Arap Ayaklanmalarından On Yıl Sonra Ürdün

Arap Ayaklanmalarından On Yıl Sonra Ürdün

Ürdün monarşisi, rejimin  içerisindeki yoğun çatışmayı, neoliberaller ve bürokratlar arasındaki, yönetmeyi başardı. Aynı zamanda aşırı sağcı dini kanatlardan, sözde sol güçlere kadar en zıt siyasi partileri evcilleştirmeyi başardı. Ancak bu monarşi, bugün gençlik oluşumlarının ve öğretmenler sendikasının öncülük edeceği yeni Arap Ayaklanması dalgalarından kaçınamaz.

2011 yılında Arap dünyası, “ekmek, özgürlük ve sosyal adalet” sloganı altında ayaklanmaların patladığı devrimci bir sürece tanık oldu. Ürdün’deki ayaklanmalar ile sadece yönetici sınıf ile işçi kitleleri arasındaki ana çelişkinin bir sonucu ortaya çıkmadı, aynı zamanda egemen sınıfın kendi içindeki ikincil bir çelişkiden de etkilendi.

1999’da başlayan özelleştirme sürecinden bu yana, eski yönetici sınıf (bürokratlar) çıkarlarının yeni aktörler (liberaller) tarafından tehdit edildiğini hissediyorlardı. Bu nedenle rejimin “eski koruyucuları”, kitleler arasında bir tür milliyetçi sosyalist doktrini yaymayı başardı. “Arap baharı” sırasında bu milliyetçi söylem, sosyal adalet arayan kitleleri motive ediyordu.

Rejim içindeki büyük güç, egemen sınıf içindeki bu ikincil çelişkinin geliştirebileceği tehlikeyi sezdi. Böylelikle ana güçler (saray ve istihbarat teşkilatı) bu bürokratların büyük çoğunluğunu, rejimin eski koruyucularını, yeni liberal projelere ve yaklaşımlara daha fazla dahil etmeyi başardı. Uyum sağlamayı başaramayanlar basitçe ötekileştirildi.

Sonuç olarak ve on yıllık Arap Ayaklanmalarından sonra, Ürdün egemen sınıfının beklenen yeni devrimci dalgalarla mücadele etmek için, kendi ikincil çatışmasını çözmeyi başardığı söylenebilir.

Tersine (ne yazık ki) işçi sınıfı aktörleri (2011’in devrimci ilk dalgası sırasında kurulmuş olan bağımsız sendikalar) hala önderliklerinde derin bir bölünme yaşıyorlar. Dahası, son on yılda neredeyse daha da bozuldu.

Sözde sol siyasi partiler daha iyi bir konumda değil. Ürdün komünist partisi, Al Wihda partisi (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin uzantısı) ve HASHD (Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi’nin uzantısı), son parlamento seçimlerine (Kasım-2020) “Solcu ve Milliyetçi siyasi partiler” ittifakı (Baasçılar dahil) ile katıldılar. Ürdün hükümeti, neredeyse mutlak oligarşinin bir nişanı olacak bir “parlamento” oluşturmak amacıyla bu katılım için mali yardım teklif etti. İroni şu ki, tüm bu partiler parlamentoda tek bir sandalye bile kazanamadı!

“Müslüman Kardeşler” de, rejimin planlarının ve aynı zamanda kendi içsel çelişkilerinin neden olduğu bölünmelerin hala etkisi altında. Üstelik “Arap Baharı”nın ilk yıllarında kitleler nezdinde edindikleri itibarlarını yitirdiler.

Bununla birlikte, yeni bir kitlesel güç son yıllarda kitleler üzerinde büyük bir etkiye sahip. Yani Ürdün hükümetinin yakın zamanda kapatmaya karar verdiği öğretmenler sendikası. Bu Birliğe ek olarak işsizlerin kurduğu yeni gençlik oluşumları da var. Bu oluşumlar, öğretmen sendikaları ve işçi sendikalarının en ilkeli aktörleri ile birlikte, bir merkezi önderlik bulunmasa da, kitleler üzerinde büyük bir etkiye sahip olmaya devam ediyor.

Ürdün’lü kitleler, yeni Arap Ayaklanma dalgalarının son gelişmelerinden kesinlikle etkilenecek. Yine de, beklenen kendiliğinden isyanlara önderlik edebilecek hiçbir siyasi güç yok (öğretmenler sendikası ve bazı işçi sendikalarının aktivistleri hariç). Yine de kitlelerin hareketi tahmin edilemez.

Tamer Khorma

Yazar Hakkında