EL YÜKSELTME..!

EL YÜKSELTME..!

Onlar sürekli aynı şeyleri söylemeseler biz de aynı şeyleri yazmayacağız! Ancak hemen her şey aynı minval üzerinden ilerlemeye devam ediyor.  Bu nedenle “kabak tadı verme” pahasına sık sık malum konu hakkında  yazmak zorunda kalıyoruz! Elbette yeni yeni şeyler de var.

RTE, Bursa Şehir Hastanesi ile İstanbul-İzmir Otoyolu’nun ortak açılış töreninde konuşmuş: “Afrin’e girdik. Cerablus’a da girdik. El Bab’a da girdik. Şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya ile de paylaştık. Amerika ile de paylaştık. Çünkü oralardan bize bu taciz atışları devam ettikçe bizim sessiz kalmamız mümkün değildir” 

“Başkan” kısa bir süre önce de, İstanbul’daki Milli Savunma Üniversitesi Harp Okulları Diploma Alma ve Sancak Devir Teslim Töreni’nde “Fırat’ın doğusunda 2-3 hafta içinde kendi belirlediğimiz şartlar dahilinde, kendi askerlerimizle fiilen bölgeyi oluşturmaya başlamazsak, varsın gerisini karşımızdakiler düşünsün. Fırat’ın doğusundaki tüm sınırlarımız boyunca kurulacak güvenli bölgeyle ilgili çok fazla zamanımız ve sabrımız yoktur” demişti.

Her zamankinden mi?

Bunlar O’nun ağzından pek çok defa duyduğumuz sözler. Gerçi bu defa 2-3  haftalık bir süre de veriyor ama, yine de işlerin sonuçta ABD ve Rusya’nın çizdiği sınırlar içinde cereyan edeceğini söyleyip “her zamanki terane!” deyip geçebiliriz. Ancak RTE, bu defa bir başka şey daha söylüyor; Batı’ya yönelik “Kapıları açarım ha!” şantajının da ötesine geçip “Birilerinin elinde nükleer başlıklı füze varken benim elimde olmasın bunu kabul edemem”diyor.

Bu, “Artık sabrımız kalmadı… Birkaç hafta içinde askerlerimiz bölgeyi kontrol etmezse, kendi harekât planımızı devreye sokacağız”ın ötesinde bir ifade, bir nevi “el yükseltme!” Ve elbette dünya yüzündeki diğer “nükleer” sorunlar düşünüldüğünde “şuyuuvukuundan beter” yani söylentisi gerçekleşmesinden daha kötü bir duruma işaret ediyor.  Yine de söyledikleri, Hazret’in mutat “şantaj” cümlelerinden biri olarak kabul edilebilir. Ancak bu sözlerin onun gibi “öngörülemez” bir şahsın ağzından çıkması, dünyada, özellikle de bölgede, birilerini alarma geçirebilir. İşin ciddiyet derecesi tartışılır olsa da, bu sözler mesela ABD ve bu gibi konularda hiç “şaka kaldırmayan” İsrail tarafından, en azından not edilecek, hatta muhtemel tehlikeler listesinin bir yerine eklenecektir. Özellikle İsrail gibi “erken müdahaleleri” ve “ön vuruşları” ile ünlü bir “komşunuz” varsa ve üstelik de bu komşu, S-400 füzelerinin Ankara’da nerelere konuşlandırıldığını takip edebilecek gözetleme imkânlarına ve de  gerektiğinde ABD’yi  ( gönülsüz olduğu bazı durumlarda bile)  harekete geçirme gücüne sahipse biraz dikkatli olmakta yarar var!

Birileri…

Giderek yükselen karşılıklı bir gerilim ortamında, işin ciddiye binmesi bir yana, sırf bizim “Reis”inağzından çıktığı için, tekinsiz birileri tarafından ciddiye alınması veya kullanılmak istenmesi durumunda bile dış politika üzerinden yeni bir “rejim sorunu” ile yüz yüze kalınabilir. Ondan sonra işimiz yoksa, “Türkiye’nin nükleer bir güç olmasını kıskanan dış güçler” ve RTE’nin “antiemperyalizmi” üzerine yeni hikâyeler dinleyip dururuz! Sağcılar bir yana soldan milliyetçilerimize de İran ve Kuzey Kore ile hayali nükleer ittifak planları yapmak düşer!

İktidardakiler “esnekliklerini”  büyük ölçüde kaybetmiş olsalar da, rejimi kurtarmak için her türlü “manevraya” hazırlar.  Ancak maceracılıklarını da  küçümsememekte fayda var. Bu defa da sonuçlarını tam olarak hesap etmeden “nükleer bir güç olma tehdidi (şantaj-heves?) ile “el yükseltiyorlar…”

Hakkı Yükselen

Yazar Hakkında