İşgalin Birinci Yılında Ukrayna

<strong>İşgalin Birinci Yılında Ukrayna</strong>

Esat Erdoğan

Ukrayna’da işgal ve direniş birinci yılını geride bıraktı. Rusya işgale başlarken, Zelensky hükümetini düşürerek, Rusya yanlısı kukla bir hükümet kurmak, Donbass, Lugansk’ı Ukrayna’dan koparmak, Kırım’ın statüsünü garanti etmek ve Azak denizini bir Rus iç denizi haline getirmek istiyordu. Ayrıca Ukrayna’nın askeri altyapısını tahrip etmeyi ve Batı ile olan yakınlaşmasını durdurmayı hedefliyordu.

Putin, işgalin bahanesi olarak neo-Nazileri gösteriyor ve Ukrayna’yı bu unsurlardan arındıracağını iddia ediyordu. Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını kabul etmeyeceklerini ve sınırlarında NATO silahlarına izin veremeyeceklerini söylüyordu. Ve tarihsel tartışmalara girerek Ukraynalıların aslında Rus olduğunu öne sürüyordu. Lenin’i Ukrayna’ya bağımsızlık vermekle suçluyor ve Çar Büyük Petro’yu övüyordu.

Rusya, başından itibaren topyekün savaş niyetinde değildi. Zira ABD, hem Irak hem Afganistan’da bu strateji ile başarılı olamamıştı. Bunun yerine zaten deneyimsiz olan Zelensky hükümetini bir askeri harekâtla devirip, Ukrayna’yı bir tür Belarus haline getirmeyi planlıyordu. Üstelik ABD’nin bölgesel savaşlardan çekilmesi, Avrupa’nın ABD’den bağımsız olarak yeniden toparlanmaya çalışması ve ayrıca AB’nin Rusya’ya enerji bağımlılığının olması Rusya lehine bir hava yaratıyordu.

İşgalin başından beri genel olarak altyapıyı ve tüm şehirleri vurmadı. Batı da Ukrayna’ya uzun menzilli silah vermiyor ve Rusya’yı vurmasını istemiyordu.  Birkaç istisna oldu ama yayılmadı. Ancak Kırım’ı Rusya’ya bağlayan Kerç köprüsünü Ukrayna vurunca, Rusya da Ukrayna alt yapısını vurdu.

Savaş bir yıllık yoğunluktan sonra Doğu’da sıkışmış durumda. Bazen küçük köylerde büyük kayıpların verildiği uzun çatışmalar yaşanıyor. Son olarak Donbass’ın Banjut kasabasında savaş çatışmalarla tıkandı. İki taraf da bölgede ilerleme sağlayamıyor. Bu tıkanmayı aşmak için Batı ülkeleri tank sevkiyatı desteğini onaylamaya başladılar.

Rusya taleplerinde ısrarcı, Ukrayna kaybettiği bölgeleri (ülkenin yaklaşık yüzde 15’i) almakta kararlı, ABD savaşın uzamasından memnun… Bu durum uzun ve yıkıcı bir savaşın sürebileceğine işaret ediyor.

Rusya İşgali Başarısız

Kremlin, Gürcistan’da olduğu gibi kısa sürede Kiev’in teslim olacağını düşünüyordu. Dünyada beklenti bu yöndeydi ama hiç de öyle olmadı. En büyük iki şehir Kiev ve Harkov düşmedi. Ardından güneyde işgal ettiği Herson’u da Putin kaybetti. Ukrayna’nın Karadeniz bağlantısı kesilemedi.

Rusya seferberlik ilan etti ama yeterli halk desteğini alamadı. 500 bine yakın genç ülkeyi terk etti. Yoksul Doğu halklarının gençleri orduya yaygın biçimde alındı. Paralı asker şirketi Wagner, düzenli ordunun önüne geçmeye başladı. Bu durum düzenli orduda huzursuzluk yarattı. Bütün bunlara ekonomik sıkıntılar eklendi. Batı, Rusya’ya 14 bin 534 yaptırım kararı aldı. 1000 uluslararası şirket Rusya’yı terketti. Bankacılık ve enerji sektörlerinde ambargo sürekli sertleşti. Rusya, uluslararası “swift” sisteminden çıkarıldı. Birçok Rus şirketine yaptırımlar getirildi. Rusya özellikle otomotiv, rafineri yedek parçaları ve teknoloji konularında ambargolardan etkileniyor.  Ambargo özellikle Batı’nın Rusya’ya enerji bağımlılığını azalttı. Rusya’nın yerini ABD enerji şirketleri almaya başladı. Almanya’ya gaz taşıyan Kuzey Akım II durdu. Savaşın sonucunda AB mutlu olmasa da ABD yanında kaldı. Ambargodaki sertliğe rağmen Rusya ekonomisi ve Putin’in otoritesi çok büyük sarsıntı geçirmedi. Sadece 34 ülke ambargoya katılırken Hindistan, Çin ve İran yanında durdular. Birçok yabancı ülke ambargoyu ticari faydaya çevirme peşine düştü. Putin dış tehdide karşı halkın çoğunluğunu ikna etti. Güçlü yeraltı kaynakları ve düşünülenden daha iyi olduğu açığa çıkan ekonomisiyle tüm bu saldırılara direndi. Ancak ne kadar daha direnebileceği ise bir soru işareti.

Peki işgal neden başarısız oldu?

Bunun bir nedeni, Ukrayna halkı ve ordusunun direnişiydi. İşgalin başlangıcında cepheye giden halkın seferberliği çok güçlüydü. Zamanla merkezi ordu güçlendi ve halkı geri plana itti.

Başarısızlığın bir diğer nedeni Putin’in işgal gerekçelerinin güçsüzlüğüydü. Birincisi, Nazi’ler Ukrayna’da vardı, ancak Rusya’da da hiç azımsanmayacak bir topluluktu. Bundan dolayı başka bir ülkeyi işgal etmek haksızlıktı. İkincisi, 2014 yılına kadar Batı ülkeleri Ukrayna’ya ciddi bir silah satmamıştı. 2014 sonrası da önemli silahları vermediler. Örneğin tank, savaş uçağı, kısa ve uzun menzilli füze vermediler. Savaşın birinci yılı geçmişken hala uçak vermediğini, tank vermeyi yeni kabul ettiğini de hatırlamak iyi olur. Bu, Batı’nın destek vermediği gibi anlaşılmamalı. Hala yeterli ağır silah desteği vermiyor. Çünkü Batı, savaşın kendi sınırlarına sıçramasını istemiyor. Üçüncüsü de, “Ukrayna diye bir ulus yok” derken haksızdı. Üstelik bir ulus olmasa da bağımsız bir ülkeyi işgal etme hakkını Rusya’ya vermezdi.  Putin, NATO yayılmacılığı konusundaysa haklıydı. Ancak Ukrayna’nın NATO’ya hemen kabul edilmeyeceği açıkken Rusya işgal dışında diğer baskı yollarını denemedi. Örneğin Türkiye tek başına İsveç’in NATO üyeliğini yavaşlatabildi.

Bir başka önemli neden de Ukrayna’ya verilen uluslararası destek, askeri eğitim ve silah yardımıydı.

Batı’nın Silah Yardımı / NATO yayılmacılığı

ABD savaşı uzaktan finanse ediyor (40 milyar dolar bütçe ayırdı) dememiz yanlış olmayacaktır. ABD hem verilecek silah sistemlerini belirliyor, hem de uydu, dinleme sistemleriyle anlık istihbarat sağlayarak savaşın gidişatını uzaktan yönetiyor. Çin ile sürdürdüğü hegemonya kavgasının bir ayağı olarak, Ukrayna’da asker kaybetmeden, nispeten düşük maliyetli, kontrollü bir savaş yürütüyor. Ukrayna’da emperyalist siyaset, savaş alanında devam ediyor. ABD savaşın uzamasını ve Rusya’nın askeri ve ekonomik açıdan zayıflamasını bekliyor. Üstelik bunu doğrudan savaşmadan ve asker kaybetmeden yapıyor.

ABD şu ana kadar 21,9 Milyar dolar askeri yardım yaptı. 1600 Stinger uçaksavar, 8 bin 500 Javelin tanksavar, 700 Switchblade, 142 adet 155 mm’lik obüs, 36 adet 105 mm’lik obüs, 8 adet NASAMS hava savunma sistemi, 20 adet MU-17 helikopter ve 45 adet T-72B tank gönderdi. Patriot da gönderme sözü verdi.

İngiltere ise 2,78 milyar dolar askeri destek verdi.1000 savunma füzesi, 125 uçak savar silahı verdi. Ayrıca çok sayıda Stormer zırhlı araç,  anti Air füze, Starsteak ve Amraam füzeler gönderdi.

Almanya 2,1 milyar dolar destek verdi. 5 Mars II çoklu roket atar, 500 Stinger, 2 bin 700 Strela uçaksavar, 1 adet Iris savunma sistemi verdi. Ayrıca 18 RCH 155 obüs, 7 Gepard uçaksavar, 16 Zuzana obüs, 3 Iris-T hava savunma sistemi de teslim edeceğini açıkladı. Bunlara bu üç ülkenin çok sayıda Ukrayna askerine eğitim verdiğini eklemek gerekir.

Batı ve ABD emperyalizminin silah şirketleri, NATO genişlemesiyle, Eski Doğu Bloku ülkelerinin silah sistemlerini yenilemek istiyorlar. Bu ülkelerde hala eski Sovyet silahları bulunuyor. Ve bu silahların önemli bir kısmı da Ukrayna’ya gidiyor. Örneğin Polonya elindeki T-72 tanklarını Ukrayna’ya verirken, yerine İngiliz Challenger 2 ve ABD Abrams tanklarını alıyor. Afganistan için Rusya’dan alınan Mı-17 tanklarını da Ukrayna’ya gönderdi. ABD, tanksavar Javelin ve uçaksavar Stinger füzelerinin de önemli bir stoğunu Ukrayna’ya gönderdi.

Bir diğer dikkat çekici nokta da, hegemonya kavgasının sonucu olarak, sadece ABD’de değil tüm ülkelerde silahlanmanın hızlanmış olmasıdır. Dünyadaki silahlanma harcaması ilk kez 2 trilyon doları geçti. ABD lider de olsa, Çin de yaklaşık 300 milyar dolar harcamaya sahip ve bunun önemli bir kısmını deniz kuvvetlerine harcıyor. Deniz kuvvetlerine yatırımı ABD’yi geçmiş durumda. Hindistan en çok yatırım yapan üçüncü ülkeyken, Almanya ve Japonya da yatırımlarını önemli oranda arttırdılar. Genel olarak NATO askeri bütçesini 25,8 arttırdı.

Ayrıca işgalin sonucunda NATO yeniden güçlenmeye başladı. NATO, Doğu Avrupa’ya doğru uzun süredir genişliyor. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Slovenya, Arnavutluk, Hırvatistan, Estonya, Letonya, Litvanya, Karadağ, Makedonya, hepsi eski Doğu Bloku ülkeleri iken NATO’ya katıldı. Savaşı bahane eden İsveç ve Finlandiya katılmak üzereler. Finlilerin yüzde 59’u ve İsveçlilerin yüzde 60’ı NATO’yu desteklediğini açıklıyor. Her iki ülkenin toplam 1300 km Rusya ile sınırı var. Bu da NATO’nun Rusya’yı çevrelemesi anlamına geliyor.

Bütün bu askeri desteğe rağmen tank, uçak ve füzeler verilmiyor. Bunun ana nedeni Avrupa’nın savaşın kendi sınırlarına gelmesini istememesidir. ABD ve İngiltere de savaşın uzamasını istiyorlar. Çünkü onların derdi Ukrayna halkı değil. Bu iki ülke Rusya’yı ekonomik ve askeri açıdan zayıflatmak istiyorlar. Ukrayna’nın savaşı kazanması kolay değil. Bu durum girişte işaret ettiğimiz savaşın uzaması ihtimalini destekliyor.

Solda Tartışmalar

Ukrayna’nın işgali üzerine tutumlar dünya sol hareketi de bölmüş durumda. Birinci Dünya Savaşı’nda İkinci Enternasyonal’in “vatan savunması” argümanı nedeniyle parçalanmış olduğu düşünüldüğünde, savaşlar konusundaki tutumların önemi daha fazla anlaşılır. O dönemde İkinci Enternasyonal partilerinin bir kısmı kendi emperyalizmlerinin yanında durmuşlardı. Bugün Bolşevik Parti benzeri güçlü devrimci partilerin yokluğu, İşçi Sovyetleri benzeri sınıfın taban örgütlenmelerinin bulunmayışı, burjuva önderliklerin gerici karakteri, savaş karşısında alınacak tutumlar konusunu daha karmaşık hale getiriyor. (Benzer bir zorluk Suriye iç savaşındaki tutumlarda da yaşanmıştı.)

Ukrayna’daki savaşın I. Dünya Savaşı’ndaki gibi emperyalistler arası klasik bir savaş olmaması, ama aynı zamanda klasik bir ulusal kurtuluş savaşı da olmaması işi daha çetrefilli hale getiriyor.

Sol hareket içersinde de temel ayrımlar mevcut. Kendi içlerinde farklılıklar olmakla beraber savaş karşısında üç ana tutum var. Birincisi “İşgale hayır” diyenler (LIT, UIT, RCIT, BS,Troçkist Fraksiyon, Anarşistlerin geniş bir kısmı vd). İkincisi, sadece “barış” diyen partiler (Podemos, Boyun eğmeyenler hareketi vb) ve Rus işgalini destekleyenler (Genel olarak stalinist komünist partiler, üçüncü dünyacılar,  bazı Gueveracı/gerillacı akımlar,  ulusalcı hareketler ve Troçkist akımdan Arjantin PO) 

Rusya’yı destekleyenler Ukrayna’nın arkasında NATO’nun olmasından dolayı anti-emperyalist bir tutum aldıklarını iddia ediyorlar. Bu kesimler Rusya ve Çin’i görece ileri görürken, Putin’in baskıcı rejimini ve onun yayılmacı karakterini görmezden geliyorlar.  NATO’ya karşı olmak bahanesine sığınarak, askeri ve yeraltı kaynakları ile güçlü, yayılmacı bir ülkenin, yarı sömürge bir ülkeyi işgal etmesini, halkını baskı altına almasını görmezden geliyorlar. Rusya; askeri gücü, yeraltı kaynakları ve kontrol ettiği ülkeler ile bölgesel bir güç ve emperyalist hiyerarşide yukarıya doğru ilerlemeye çalışıyor.

İşgale hayır diyenler arasında da iki eğilim var. Birincisi LIT ve UIT, RCIT, MAS (Arjantin) vd.  Bu akımlar Rusya’nın askeri yenilgisini ve Ukrayna halkının kendi kaderini tayin hakkını savunuyorlar. Örneğin LIT, “tüm destek Ukrayna halkına” verilmeli derken, önderliğin gerici karakteri ve NATO’nun rolü nedeniyle hükümetten ve emperyalizmden bağımsız bir işçi örgütlenmesini savunuyor. Haksız bir savaşta, mazlum Ukrayna halkının yanında olmak gerektiğini açıklıyor.

“İşgale hayır” diyenler arasındaki diğer eğilim, işgale karşı olmakla beraber milliyetçi Zelensky önderliği ve onun arkasındaki NATO’dan kaynaklı olarak bağımsız tutum almalıyız diyor. “İşgale hayır” diyorlar ancak Rus yenilgiciliği ve silah yardımını eleştiriyorlar. Bu tez, Ukrayna halkının işgale karşı nasıl direnebileceğini açıklayamıyor.

Proleteryanın Bağımsız Örgütlenmesi

Bu savaşta ezen ulus Rusya’dır. Rusya askeri ve yeraltı kaynakları ile bölgesel emperyal bir güçtür. Emperyalist hiyerarşinin altındadır ancak genişlemeye çalışmaktadır.  İşgal edilen Ukrayna ezilen ulustur.  Zelensky’nin emperyalizm yanlısı oligarkların temsilcisi olması bunu değiştirmez.

Emperyalist ABD ve AB ile Rus işgali arasına sıkışmış ekonomik ve siyasi açıdan tamamen bağımlı bir Ukrayna riski mevcuttur. Ekonomik krizden dolayı Ukrayna’nın her gün daha fazla Batı’ya bağımlı hale geliyor olması büyük bir tehdittir. Öte yandan Rusya hegemonyasında kalırsa aynı Belarus gibi bir kukla devlet haline gelir. Sonuç olarak eğer emekçi halklar öz örgütleriyle devreye girmezse savaşın kaderine emperyalistler karar verecekler.  

Bu karanlık çemberin dışına çıkmak için Rus “işgaline hayır” derken aynı zamanda proleteryanın bağımsız örgütlenmesini de savunmak gerekiyor. Troçki’nin Ukrayna konusundaki ana sloganı bağımsız sınıf partisidir. Bu slogan bugün de geçerlidir:

 “İster faşist, ister demokratik olsun, emperyalizme en ufak bir taviz yok! İster dinci-gerici, ister liberal-pasifist olsun, Ukraynalı milliyetçilere en ufak bir taviz yok! “Halk Cephesi’ne” hayır! Emekçilerin öncüsü olarak proleter partisinin tam bağımsızlığı!”

Lenin için, kendi kaderini tayin hakkını savunmak, ezen ülkenin proletaryasıyla ezilen ülkenin proletaryasının gönüllü kaynaşmasını aramanın ve bu yolla kendi burjuvazisinin milliyetçiliğine karşı savaşmanın tek yoluydu. İki cephede bir savaştı.  Yani sadece ulusal kurtuluş talebinin karşılanması değil, aynı zamanda ezen ülkenin işçi sınıfı ile boyun eğdirilenlerin ezilenleri arasındaki birlik arayışıydı. Lenin, kendi kaderini tayin hakkı ve ulusal savaşlar için verilen mücadeleyi, emperyalizme karşı mücadelenin bir parçası olarak ilerici olarak gördü.

Lenin, bu nedenle, her iki emperyalist tarafın “yenilgisini” ve emperyalistler arası savaşı bir iç savaşa (devrim) dönüştürmeyi önerdi. Buna karşılık, ulusal kurtuluş (emperyalist bir güce karşı ezilen, sömürge veya yarı-sömürge bir ülke) ile ilgili olarak ve askeri eylemi kimin başlattığına bakılmaksızın, Lenin bunu bir “adil savaş” olarak tanımladı ve devrimcilerin askeri kampta olması gerektiğini söyledi.

Ukrayna, tarihi boyunca olduğu gibi bugün de Batılı güçler ile Rusya arasındaki çatışmanın hedefi durumundadır.  Troçki’nin bahsettiği bağımsızlık, ancak Rusya’yı, NATO’yu ve tüm emperyalistleri ülkeden sınır dışı ederek mümkün. Ukrayna’nın bağımsızlık programı, dün olduğu gibi bugün de proleter devrimin programına doğrudan bağlıdır.  Bu sürekli devrimin programıdır. Ekim Devrimi’nde olduğu gibi, proleteryanın önderliği altında gerçek bağımsızlık sağlanabilir. Ukrayna ve Rus devletlerinin çıkarlarının reddi ve ulusal kurtuluş ile toplumsal kurtuluşu birleştiren bir mücadele ile mümkündür.  

Kuşkusuz toplumsal kurtuluşu savunuyor olmamız, Ukrayna halkının direnme hakkını ve kendi kaderini tayin hakkını reddetmek anlamına gelmez.  İşgale karşı durmadan, Ukrayna işçi sınıfını sosyalist programa kazanmamız mümkün değildir. Ezilen Ukrayna halkını milliyetçilere teslim edemeyiz. Ukrayna’da hem gerici Rus işgaline karşı durmak, aynı zamanda Ukrayna halkı için adil bir barışı savunmak, NATO’nun savaş yanlısı politikasına anti-emperyalist ve enternasyonalist bir perspektiften savaş açmak ve bölgede işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesini, öz örgütlerini ve devrimci önderliklerini inşa etmek gerekiyor.

Ukrayna’da;

Rus İşgaline Son!

Ukrayna Halkı İçin Adil Bir Barış!

NATO üyeliğine de, AB üyeliğine de Hayır!

Ukrayna’da tüm fabrikalar işçi denetiminde kamulaştırılmalı!

Yerel Halk Komiteleri üzerindeki baskılara son verilmeli!

Dış borç ödemelerine hayır!

Yolsuzluklara son!

Kaynaklar:

https://www.gazeteduvar.com.tr/savasin-birinci-yili-rusya-14-bini-askin-yaptirimla-karsi-karsiya-kaldi-haber-1605069

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/bir-haksiz-savasin-bir-yili-2055663

https://www.birgun.net/haber/putin-baslatti-abd-bitirecek-422710

https://tr.euronews.com/2023/01/10/batili-ulkeler-ukraynaya-ne-kadar-askeri-destekte-bulundu-hangi-silahlar-gonderildi

https://www.gazeteduvar.com.tr/ukrayna-savasi-bir-yilini-doldurdu-cin-de-topa-girdi-haber-1605628

https://www.gazeteduvar.com.tr/ukrayna-savasinin-birinci-yili-elde-var-barut-makale-1605125

https://kisadalga.net/yazar/ukrayna-askeri-endustriyel-kompleksin-savasi-mi_29511 https://www.marxists.org/archive/trotsky/

Yazar Hakkında