Emeklilik Savaşı: Fransa’da Devrim Öncesi Bir Ana Doğru

<strong>Emeklilik Savaşı: Fransa’da Devrim Öncesi Bir Ana Doğru</strong>

Juan Chingo Çeviri: Ali Egeli

Cumhurbaşkanı Macron’un, popüler olmayan bir emeklilik reform tasarısını geçirmek için 49.3. maddeyi kullanması, Fransız hükümetine karşı seferberliğin niteliğini değiştiren muazzam bir siyasi krize yol açtı.  Fransa’da sınıflar arasındaki güç dengesini değiştirebilecek bir “devrim öncesi ana” giriyoruz.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un emeklilik reformlarına yanıt olarak Fransa’da gelişen güçlü toplumsal hareket bir çıkmaza girdi.  Bu, sendikalar arası koalisyonun kararsızlığından ve hükümetle imkansız bir uzlaşma arayışından kaynaklanmaktadır.  Bu bağlamda, Macron’un Beşinci Cumhuriyet’in en otoriter aygıtlarından birini (Anayasanın ilk olarak 19 Mart’ta Révolution Permanente’de Fransızca olarak yayınlandı. 49.3. maddesi.) kullanarak gerçekleştirdiği Bonapartist saldırısı, rejimine karşı seferberlikleri canlandırmakla kalmadı, onları güçlendirdi ve karakterini değiştirdi.

Sendika liderlerinin övündüğü “barışçıl” ve “sorumluluk sahibi” hareketten çok uzak bir şekilde mücadele, daha önce grev ve gösterileri kontrol etmelerinin kısıtladığı yönde gelişiyor.  Şimdi Fransa’da sınıflar arasındaki güç dengesini değiştirebilecek bir “devrim öncesi ana” giriyoruz.

Krizde, Yönetmekten Aciz Bir Hükümet

Mevcut siyasi ve toplumsal krizin potansiyeli, bir yandan rejimin derin krizi çerçevesinde ani hükümet krizine, diğer yandan kitle hareketinin radikalleşmesine bağlı. Buradaki ilk belirleyici unsur Macron’un zayıflığı. Sadece halk desteğinden yoksun değil, aynı zamanda meclis içinde bir azınlığı temsil ediyor.

Macron’un Pazartesi günü kurtulduğu partiler arası güvensizlik oylamasının (gensoru önergesi) baş mimarı ve bağımsız merkezci milletvekili Charles de Courson, oylamadan önce şunları söyledi:

“Kesin olan şu ki, bu hükümet artık yönetemeyecek durumda. Cumhurbaşkanı’nın kararının tüm sonuçlarını değerlendirdiğinden emin değilim. Ülke giderek daha yönetilemez hale gelecek. Mevcut hükümetin acı içinde olduğunu düşünüyorum.  Başbakan değişikliğinden bahsediyoruz: bu bana açık görünüyor, ancak temel sorunu çözmeyecek. Ulusal Meclis’te, Senato’da ve sokaklarda çok kötü olacak.”

Bu durum, Fransız kapitalizminin derinleşen organik krizi bağlamında da gelişiyor.  Bonapartist Macron yönetimi, daha önce Fransa’nın siyasi istikrarını sağlayan krizlerle dolu iki partili sistem zemininde, emeklilik sistemine saldırarak egemen sınıfa bazı kazanımlar sağlamaya çalışmıştı.  Macron’un bunu demokratik bir şekilde yapamaması, yalnızca Beşinci Cumhuriyet’in başkanlık rejiminin temel rolünü zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda kurumsal çerçevede çözülmesi giderek zorlaşan bir kutuplaşmaya ve siyasi gerilime yol açar.

Büyüyen Hoşnutsuzluk ve Militanlık

“Devrim öncesi an”ın ikinci cephesi ve merkezi unsuru, proletaryanın geniş kesimlerinin radikalleşmesidir.  Son üç gündür ülkenin farklı yerlerinde sayısız gösteri ve eylemle sayısız isyan yaşanıyor.  Birçoğu kendiliğinden olurken, diğerleri işçilerin radikalleşmesine yanıt olarak yerel veya departman sendikaları tarafından çağrıldı.

Le Figaro’da yayınlanan “İktidar Kaosun Mekaniğini Nasıl Durdurmaya Çalışıyor” başlıklı bir makaleye göre bu protestolar, 2018’de Fransa’yı sallayan Sarı Yelekliler hareketinin protestolarına benziyor. “‘Bir virüs gibi yayılıyor, kamusal alanlar ve bazı araçlar zarar gördü’ diye belirten bir yetkili, bu düzensiz eylemlerde “hareket kontrolden çıkmaya başladığında “Sarı Yelekliler”in eylemleriyle büyük benzerlikler taşıyor, dedi”  Son birkaç günün gösterileri, bazı açılardan 2018 isyanlarına benzese de, önemli farklılıklar bulunuyor: Aynı şiddet düzeylerine ulaşmadılar ve en önemlisi, mevcut seferberlik proletaryanın farklı katmanlarını kapsıyor.

Banliyö ve yarı kırsal alanlarda yoğunlaşan 2018 ayaklanmasının aksine, burada hareket tüm ülkeye yayılıyor.  Dijon’daki CFDT üyesi sendikalıların hükümetin temsili kuklalarını yakma eyleminin de gösterdiği gibi, en reformist olanlar da dahil olmak üzere sendikaların tabanı bile etkileniyor (sendika genel sekreteri Laurent Berger tarafından bu eylem kınandı).  Marne milletvekili Charles de Courson’un dediği gibi: “Bugün sendikalar bize, eskiden dedikleri gibi ‘Askerlerini uzun süre ellerinde tutabileceklerinden’ emin olmadıklarını söylüyorlar.  Dün gece ilk patlamaları görmeye başladık.  Risk, sendikaların artık hareketi yönetemeyecek durumda olması.”

Yine de 2018’den temel farkı, Sarı Yelekliler hareketinin aksine bugünün protestolarının iş yerlerinde kök salmasıdır.  Sarı Yelekliler hareketi, esasen iş yerlerinin dışında yer almakla ücret ilişkisinin özüne meydan okumadı.  Buna karşılık, mevcut seferberlik, işçi hareketini geleneksel mücadele yöntemleri olan grev ve nöbetlerle doğrudan dahilini görüyor ve böylece bir dizi talep ve özlemi gündeme getiriyor.  Reformun reddedilmesinden yaşam ve çalışma koşullarının sorgulanmasına kadar, protestocular arasındaki tartışmalar neoliberal kapitalizmin derin mantığına karşı çıkıyor ve potansiyel olarak antikapitalist bir karakter geliştiriyor.

Enerji, petrokimya, liman ve daha az ölçüde demiryolu ve sağlık sektörlerinde bir dizi grev devam ederken, bu unsurlar yine bir kitlesel genel grev dinamiği olasılığını artırıyor.  Bu ihtimal, 7 Mart’tan sonra ortaya atılmıştı ancak ortaklaşa sendikaların kısıtlayıcı yaklaşımı nedeniyle gerçekleştirilememişti.  Dahası, Macron’un 49.3. maddeyi konuşlandırmasına tepki olarak, Fransa’nın en büyüğü olan Normandiya rafinerisindeki grevin radikalleştiğini ve grevcilerin tesisi kapatma kararı almasına yol açtığını gördük.  Ayrıca, Chatillon SNCF vagon bakım merkezindeki gibi, kanun dışı grevlerin ortaya çıkışının ilk işaretlerini de görüyoruz.

Grevlerdeki bu yaygınlaşma kısmen liderliğin zayıflığından kaynaklanıyor.  Cuma günü, Fransa’daki birkaç Amazon deposunda, patronlarla zorunlu yıllık sözleşme müzakerelerinin geliştirilmesine ve emeklilik reformuna karşı protesto eylemleri düzenlendi.  PSA grubuna bağlı birkaç araba fabrikasında, öfkeli sözleşmeli işçiler, patronların şirketin kârına bağlı ikramiyeleri kadrolu işçilere vermesine rağmen kendilerine vermeyi reddetmelerini protesto etmek için bir dizi iş bırakma eylemleri gerçekleştirdiler.  Bu durum patlama noktasına gelebilir ve bunun gibi mücadeleler önümüzdeki günlerde artabilir.

Başka cepheler de açılabilir.  Paris-Sorbonne Üniversitesi’nde doçent ve Le Figaro’daki siyasi ve parlamento değerlendirmelerinin baş editörü Arnaud Benedetti’nin altını çizdiği gibi:

“49.3’ün kabul edilebilirliği bir darbe aldı;  duyurulduğu günden bu yana Paris’te ve birçok taşra kentinde oluşan gösterilere tanık olduk.  Bu emeklilik reformu fazlasıyla gerici bir reform olabilir. İçinden geçtiğimiz bu çalkantılı bölgede asıl zorluk, yürütmenin üniversite ve liseli gençlerin toplu halde toplumsal harekete katılmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yapması olacaktır. Eğer bu gerçekleşirse, büyük bir krizin kıyısına yaklaşıyor olacağız…”

Baş Engel: Emek Hareketinin Önderliği

Bu siyasi ve toplumsal kriz karşısında sendika bürokrasileri, Macron rejimi ve Beşinci Cumhuriyet için son savunma hattı görevi görüyor.  Cumhurbaşkanı’nın gaddarlığı ve tabanın radikalleşmesi, sendikalar arası liderliği 23 Mart Perşembe günü yeni bir eylem günü çağrısı yapmaya zorlamış olsa da, siyasi krizden Macronizm’i yenmek için yararlanabilecek her türlü çağrıdan veba gibi kaçınıyor.

Sokak mücadelesinin ön saflarında yer alanlar Macron’a istifa çağrısında bulunurken, sendikalar mevcut hareketi sadece emeklilik reformunun geri çekilmesi talebiyle sınırlamaya devam ediyor.  Bu korkaklık, CFDT’nin genel sekreteri Marylise Léon tarafından açıkça dile getirildi: “Hafta başında seferberlik yapmak istemedik çünkü siyasi takvime girmiş olacaktık.”  Bu Pazartesi günü Ulusal Meclis’te görüşülecek ve oylanacak gensoru önergesi sorulduğunda, “Biz kendimiz bu konuda görüş almıyoruz.  Bizim gündemimiz hükümeti devirmek değil.  Gündemimiz reformdan geri çekilmedir.”  Son günlerde farklı televizyon platformlarında sorulan sorulara, CGT’nin liderleri de benzer bir tavır sergiledi.

Mücadeleyi siyasallaştırmanın reddi, hükümete ve Macron’a karşı saldırıya geçmenin mümkün olduğu bir zamanda hareketin gelişmesinin önünde bir engel.  “Macron istifa” ve “Beşinci Cumhuriyet Anayasası’nın yürürlükten kaldırılması” sloganları, işçilerin ve halk kitlelerinin iktidarı için mücadeleyi kolaylaştıracak radikal demokratik bir programın savunulmasıyla birlikte her zamankinden daha fazla gündemde.

Dolayısıyla, devrim öncesi “an”ın açıkça devrim öncesi hatta devrimci bir duruma dönüşmesinin önündeki en büyük engelin, işçi hareketinin muhafazakâr ve kurumsal önderliğinde yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Genel Grev için Eylem Komiteleri!

Bu çelişkinin üstesinden gelmek için, grevleri güçlendiren ve koordine eden, onlara bakış açıları ve zafere ulaşma kararlılığı veren alternatif bir işçi hareketinin liderlik kutbunu inşa etmek gerekiyor.  Bu, genel grevi inşa edecek eylemleri yaygınlaştırarak devrimci bir sıçrama yapabilmenin temel bir unsurdur.

Hareketin radikalleşmesindeki artışa rağmen, hala öz-örgütlenme organlarından yoksundur.  Bu eksiklik büyük ölçüde hareketin şimdiye kadar sendikalar arası birliğin kararları ve takvimiyle şekillenmiş olmasıyla açıklanabilir.  Hareket özerk ve bağımsız bir dinamik kazanırsa, sendikalar giderek daha az kontrole sahip olacak.

Bu durum yoğunlaşmaya devam ederse grevler, gösteriler, sokak çatışmaları ve isyanlar giderek daha kaçınılmaz hale gelecektir.  Left Voice’un Fransa’daki kardeş örgütü Révolution Permanente olarak, tüm bu gelişmeleri ve bir genel grev inşa etmek için bunları birleştirme mücadelesini destekliyoruz.  13 Mart Pazartesi günü durum tırmanmadan önce Paris’te Bourse du Travail’de gerçekleştirilen başarılı toplantının da gösterdiği gibi, öncüde belli bir yankı uyandırmaya başlayan Réseau Pour la Grève Générale’nin (Genel Grev Ağı) oluşum amacı budur.

Ağın 21 Mart’taki bir sonraki toplantısında militanlarının, kısmen mevcut mücadelenin farklı sıcak noktalarından grev yapan işçilerin de aralarında olduğu, genel grev için herkese açık eylem komiteleri oluşturulmasını yaygınlaştırmayı hedefleyen böyle bir perspektifi savunmak ve inşa etmek isteyen işçi hareketinin militanları ve akımları için açık olduğunu savunacağız.

Révolution Permanente ile, mücadele içindeki kesimlerin tabanda koordineli bir şekilde ortak bir siyasetle donatılacak demokratik bir temsilinin inşasında ilerleme ihtiyacını onaylıyoruz.  Gerçek bir genel greve gitmenin ve sendikalar arası sınıf uzlaşmasının ürkek siyasetine devrimci bir alternatif sunmanın tek yolu budur.  Önümüzdeki günlerin temel sorunu bu.

İlk olarak 19 Mart’ta Révolution Permanente’de Fransızca olarak yayınlandı.

Metnin İngilizcesi: https://www.leftvoice.org/battle-of-the-pensions-toward-a-pre-revolutionary-moment-in-france/

Yazar Hakkında