bir kitabın ardından aklımızda yer edenler; ‘Barbarları Beklerken-J.M.Coetzee’

bir kitabın ardından aklımızda yer edenler; ‘Barbarları Beklerken-J.M.Coetzee’

Kitleleri yönetmek için onları tehdit eden ortak bir düşman iyidir. Böyle bir düşman yoksa da yaratılabilir. En uygunu, en etkileyici olanı, en bilinmeyenidir hiç kuşkusuz. Bir yerlerden her an gelebilecek olan ve neye benzediği bile bilinmeyen o Barbarlar! “Bak, orada seni yok etmeye hazır bir düşman var. Seni ancak ben koruyabilirim, saldırırlarsa sadece ben kurtarabilirim,” der İmparatorluk. Güçlüdür güçlü olmasına, elinde yok etmek üzere tasarlanmış ne kadar araç varsa hepsi mevcuttur. Üstelik sadece araç değil, sorgusuz sualsiz öldürmek ya da zulmetmek üzere beslediği kalabalık bir insan sürüsüne de sahiptir. Lâkin yok etme gücünün büyüklüğünü hissettirebilmesi ve hâkimiyetini kitlelerin görüş alanında Demokles’in kılıcı gibi, bir o yana bir bu yana sürekli sallandırabilmesi için, dünyanın her yerinde ve her çağda o hayali düşmana ihtiyacı vardır İmparatorluğun.

Güce, güçlü olana hem hayrandır ve hem de ondan korkar insan evlâdı. Bu hep böyledir. Korkar korkmasına bunda tuhaf bir yan yok da, asıl acınılası ve itiraf edilmesi gereken, güç karşısındaki hayranlık duygusudur. İtiraf edilmesi gerekir, çünkü bu hayranlık çoğu zaman bilinçaltında yatar. Bu yüzden başa çıkılması daha zordur. Güç karşısındaki hayranlık…! Olan bitene bakıp da düşünmeye kalkışmak ne işe yarayacaktır ki? Onun için en iyisi kendi köşesinde oturup (yoksa sinip mi demeli), güçlü olanın kollarına sığınıp, onun kendisine verdikleriyle yetinip, Barbarlarla asla karşı karşıya gelmemek için duacı olmaktır.

Fakat roman bu ya; bir gün, halk bunu hiç istememesine rağmen, Barbar oldukları söylenenlerle tanışmak zorunda kalır. İmparatorluğun ordusu ayaklanmak üzere olduğu iddia edilen Barbarlardan bir bölümünü tutsak etmiş ve onları kasabanın meydanına taşımıştır. Kent meydanına getirilen esirler, bir çeşit gösteridir, halka karşı tehditkâr bir güç gösterisi.

Sancak taşıyıcısının atını, yolu açmak için ağır bir değneği savuran bir adam yürütüyor. Onun arkasından bir halatın ucunu tutan başka bir adam geliyor; halatın ucunda boyunlarından bağlanmış adamlar var, barbarlar, çırılçıplak, elleriyle yüzlerini tuhaf bir şekilde örtmüşler, sanki hepsinin dişleri ağrıyor. Bir an bu duruş, liderlerini ayaklarının ucuna basa basa, hevesle takip etmeleri beni şaşırtıyor, ta ki bir metal parıltısı görene ve durumu kavrayana dek. Her birinin delinmiş ellerinden ve yanaklarından sade bir metal ilmik geçiyor. Bu numarayı görmüş olan bir askerin, ‘Onları kuzu gibi yapıyor,’ dediğini anımsıyorum: ‘Hareketsiz durmaktan başka bir şey düşünmüyorlar.’ İçim bulanıyor.”

Fakat niyet her zaman amaçlanan sonucu vermeyebilir. Kentte yaşayan insanlar, bir yandan Barbarlarla yüz yüze gelir gelmesine, belki korku daha da büyür içlerinde ama diğer yandan imparatorluğun vahşi yöntemlerine de tanık olurlar. Olup biteni izleyen içlerinden birinin ya da en az birinin kafasında daha önce aklına gelmeyen sorular belirmeye başlar. O en az biri olmadan ve o en az birinin kafasındaki, en az bir soru oluşmadan değişimi tetikleyecek bir şey olacağı da yoktur zaten. “Aslında barbar kim?” Güçsüz ve ilkel koşullarda olsalar da barış içinde yaşamaya çalışan toplumlar mı yoksa daha fazlasına sahip olmak için bu güçsüz toplumları kan ve zulüm içinde bırakanlar mı? Bütün bunların peşinden son derece sade ve akıcı bir üslupla ilerleyen evrensel değerlere ve sorgulamalara sahip bir roman Barbarları Beklerken… Güney Afrikalı, Nobel ödüllü John Maxwell Coetzee’den…

Dünya’nın neresinde ve hangi zamanda olduğu belirsiz bir imparatorluğun en uzak köşesindeki bölgede görevli bir Sulh Hâkim’inin ağzından anlatılıyor yaşanan olaylar. Kitapta, hükmeden zulmeden ‘İmparatorluk’ diye tanımlanmış. Şimdilerde adı değişti tabii… Siz onun yerine adına diktatörlük koyun, kapitalizm koyun, emperyalizm koyun, hatta demokrasi bile koyabilirsiniz. Malûm, neyin, kimin demokrasisi diye ağır bir soru var, çoğu zaman cevaplamak için pek uğraşmadığımız.

Bilen bilir, İskenderiyeli Şair Konsantinos Kavafis’in aynı adlı bir şiiri vardır. Bilmeyenler için alıntılayalım:

BARBARLARI BEKLERKEN

Neyi bekliyoruz böyle toplanmış pazar yerine?

Bugün barbarlar geliyormuş buraya.

Neden hiç kıpırtı yok senatoda?

Senatörler neden yasa yapmadan oturuyorlar?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün.

Senatörler neden yasa yapsınlar?

Barbarlar geldi mi bir kez, yasaları onlar yapacaklar.

Neden öyle erken kalkmış imparatorumuz,

şehrin en büyük kapısında neden kurulmuş tahtına,

başında tacı, törene hazır?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün,

onların başbuğunu karşılamaya çıkmış imparatorumuz.

Bir de koca ferman hazırlatmış

ona rütbeler, unvanlar bağışlayan.

İki konsülümüzle yargıçlarımız neden böyle

işlemeli, kırmızı kaftanlar giyinip gelmişler?

Neden böyle yakut bilezikler, parlak,

görkemli zümrüt yüzükler takınmışlar?

Ellerinde neden böyle altın,

gümüş kakmalı asalar var?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün,

onların gözlerini kamaştırırmış böyle takılar.

Ünlü konuşmacılarımız nerde peki,

neden her zamanki gibi söylev çekmiyorlar?

Çünkü barbarlar geliyormuş bugün,

onlar pek aldırmazlarmış güzel sözlere.

Neden bu beklenmedik şaşkınlık, bu kargaşa?

(Nasıl da asıldı yüzü herkesin!)

Neden böyle hızla boşalıyor sokaklarla alanlar,

neden herkes dalgın dönüyor evine?

Çünkü hava karardı, barbarlar gelmedi.

ve sınır boyundan dönen habercilere göre,

barbarlar diye kimseler yokmuş artık.

Peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?

Bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza.”

İşin bize ilginç gelen yanı; şiir, romanın yazımından bir yüz yıl kadar önce kaleme alınmış olmasına rağmen, aynı adı taşıyor ve neredeyse romanın hülâsası diyebileceğimiz dizelere sahip. Tarihin derinliklerine dalıp, günümüze ulaşan metinleri karıştırmaya başlasak, yüz değil, bin değil, on bin yıl öncesinde de benzer cümleler görebileceğimizi biliyoruz. Gayet iyi biliyoruz ki; insan, ‘bu benim’ deyip, ardından bir adım daha ileriye giderek ya da geriye mi demeli ‘bu benim ama yetmez daha fazlasını istiyorum’ diye saldırmaya kalkıştığı zamanlardan bu yana yazılmaya başlanmış bir tarih bu. Mülkiyet… Mülkiyetin korunması için bulunmuş bin bir aşağılık yöntem ve işte bunlardan bir tanesi de hiç yoktan icat edilmiş o Barbarlar!

Son söz yine romandan:

“İmparatorluk kendini tarihte yaşamaya ve tarihe karşı komplo kurmaya mahkûm ediyor. İmparatorluğun saklı zihnini tek bir düşünce meşgul ediyor: nasıl sona ermeyeceği, nasıl ölmeyeceği, devrini nasıl uzatacağı. Gündüzleri düşmanlarını kovalıyor. Kurnaz ve acımasız, burnu hassas av köpeklerini her tarafa gönderiyor. Geceleri felaket görüntüleriyle besleniyor: Yağmalanan şehirlerle, tecavüze uğrayan halklarla, kemiklerden piramitlerle, kilometrelerce uzanan harabelerle. Çılgınca ama ölümcül bir sahne bu…”

Filiz Engin

Yazar Hakkında