enes, dilara, nail ve sosyalizm

enes, dilara, nail ve sosyalizm

Enes, Dilara, Nail. Bir genç intiharı, bir kadın cinayeti, bir göçmen cinayeti. Aynı gün, 11 Ocak 2022’de, aynı coğrafyada.

Böyle bir günde sosyalistler ne demeli? Bizler günlük mücadelemizde, propaganda ve ajitasyonlarımızda kapitalizmin çürümüşlüğünü teşhir ederiz. Buradaki amaç korkutma, sindirme ya da ezberi tekrarlama değil işçi sınıfının kendi sorunları ile kapitalizm arasındaki bağları kurmasını yani sınıf bilincine sahip olmasını sağlamak, böylece kendi örgütünün saflarında özel mülkiyet ve emek sömürüsüne dayalı bu adi sistemi parçalamasına yöneltmektir.

Peki çürümüşlüğün bugünkü gibi patlayıp taştığı, sosyalist mücadeleden en uzak emekçilerin bile ajite olduğu bir günde teşhir yeterli midir? Bilinç kendiliğinden edinilmiş midir yoksa? Enes, Dilara ve Nail için, insanlığın topyekûn kurtuluşu için inşa edeceğimiz dünyanın uzağındayken, teorinin (“Marksist” bile olsa!) yavanlığından, rakamların sahte tarafsızlığından, uzmanların burjuva etiğinden uzak bir yaklaşım nasıl geliştirilebilir? Enes için üzülen bir emekçinin Nail’in katledilmesine de aynı öfkeyle tepki vermesi nasıl mümkün olabilir? Ya da gündelik hayatın ağır sorunları ve derin bir kriz yumağı ile her gün tekrar ve tekrar başa çıkmak zorunda kalan bir emekçi, böyle bir günün ertesinde, ekmeği için zifiri karanlıkta yollara düşecekken mücadele edecek gücü nereden bulabilir?

Sosyalistler bu üç insanın ölümü ile kapitalizm arasındaki bağı kurabilirler fakat böyle bir günde, hele ki böylesine kısıtlı mecralarda öfkenin doğrudan sınıf bilincine evirilmesi mümkün değil. Öyle ki Türkiye toplumunun büyük kısmı kendi gündemini denk gelebildiyse sosyal medyadan öğreniyor. Çok daha büyük bir kısmı ise belki de hiç haberdar olamıyor ya da yanlış, eksik, deforme başlıklarla yetiniyor. Böyle sınırlı, parçalı ve anlık akışlar içindeyse meselelere dair bir bütünlük kurmak, olayları Kılıçdaroğlu’nun söyleyip söylemediğinden çıkararak Marksist bir metotla ele almak zorlaşıyor. Din ve aile baskısı altında bunalan gencin intiharı, genç bir kadının en yakınındaki erkeklerden biri tarafından, ihbarlarına rağmen öldürülmesi ile göçmen bir gencin günlerdir süren cadı avı devamında evinde bıçaklanması arasındaki bağı bütünlüklü olarak işçi ve emekçilere anlatabilmek önümüzde duran zor ve acil görevlerden bir tanesi.

Bunun için ne yazık ki hiçbirimizin elinde hazır formüller, reçeteler yok. Ama bir başlangıç olarak bu çürümüşlüğün karşısında tek çare olan sosyalizmden utanmamak, sosyalizmi gerçek bir kurtuluş programı olarak işçi hareketinden tecrit etmemek gerekiyor. Lenin’in dediği gibi[1] görevimiz “işçi sınıfı hareketine ayrı ayrı aşamalarında, pasif bir şekilde hizmet etmek değil, fakat bir bütün olarak hareketin çıkarlarını temsil etmek, bu harekete en asli hedefini ve politik görevlerini göstermek ve onun politik ve ideolojik bağımsızlığını korumaktır. Aksi halde işçi sınıfı hareketi, küçülecek ve kaçınılmaz bir şekilde burjuvalaşacaktır. İşçi sınıfı sadece ekonomik mücadele yürütürse politik bağımsızlığını yitirerek diğer partilerin kuyruğu haline gelir ve o büyük ilkeye ihanet eder: ‘İşçi sınıflarının kurtuluşu, işçi sınıflarının kendileri tarafından kazanılmalıdır[2].’”

Aslı Sevim


[1] Lenin, Kitle İçinde Parti Çalışması, Ekim Yayınları, Aralık 1989.

[2] Lenin burada, Marx tarafından yazılan Enternasyonal İşçi Birliği’nin Ana Tüzüğü’nün baş önerisini aktarmaktadır. (Bk. Marx ve Engels, Seçme Eserler, CIIt 1, Moskova 1962, s. 386).

Yazar Hakkında