Kasa mı Pırlanta mı?

Kasa mı Pırlanta mı?

Devlet Ne İçin Var?

Diyelim ki, saklamanız gereken 100 bin lira değerinde pırlantanız var. Saklamak için kasa almaya karar verdiniz. İkinci el bir kasa buldunuz 3 bin liraya ve 3 bin liralık pırlantayı satarak kasayı aldınız. Koydunuz içine 97 bin liralık değerli taşı.  Taşlar artık çalınamaz, güvende. Nasıl olsa kasayı da daha sonra değerinden satabilirsiniz. Peki size sorsam, 100 bin liralık pırlantanın 80 bin liralık kısmını satıp kasa alır mısınız? “Olur mu öyle saçma şey!” dediğinizi duyar gibiyim, 20 bin liralık değerli taş için 80 bin liralık kasa, mantıksız, akıl dışı… Bir kasanın içindeki şey kasadan daha değerli olmalı, keza hırsız da kasayı değil, içindeki değerli şeyi çalmayı planlar.

Kasayı devlete içindeki pırlantayı da topluma benzetsek çok mu abartmış oluruz? Sonuçta toplumun sağlığı, güvenliği, eğitimi, yaşamsal ihtiyaçlarının tedariği, refahı vb. konularda görevlendirilmiş insanların bir araya geldiği bir kurumlar bütünü olan devlet, basit bir araçtır. Örneğimizdeki kasa gibi “ucuz” olması gereken bir araçtır. Eğer devlet toplumdan çok daha fazla gözetilmesi gereken, ondan daha değerli bir “şey” haline geldiyse ortada bir mantıksızlık, bir acayiplik vardır.

Dünyanın her neresine bakarsak bakalım gördüğümüz, bu akıl dışı durum.

Virüs yayıldı, tüm dünyada üretim süreçleri ve tedarik zincirleri bozuldu. İnsanlar, kimi zaman ailelerinin sağlığını, kimi zaman beslenme sorunlarını, kimi zaman borçlarını gündeme getirerek haklı olarak isyan ediyor. 

Ama en büyük isyan, emekçilerin canı pahasına onları üretime gönderen, emekçilerin ürettiği artı değerle doldurdukları kasalarını açmayan patronlara ve onların burjuva hükümetlerine karşı olmalı. Tarih, böylesi haksızlık ve zulümlere karşı örgütlenen geniş emekçi kitlelerin başlattığı devrim süreçleriyle yazılmıştır. Emekçiler şunu bilmelidir; bu devletlerin gelmişi de geçmişi de emektir, bu devletlerinduvarlarında içinde emekçilerin alın teri olmayan bir tek tuğla bile yoktur ve hiçbir emekçi ürettiği kasanın kendinden daha değerli olmasını istemez.

Bu noktada sorulacak bir soru var şu; Madem bu devletler emekçi düşmanı, emekçinin dostu olan bir devlete nasıl sahip oluruz? Bu soruyu derinlikli düşünmek zorundayız.

Ancak şunu biliyoruz; emeğin çıkarlarını uluslararası düzeydesavunan, üretim süreçlerini ulusal ve uluslararası çapta örgütleyen, dil/din/ulus ayrımı yaparak sınıfı bölen bütün unsurları içinden söküp atmış, güçlü ve birleşik bir sınıf örgütlülüğü varsa,  birileri bizi o 80 bin liralık kasayı almaya zorlayamaz!

Yaşasın 1 Mayıs

Yaşasın Devrim ve Sosyalizmv

Vedat Demir

Yazar Hakkında