FİFA VE KATAR ADİ ORTAKLIĞI

<strong>FİFA VE KATAR ADİ ORTAKLIĞI</strong>

Tolga Deniz

Takvim 27 Haziran 1995 yılını gösterdiğinde Katar Emir’i Halife Bin Hamad, Katar dışına çıkacaktı. Oğlu Hamed Bin Halife Es-Sani babasına havalimanına kadar eşlik etti. Babasını uğurladıktan sonra ise sarayda tüm şeyhleri toplayıp, canlı yayında Emirliğini ilan etti.

1998’de o zamanki FİFA Sekreteri Sepp Blatter, FİFA başkanı Joao Havelange’nin tekrar başkan olmak istediğini öğreniyor. Bunun üzerine Sepp Blatter, yazılı ve görsel basına FİFA başkanının bu kararının hakkı olduğunu açıklarken; akşamına Havelange ile buluşarak aday olursa Adidas markasının firması olan ISL ile parasal ilişkilerini belgelerle basına veririm diyor. Bu rezaleti göze alamayan Havelange, 4 Nisan 1998 yılında FİFA başkanlığına, Sepp Blatter’i aday göstermek zorunda kalıyor.

Bu iki iğrenç burjuvanın ortaklığında yürütülen Dünya Kupası mazisi ise 1904 yılında başlıyor. İlk kupa yarışması 7 ülkenin katılımıyla gerçekleşiyor. 11 Haziran 1974 yılına kadar amatör bir ruhla yapılan bu turnuva, Brezilyalı kapitalist Joao Havelange’yle beraber para, rüşvet, mafya skandallarıyla adını duyurmaya başlıyor.

Havelange göreve geldikten sonra ilk işi, 1978 yılı Dünya Kupasını diktatör General Videla’lı Arjantin’e vermek oluyor. Bu süreçte Arjantin askeri cuntası yönetimi altında, binlerce insan kayboluyor ve işkence görüyordu. Gelen turistler hiçbir şey görmesin diye dev tabelalarla yoksul mahalleler kapatılıyordu. Dünya Kupası finalinin oynandığı stat ile ülkedeki yoldaşlarımızın işkence görüp öldürüldükleri sonra da cesetlerinin helikopterler ve uçaklarla denize atıldığı bina arasında 500 metre mesafe vardı.

Tıpkı Hitler’in 1938 yılı olimpiyatlarında yaptığı gibi, Arjantin yaptığı işkenceleri, cinayetleri sporla kamufle edecekti ve FİFA tam da bu iş için idealdi. O zamanki ülkeler dünya kupasını Arjantin’e verilmesini protesto etti. Ancak FİFA gelmeyen ülkelerin ihraç edileceğini bildirince hepsi birer birer katılmaya karar verdi. (Katar’da yaşanan işçi ölümleri ve LGBTİQ+ hakları için Avrupa takımlarının renkli kaptanlık bandıyla çıkacağız demesine FİFA, sahaya bantla çıkan kaptana sarı kart gösteririm deyince hepsinin vazgeçmesi tanıdık geldi mi?) Havelange’nin, “Ben İşkenceleri bilmem; harika bir organizasyondu bakın, Arjantin’de hayat ne kadar güzel” demesiyle turnuva kapatılmıştı.

Sepp Blatter, 1998 seçimlerinde o zamanki UEFA başkanı Lennart Johansonn karşısında anketlerde 2. sıradaydı ve kazanmasına imkânsız gözlerle bakılıyordu. Ama yine o iğrenç burjuva siyaseti ortaya çıktı. FİFA’da her ülke 1 oya sahiptir ve Sepp Blatter bunu değerlendirerek ilk önce Afrika federasyonu başkanıyla görüşüp, kazanırsa Güney Afrika’ya dünya kupası organizasyonu sözü vererek Afrika oylarını aldı. Daha sonra aynı sözü Asya Federasyonu başkanı Muhammed bin Hammam’a yani Katar’a vererek İslam ülkelerinin oylarını aldı. Ayrıca Katar’dan aldığı paraları diğer Asya ve Okyanusya ülke federasyonlarına vererek oylarını satın almaya başladı. Orta Amerika federasyonu başkanı Jack Wagner’e ülkesi Trinidad ve Tobago’yu Dünya Kupası’na alma sözü verdi ve orta Amerika ülkelerine rüşvet vererek oylarını satın aldı. Avrupa başkanının adaylığına rağmen Michel Platini (sonraki UEFA başkanı) vasıtasıyla Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesini satın aldı. Ve böylece Sepp Blatter FİFA başkanı oldu.

Blatter, zaman geçtikçe FİFA içinde güç kazandı ve sözlerini tutmaya başladı. İlk önce Trinidad ve Tobago’nun 2006 Dünya Kupası’na katılmasını sağladı. Sonra Dünya Kupası 2010 yılında Güney Afrika’da yapıldı ve şimdi söz sırası Katar’a gelmişti, yani bu turnuvanın yapılacağı yer 1998 yılında belliydi.

Ancak Katar’a bu söz verilirken hesaba katmadıkları ve hiç istemedikleri bir olay oldu. ABD 2020 ve 2022 Dünya Kupası’na aday oldu. Buna rağmen, 2 Aralık 2020 tarihinde İsviçre’de 2020 Dünya Kupası Rusya’ya, 2022 Dünya Kupası ise Katar’a verildi.

ABD kendine atılan kazığı unutmadı ve operasyon yaparak FİFA sekreteri, Asya, Afrika, Avrupa federasyonları başkanlarını, kendi kıtasında olmasına rağmen oy vermeyen Orta Amerika federasyonunun başkanını, FİFA başkanının kirli para ağlarını belgelerle ortaya koyarak yargılanmasını sağladı ve hepsini FİFA’dan uzaklaştırdı.

Katar’daki Dünya Kupası bundan sonra sorgulanmaya başlandı. Dünya basını bütün kirli işlerde parmağı olan Katar’dan Dünya kupası alınmalıydı diyerek haberler yaptı. Tabi ki sonuç değişmedi, Katar dünya kupasını bırakmaya niyetli değildi. Kendine muhalif olan ABD ile askeri anlaşmalar yaptı, Fransa’dan kulüp aldı. Lig yayınlarıyla ilgili çok büyük sorun yaşayan Fransa’ya tarihindeki en yüksek yayın bedelini ödedi, İspanya’nın en büyük 2 kulübünün başkanlarıyla ve federasyon başkanıyla Katar’da AVM ve gökdelen (Barcelona ve Real Madrid) yapmaya başladı. Türkiye’nin de başta olduğu birçok ülkeye de güvenlik işlerini, yapım alt taşeron işlerini vererek her ülkeye öyle ya da böyle para aktarmış oldu. Ayrıca İngiltere’nin en büyük futbolcu ikonu olan, İngiliz Dünya Kupası komitesindeki David Beckham’ı, İtalya’nın en büyük futbolcularından Pirlo’yu, Brezilya’nın en büyük futbolcularından Cafu’yu ve birçok ünlü futbolcu ve sanatçıyı Katar Dünya Kupası elçisi yaptı. 1995 yılında yaptıkları canlı yayın darbesiyle beraber kullandıkları medya gücünü de kullanarak imajını tekrar kazandı.

FİFA 2016 yılında Blatter’in görevden alınmasıyla tekrar seçime gitti. O zaman hapiste olan UEFA eski başkanı Michel Platini’ye “haksızlık yapıldığını” ve “FİFA başkanı seçilirsem başkanlığı Platini’ye devredeceğini” söyleyen UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino seçimi kazandı. Ancak verdiği bütün sözleri unuttu ve “Michel hata yaptı, cezasını çekmelidir” dedi.

Yeni biten dünya kupası Katar’da bu rezilliklere rağmen oldu. Gianni Infantino, göreve geldiğinde Katar’la yeniden anlaşma yaptı, ancak Katar’da sadece tek stat vardı. Metro gibi ulaşım aracı bile yoktu ve en önemlisi Katar’da yazın sıcaklık 50 dereceyi buluyordu. Hızlıca dünya kupasına hazırlık yapılmaya başlandı. Katar Dünya kupası başladığında rüşvetler hariç toplam 300 milyar usd para harcamıştı. Bittiğinde ise yaklaşık 30 milyar usd gelir kazanmış oldu. Durumu daha iyi anlatmak için önceki dünya kupasında Rusya, 22 milyar usd harcayarak o zaman kadarki en yüksek harcama rekorunu kırmıştı. 6 yeni stad, yeni havalimanı, 100 adet 5 yıldızlı otel ve şehirlerin yeniden yapılması, metro ağları kurulması, her yere dev klimalar inşa edilmesi gibi birçok dev proje 8 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanması gerekti. Bu nedenle de maliyeti azaltmak amacıyla işçi sağlığını, güvenliği, barınma ihtiyacını hiçe saydılar.

Katar’da işçi sınıfının yüzde 15’ini Katar’lılar oluşturur. Geri kalan işçiler Hindistan, Bangladeş, Nepal, Sri Lanka, Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerden oluşmaktadır. Dünya Af örgütü 2019 yılına kadar 15.000’den fazla Katar’lı olmayan işçinin iş cinayetine kurban olduğunu hesapladı. Ve bu rakamlara haftanın her günü yaklaşık, 40 derece sıcaklıkta çalışan 20-30 yaş aralığındaki kişilerin ölümleri dahil değildir. Ülkede otopsi yasak olduğundan yorgunluktan ölenlerin neden öldükleri anlaşılmamaktadır. Katar’daki sağlık ve güvenlik sıkıntısının yanı sıra işçiler çok kötü koşullarla çalıştırılıyorlardı. En temel ihtiyaç olan su bile temin edilmiyordu. Barınma yerleri oldukça kötüydü, işçiler 6 veya 8 kişilik bir küçük odada kalıyordu. 50 kişiden az olmayan işçi konutlarında, tek mutfak ve sayıca az tuvalet bulunuyordu. Ayrıca işçilere Katar’da kazanılacağı söylenen ücretlerin çok ama çok altında paralar verdiler. Ücretleri hiçbir zaman zamanında yatırılmıyor, pasaportlarına şirketler tarafından el konuluyordu. Grev yapmak isteyen işçiler ücretlerini alamadan ülkeden kovuluyordu.

Bu durum Avrupa basınında da yer aldı. Almanya’da Bayern Münih kulübü taraftarları, Katar Emirliği’yle olan sponsorluklarının iptal edilmesi için büyük protesto yaptı. Bayern Başkanı ’’burası Bayern Münih futbol kulübü, Uluslararası Af Örgütü genel kurulu değil’’ diyerek karşılık verdi. Bayern Münih kulübü sağcı bir kulüp olarak nitelendirebiliriz, peki Katalonya’nın bağımsızlık sembolü olan takım Barcelona’nın bu iş cinayetleriyle ilgili Katar Havayolları’yla bağlantısını kesmeyi kabul etmemesi de Katar hükümetinin kirli ve kanlı ellerini parayla temize çıkarmaya çalıştığını gösteriyor bize.

Dünya kupasının başlamasıyla Katar yönetiminin, içki yasağı kararı alması ve LGBTİQ+ ların ülkeye geldiğinde tutuklanacağını ve sınır dışı edileceğini söylemesine İngiltere sert (!) tepki verip “gökkuşağı bandıyla sahaya çıkacağız” dedi. Ancak FİFA’nın bandı takana sarı kart göstereceğiz demesi üzerine hiçbir takım bant ile sahaya çıkmadı.  Hafif bir cezayı bile göze alamayan, Avrupa’nın nasıl ikiyüzlü bir siyaset yaptığı suratımıza çarpıyor. Katar gibi diktatörlükle yönetilen, meclisin sadece tavsiye yetkisi olan, siyasi parti olmayan, sendikal faaliyetlerin yasaklandığı, basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede yapılan turnuva için FİFA başkanı Gianni Infantino ’’harika bir organizasyon oldu, Katar’a vermemiz gerçekten harika oldu” demesi, gerçekte kimler için var olduğunu gözler önüne seriyor.

Futbolun taraftarlar için çok önemli olduğunu ve kitleleri nasıl etkilediğini görmemiz gerek. Dünyanın neredeyse her yerinde, işçi mahallerinden, ezilen toplumlardan çıkan ve kitleleri harekete geçirebilen bir aidiyet oluşturan pek çok futbol kulübü var. Tarihte kitlesine güç veren Almanya’dan Werder Bremen, İngiltere’den Liverpool, İtalya’dan Livorno gibi işçi kulüpleri… Bu Dünya Kupası’nda İran Milli Takımı’nın, ülkesinde yaşanan grevler, isyanlar için milli marşı söylememesi de haklı isyanı büyütmesine neden olmuştur. Ayrıca Fas Milli Takımı’nın dünya 4. sü olup, ezen ülke takımlarını yenmesi, Arjantin’in Dünya şampiyonu olması ezilen halkların umutlarını arttırıp, seslerini futbol vasıtasıyla bütün dünyaya duyurmuş olması da buna güzel bir örnektir. Simon Kuper’in kitabında yazan başlık gibi “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”.

Yazar Hakkında