Her halükarda, AB Engelleme Tüzüğü’nün 6. maddesinin kendilerine: “…’Ekinde belirtilen yasaların uygulanmasından veya bunlara dayalı veya bundan kaynaklanan eylemlerden kaynaklanan, adli masraflar da dahil olmak üzere her türlü zararı tazmin etme’ hakkını verdiğini biliyorlar. Talep edilebilecek zararların kapsamı, Engelleme Yasası’nın koruyucu amacına uygun olarak çok geniştir.” [35]

Başka bir deyişle, ablukaya karşı mücadele, anti-emperyalizmle değil, kamu hazinesi pahasına kendilerini finanse etmeye çalışan emperyalist “köpekbalıkları” ve “korsanlar” arasındaki mücadeleyle ilgili korkunç bir anlaşmayla sonuçlandı. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın. Trump, Helms-Burton Yasası’nın III. Maddesi ve AB Engelleme Tüzüğü’nün 6. Maddesi, Miami zenginlerinin İspanya’nın zenginlerine dava açmasına ve Amerikan yasalarının onları sübvanse etmesine izin verirken, Avrupalı ​​şirketler Küba’da iş yapmaya devam edecek ve kayıpları olursa, devletlerinin onları sübvanse etmesini talep edeceklerdir.

Bu, kıtanın her iki tarafındaki işçilerin bir grup korsanı veya diğerini sübvanse edeceği anlamına gelir. Küba’da iş dünyasının ve kapitalizmin hegemonyasına kimin sahip olduğunu düzenlemeye hizmet eden bu utanç verici gösterinin ortasında, Kübalı aileler ilaç, havale veya kıyafet göndermek için acı çekiyor.

Bu nedenle, Kübalı ailelerin çektiği acılardan kendi yöntemleriyle yararlanan Trump, Avrupalı ​​kapitalistler ve Küba ordusu üçlüsü karşısında, farklı bir üçlü üzerine bahse giriyoruz:

1) 11 Haziran’da cesurca sokaklara çıkan ve bugün baskının yükünü taşıyan, ancak protesto özgürlüğünü çoktan tatmış ve artık geri adım atmayacak olan Küba halkı ve adadaki Küba gençliği;

2) Miami, İspanya, İtalya ve Latin Amerika’daki kitle hareketlerinin bir parçası olan ve ülkelerinde ablukaya karşı ve adil, demokratik ve gerçek anlamda sosyalist amaçlar için aktif olarak mücadele eden genç ilerici göçmenler ve

3) Başka bir halkı ezen bir halkın özgür olamayacağını ve kendi emperyalizminin dünyadaki diğer halklara karşı uyguladığı abluka ve ambargolara karşı mücadele etmesi gerektiğini bilen Kübalı-Amerikalı gençliğin parçası olduğu ABD’deki kitle hareketi.

Ricardo Ayala ve Roberto Herrera

14 AĞUSTOS, 2021

NOTLAR:

[1] Ver: https://litci.org/es/66419-2/
[2] https://news.un.org/es/story/2021/06/1493662

[3] https://www.nytimes.com/interactive/projects/cp/international/obama-in-cuba/most-americans-support-ending-cuba-embargo-nyt-poll-finds?fbclid=IwAR3tLRLlsRUu_b3XZtVBa0UI-Qev8FU6o3C_iuR5JZu4k3D09pI3hPLhIc8

[4] https://www.nbcnews.com/news/latino/support-u-s-embargo-cuba-increases-among-cuban-americans-miami-n957266?fbclid=IwAR1nubdGQoo76QWozQozzJZMEctcKfHMiYEezk6Us8F3DIKSWNSrol8OfqI

[5] Facusse, Küba devriminin komutanlarından biri olan ve 1960’tan beri Kosta Rika’da sürgünde olan ve yeni tasarlanan Helms-Burton yasasının Castro rejimini çökerteceğine inanan Huber Matos’un tavsiyesini bile hiçe sayarak bu yatırımları yaptı. Matos Kosta Rika’da sürgünde öldü ve Facusse Orta Amerika’nın en zengin adamlarından biri oldu. Bkz: https://ipsnoticias.net/1996/03/cuba-huber-matos-pide-a-honduras-frenar-inversiones/

[6] https://www.jornada.com.mx/notas/2021/03/10/mundo/cuba-se-abre-a-las-inversiones-extranjeras/

[7] http://scielo.sld.cu/scielo.php?script=sci_arttext&pid=S0252-85842021000200005

[8] https://www.jornada.com.mx/2020/12/09/mundo/037n3mun

[9] https://www.bbc.com/mundo/noticias-america-latina-58132205

[10] http://ptcostarica.org/alto-a-la-represion-en-cuba-las-vidas-negras-importan/
[11] https://litci.org/es/represion-una-marcha-lgbt-cuba-dictadura-homofobia-regimen-castrista/
[12] https://cubalex.org/category/infografias/
[13] https://www.amnesty.org/es/latest/news/2018/08/cuba-new-administrations-decree-349-is-a-dystopian-prospect-for-cubas-artists/

[14] 2009 yılında, 1960’larda hükümet tarafından kamulaştırılan Katolik Kilisesi mülklerinin “sessizce” geri verilmesi süreci başladı. Dini makamlar, 2013 ve 2014 yıllarında bu beyannamelerin yalnızca bir kısmını kamuoyuna açıkladı. Bkz: https://diariodecuba.com/cuba/1521844431_38235.html __cf_chl_jschl_tk__=pmd_26b1d0848b254f88cc47550b29dc046e194d9bfa-1627405259-0-gqNtZGzNAfijcnBszQmO

“Papazlar ve inananlar, Metodistler, Baptistler, Presbiteryenler ve Pentekostallardan yeni apostolik gruplara kadar on binlerce Kübalının ayinlere sorunsuz bir şekilde katılmasıyla Karayip ulusunun evanjelik tapınmada benzeri görülmemiş bir patlamanın ortasında olduğunu söylediler. Aynı zamanda, Katolik Kilisesi de dahil olmak üzere kiliseler, köylüleri eğitmekten doğal afetler durumunda vatandaşları desteklemeye ve hastaları korumaya kadar değişen toplumsal eylemlere giderek daha fazla dahil oluyor.”

https://www.chicagotribune.com/hoy/ct-hoy-8828836-lejos-del-pasado-oscuro-evangelicos-crecen-en-cuba-story.html

[15] https://radiolaprimerisima.com/noticias-generales/destacado/cuba-victima-de-su-exito/
[16] https://www.clacso.org/pronunciamiento-frente-a-la-campana-de-manipulacion-contra-cuba/
[17] https://www.archivochile.com/America_latina/Doc_paises_al/Cuba/Escritos_del_Che/escritosdelche0024.PDF

[18] Bürokratik işçi devletinin tanımı, Marksizm tarafından SSCB, Doğu Avrupa ülkeleri ve Küba gibi toplumları karakterize etmek için kullanılan tanımdır. Kavram, SSCB ve Küba’yı “sosyalist devletler” veya “halk demokrasileri” olarak tanımlayan Stalinistlerle polemiğe giriyor. Bürokratik işçi devleti, merkezi özelliği dış ticaret tekeli, ana işletmelerin kamulaştırılması ve ekonominin merkezi planlaması olan, ancak devletin sosyal temellerini baltalayan ayrıcalıklı bir bürokrasi tarafından yönetilen bir devlet anlamına gelir.

[19] Kullandığımız dönemlendirme, aşağıdaki makalede Daniel Gaido ve Constanza Valera tarafından üretileni takip eder: https://www.scielo.cl/scielo.php?script=sci_arttext&pid=S0718-50492016000200012

[20] “Tarım Reformu Yasası, tazminat ödemesini, 20 yıl boyunca amorti edilebilir, yıllık %4,5 faiz oranıyla Tarım Reformu Tahvili şeklinde düzenlemiştir. 851 Sayılı Kanun’un 5. maddesi, kamulaştırılan mülkün kamulaştırma tarihinden itibaren 30 yıldan az olmamak üzere ve en az faiz oranı ile itfa edilmek üzere Cumhuriyet tahvili şeklinde ödenmesini öngörmüştür. %2 Tahvillerin ve faizlerinin ödenmesi için “Amerika Birleşik Devletleri Vatandaşlarının Mülkiyet ve Teşebbüslerinin Kamulaştırmasının Ödenmesi için Fon” oluşturulacaktı. Bu Fon, ABD’nin Küba’dan her yıl 3 milyon İspanyol uzun tonundan fazla ve pound başına 5,75 sentten az olmayan bir fiyatla şeker alımından elde edilen dövizin %25’i ile beslenecektir.” En http://rpi.isri.cu/sites/default/files/2021-02/RPIDNo9_Diplomacia3_0.pdf

[21] “Küba ile ilgili benzeri görülmemiş bir davada, ABD Yüksek Mahkemesi 23 Mart 1964’te New York’ta ABD mahkemelerinin Küba Devrimci Hükümeti tarafından ABD mülklerinin millileştirilmesinin geçerliliğini tanıması gerektiğine karar verdi.” https://www.bc.gob.cu/noticia/las-nacionalizaciones-fueron-legales-y-estados-unidos-lo-sabe/381

[22]Alexander, Robert J. 2002, A History of Organized Labor in Cuba, Westport, CT: Praeger. Robert Alexander’ın alıntısı, yukarıda alıntılanan Daniel Gaido ve Constanza Valera’nın makalesinden alınmıştır.

[23] https://archivoleontrotsky.org/dossies/9

[24] Bu analiz, UİB-DE’nin özelliklerinin ayrılmaz bir parçası olsa da, Martín Hernández’in El Veredicto de la Historia (Tarihin Hükmü) adlı çalışmasını okumak özellikle aydınlatıcıdır.

[25] https://www.tsp.gob.cu/en/node/5660

[26] https://www.france24.com/es/20191217-se-cumplen-cinco-a%C3%B1os-del-acercamiento-de-obama-a-cuba-que-luego-congel%C3%B3-trump

[27] https://panamericanworld.com/revista/economia/que-empresas-de-estados-unidos-hacen-negocios-con-cuba/

[28] Küba’nın başarısına ilişkin Stalinist yanılsamalara rağmen, gerçek şu ki, Küba ekonomisinin Orta Amerika ve Karayip ekonomisine çok benzediğini, bağımlılığın iki açık işareti olan ağırlıklı olarak aile havalelerine ve turizme dayandığını belirtmek önemlidir.

[29]Gerçekte, Donald Trump’ın Helms-Burton Yasası’nın III. Başlık’ını kullanması, servet kazanma ve siyaset yapma biçimiyle tutarlıdır. Trump, tüm kovuşturmalarını dava ederek ve karşı dava açarak servet kazandı ve en rahatsız edici rakiplerini veya muhbirleri mahkemede dava edip susturarak kendisine siyasi alan açtı. David Cay Johnston’ın The Making of Donald Trump adlı kitabına bakın.

[30] https://www.bbc.com/mundo/noticias-america-latina-48128428
[31] https://www.lavanguardia.com/vida/20200503/48925571921/el-titulo-iii-de-la-ley-helms-burton-cumple-un-ano-en-vigor.html
[32] https://www.efe.com/efe/america/economia/primer-acuerdo-en-demandas-ee-uu-por-uso-de-bienes-confiscados-cuba/20000011-4550256
[33] https://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:0OdckcDOHmYJ:https://elpais.com/economia/2021-05-04/archivada-la-demanda-contra-melia-por-los-hoteles-sobre-terrenos-expropiados-en-cuba.html+&cd=2&hl=es-419&ct=clnk&gl=cr
[34] https://www.france24.com/es/20190417-cuba-ue-estados-unidos-embargo
[35] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=OJ:C:2018:277I:FULL&from=EN

Yazar Hakkında