PATRİOT FRONT’UN YÜKSELİŞİ ABD KAPİTALİZMİNİN TOPLUMSAL KRİZİNİ YANSITIYOR

<strong>PATRİOT FRONT’UN YÜKSELİŞİ ABD KAPİTALİZMİNİN TOPLUMSAL KRİZİNİ YANSITIYOR</strong>

Yazar: Erwin Freed Çeviri: Can Gürola

Patriot Front (Vatansever/Yurtsever Cephe), 2017’de Charlottesville’deki faşist Unite the Right (Sağı Birleştir) mitingine katılan daha önde gelen örgütlere karşı tepkiden sonra kurulan ve beyazların üstünlüğünü savunan bir örgüttür.

Yüzlerce üyeye sahip olduklarını iddia ediyorlar ve fitness eğitimi, propaganda ve diğer kamu ve özel faaliyetler dahil olmak üzere düzenli “eylemlere” katılıyorlar. “Programları” Amerikan devletini ortak ulusal ve ırksal kimlik temelinde “yeniden kuran”, beyaz adamların önderlik ettiği faşist bir devrim aracılığıyla ABD’nin “yenilenmesi”dir. Gerçekteki amaçları, ABD emperyalizminin tüm en kötü eğilimlerini derinleştirmek ve işçi hareketinin militan kanadını ezmektir.

Patriot Front (Vatansever Cephe) sokaklara iniyor

Pandeminin başlamasından bu yana gelişen süreçte, ülke çapında faşist ve aşırı sağ seferberliklerde ve faaliyetlerde bir artış görüldü. Özellikle Patriot Front giderek daha görünür hale geldi. Proud Boys veya Oathkeepers gibi gruplardan daha az erişilebirliğe sahip olarak yelpazenin daha küçük ucunda yer alsalar da, özellikle Kuzeydoğu’da düzenli faaliyetlerini sürdürdüler.

Web sitelerine göre Patriot Front üyeleri, Eylül ve Ekim aylarında “günde ortalama 25 olmak üzere toplam 1515 eylem” gerçekleştirdi. “Protestolardan” “yürüyüşlere” kadar her şeyi eylem olarak saydıklarından ve rakamlar muhtemelen şişirildiğinden, bunun tam anlamı belirsiz, ancak her iki durumda da bu, açıkça faşist bir örgütün kamusal faaliyetlerinde rahatsız edici bir tırmanış anlamına gelir. Patriot Front, “alt-right” (neo-faşist hareketler-alternatif sağ) çevrede, açıkça faşist imgeleri benimsemeleri, şiddetli anti-komünizmi teşvik etmeleri ve “Amerikan İşçileri”ne saygı duymaları nedeniyle bir noktada dikkate değerdir. Logolarının çoğu versiyonu, genellikle daha yaygın ABD “vatansever” ikonografisiyle birlikte klasik bir fasces (faşizm) sembolü içerir; Buğday hamurlarında ve pankartlarında düzenli bir slogan “Kızıl Olmaktansa Ölmek Daha İyidir” ve son zamanlarda çim tabelalarında “Amerikan İşçiliğini Savun” ifadesini kullanmaya başlamış görünüyorlar.

Yazdan beri Patriot Front, niyetlendikleri ve gerçekleştirdikleri şiddet eylemleriyle haberlerde yer alıyor. Üyeler, Haziran ayında bir Idaho onur yürüyüşüne saldırmaya çalıştı. Nihayetinde bu, silahlarla dolu bir U-Haul’da geçit törenine giderken yakalanan 31 faşistin kamuoyuna açıklanan tutuklanmasıyla sona erdi. 2 Temmuz’da örgüt, varlıklarını ilan etmek ve şehirdeki topluluğu tehdit etmeye çalışmak için Boston’da 100 kişilik bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bu yürüyüş, Siyah aktivist ve sanatçı Charles Murrell’e yönelik bir saldırıyla sona erdi. Aktivist raporlarına göre, eski Patriot Front üyesi ve Milliyetçi Sosyal Kulüp-131’in şu anki lideri Christopher Hood da Boston gösterisinde hazır bulundu. Workers Voice (İşçilerin Sesi) daha önce NSC-131’in Rhode Island’daki faaliyetleri hakkında bir haber yapmıştı; burada bir aktivist mekanı ve topluluk kütüphanesi olan Red Ink’te “Komünist Manifesto”nun okunmasını taciz etmek için Nazi propagandasını kullandılar.

Üye tutuklamaları sonucu yaşadıkları aksaklıklara ve bu olayların ardından başlatılan yasal incelemeye rağmen, yaklaşık 60 Patriot Front üyesi ve/veya destekçisi 3 Eylül İşçi Bayramı’nda Indianapolis’te gösteri yaptı. Davulcular, sütunlar ve metal kalkanlarla askeri bir tarzda yürüyen grup, her yıl binlerce farklı katılımcının görüldüğü işçi sınıfının yıllık kutlaması olan Indy Laborfest’in yanından geçti. Bu, hazırlıksız sokak kavgalarını kışkırtmak ve işçileri sindirmek için yaygın bir taktiktir.

CHICAGO, (Photo by Kamil Krzaczynski/Getty Images)

6 Ocak isyanları ve ardından gelen hukuk savaşlarının ardından daha büyük örgütlerin karşı karşıya kaldığı kötü şöhretin ardından, Patriot Front gibi örgütler, radikalleşen faşistlere alternatif olmaya hazırlanıyor. Patriot Front’un yönetici sınıfın bazı kesimleriyle derin bağları olan bir sonraki büyük ulusal faşist örgüt haline gelmesi pek olası olmasa da, neo-faşist hareketin faaliyetleri ve ideolojileri için önemli bir örnek teşkil ediyor.

Faşizmin sosyal tabanı ve ABD’nin krizi

Faşizm, kapitalizm içinde emekçilerin temel haklarının ve örgütlerinin tamamen yok edilmesine yönelik bir eğilimdir. Egemen sınıf, gericilik zamanlarında faşist örgütlerden yararlanabilmek için onların normal zamanlarda temel düzeyde örgütsel varlığına ve sürekliliğine izin verir. Faşist gruplar, sınıf ayrımlarını göz önünden kaldıran ve kapitalizmin kriz eğilimlerinin suçunu göçmenlere, Yahudilere, beyaz olmayanlara, engellilere, queer insanlara, sosyalistlere ve diğer ezilen ve azınlık gruplara yükleyen bir “ulusal canlanma” programı geliştirir.

İdeolojik olarak faşizm, orta sınıfların istikrarsız durumunu yansıtır. Bir yandan, üretimle ilgili konumlarından dolayı, toplumun profesyonel (beyaz yakalı), esnaf vb. kesimleri istikrar için güçlü umutlara sahipler. Öte yandan, kapitalizm temelde istikrarsız bir sistemdir ve en zengin bir avuç milyarder dışında herkesin yaşam koşullarını daha yabancılaşmış ve sürekli olarak tam bir yoksullaşma tehdidi altına sokar. Amerika Birleşik Devletleri’nde sağlıktan, küçük işletmelerden ve kişisel borçlardan kaynaklanan büyük daralmalar var; Hızla artan haciz ve evsizlik oranları ve enflasyon insanların biriktirebildikleri tasarrufları yiyip bitiriyor. Büyük toprak sahipleri ve şirketler, küçük burjuvazinin geleneksel kesimlerini yutuyor.

İşçi sınıfı ve ezilen halk, kapitalizmin dünya krizlerinin etkilerini hissediyor. Sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda politik olarak da işçiler -özellikle marjinal topluluklardan gelenler- yönetici sınıf tarafından sıkıştırılıyor. LGBTQIA+ bireylere, göçmenlere, toplumsal yeniden üretime ve temel demokratik haklara yönelik artan baskı, beraberinde polisin yetkilerinin genişletilmesi için iki partinin desteğini ve bununla birlikte polis şiddetini getiriyor. Dünya çapında tarihi bir salgının ortasında, 2020’de on milyonlarca insan ırksal adalet ve polis vahşetine son verilmesi talebiyle neredeyse eşi benzeri görülmemiş bir ayaklanma için sokaklara döküldü.

Faşist gruplar, polisin bazen zımni bazen de açık desteğiyle gerçek kurtuluş mücadelelerine karşı doğrudan örgütleniyorlar. Örneğin, 17 Ekim’de Patriot Front’un Missouri şubesi, grubun Telegram kanalında, “Missouri, Kansas City’de kürtaj yanlısı bir pankartı indiren” üyeleri gururla gösteren fotoğraflar yayınladı.

Kendilerini işçi örgütlerine “radikal” bir sağcı alternatif olarak konumlandırmaya ve “özgürlük” için beyaz-milliyetçi bir hareket geliştirmeye çalışan Patriot Front, solun karşılıklı yardımlaşma çabalarına paralel olarak “topluluk oluşturma” faaliyetleri yürütüyor. Örneğin, ağırlıklı olarak beyazların çoğunlukta olduğu topluluklarda gıda yardımları ve afete karşı dayanışma çabaları yürütmeye ve bunları duyurmaya çalışıyorlar.

Bir manifesto ve sahte tarih

Daniel Guerin, “Faşizm ve Büyük Sermaye” adlı metninde şuna dikkat çekmişti: “Küçük burjuvazi ekonomik olarak bağımlı ve politik olarak atomize durumdadır. Bu nedenle bağımsız bir politika yürütemez. Kendisine güven veren bir “lider”e ihtiyacı vardır. Bu bireysel ya da kolektif liderlik, yani bir şahsiyet ya da parti, ona temel sınıflardan biri ya da diğeri tarafından -ya büyük burjuvazi ya da proletarya- verilebilir. Faşizm dağınık kitleleri birleştirir ve silahlandırır. İnsan tozundan muharebe müfrezeleri düzenler. Böylece küçük burjuvaziye bağımsız bir güç olduğu yanılsamasını verir. Gerçekten devlete hükmedeceğini hayal etmeye başlar. Bu yanılsamaların ve umutların küçük burjuvazinin başını döndürmesine şaşmamalı!”

Grup, “Manifesto” başlıklı bir metinde temel fikirlerini ortaya koymaya çalışıyor. Faşist “doktrinde” yaygın olan bir tarzda, “Manifesto” kendi kendine hizmet eden, günümüzün toplumsal hastalıklarının “demokrasinin başarısızlığının” ve Amerikan ulus devleti üzerindeki “yabancı etki”nin bir ürünü olduğunu iddia eden çelişkili ve idealist mitlerle dolu.

Faşist ideoloji, iddia edilen ırksal, tarihsel ve manevi özelliklerin bir kombinasyonuna dayalı olarak, nüfusun bir bölümünü insanüstü bir statüye yükseltmek ve ortak bir kimlik vermek anlamına gelen belirli bir demagoji biçimine dayanmaktadır. Bu formülasyonların amacı, toplumdaki ana antagonizmayı sermaye ile emek arasındaki mücadeleden, egemen ırksal grubun bölgesel ve siyasi etkisini sürdürmeye ve genişletmeye kaydırmaktır.

“Manifesto” şöyle iddia ediyor: “Kolomb öncesi atalarımız Avrupa’daki evlerini terk ettiklerinde vahşi bir kıta buldular. Çeşitli amaçlara sahiptiler, ancak sınırdaki zorlu yaşama ve Amerika’nın henüz medeniyetin dokunmadığı tuhaf ve keşfedilmemiş bölgelerindeki ortak düşmana karşı, Amerikalılar olarak ortak bir amaç ve ortak bir kimlik buldular. Avrupa’nın çeşitli milletlerinden ve kültürlerinden yeni bir millet fetih ateşiyle dövüldü. E Pluribus Unum (Çokluktan Birliğe), insanlarımızı Amerikalılar olarak pan-Avrupa kimlikleriyle birbirine bağlayan yeni inançtı. Amerikalı olmak, fatihlerin, öncülerin, vizyonerlerin ve kaşiflerin soyundan gelmektir. Bu eşsiz kimlik bize atalarımız tarafından verildi ve bu ulusal ruh, kanımızda sımsıkı kök salmaya devam ediyor.”

Bu açıklamayı irdeleyecek olursak, Patriot Front böylece onların “Amerikan Ulusu” anlayışının, “medeniyetin henüz dokunmadığı” sınırın fethi yoluyla ortak bir kimlik geliştiren bir pan-Avrupa yerleşimci ittifakı olduğunu iddia ediyor. Tabii ki, Amerika Birleşik Devletleri olacak yerin beyazlar tarafından devralınması böyle olmadı. Bunun yerine, bu bir dizi yalanla, Amerikan Kızılderilileri ve yerleşimciler arasında var olan ortak kültürlerin yok edilmesiyle ve filizlenmekte olan ABD yönetici sınıfı tarafından yapılan büyük toprak spekülasyonlarıyla başarıldı. Bir bütün olarak ezen ulus fikri şöyle dursun, yönetici sınıf tarafından hiçbir noktada birleşik bir ulus inşası veya ulusal kimlik vizyonu yoktu.

Gerçekte, ABD milliyetçiliği projesi, uluslararası işçi sınıfının geniş kesimlerinin sömürüsünün bir avuç şirket ve onların büyük hissedarları yararına genişletilmesini meşrulaştırma projesidir. Bu her zaman işçilerin, çiftçilerin ve hatta küçük işletme sahiplerinin zararına olmuştur.

Sahte anti-kapitalizm

Faşist gruplar, toplumdaki sınıf ayrımlarını, nihayetinde inkar etmek için de olsa, bir dereceye kadar tanıma ihtiyacını anlıyorlar. Bu, işçi sınıfının bir sınıf olarak birliğini kırma ve temelde büyük sermaye tarafından yönetilen faşist harekete bir kesimi tabi kılma girişimi de dahil olmak üzere birçok işleve hizmet ediyor.

Daniel Guerin’in “Faşizm ve Büyük Sermaye” adlı kitabında açıkladığı gibi, “Orta sınıfların büyük burjuvaziye karşı muhalefeti, işçi sınıfınınkinden keskin bir şekilde farklıdır. Orta sınıflar, büyük burjuvazinin bir sınıf olarak tasfiye edilmesini istemiyor. Tam tersine, kendileri büyük burjuva olmak istiyorlar. Faşizm, kendisinin burjuva karşıtı olduğunu ilan ettiğinde ve büyük burjuvazinin “yozlaşmasını” kınadığında, mevcut toplumsal düzene saldırmak gibi bir niyeti yoktur; daha ziyade taze kan, pleb kanı enjekte ederek bu düzeni canlandırmak istiyor. Böylece orta sınıfları pohpohlarken, aynı zamanda kitleleri sınıf mücadelesinden ve proleter sosyalizmden uzaklaştırıyor.”

Patriot Front Manifestosu bu geleneği şu sözlerle sürdürüyor: “Mevcut plütokrasi Amerikalıların emeklerini ulus dışındaki kitlelere yollarken, ulus uygarlığın ince cilasının solmaya başladığını görecek. … Amerika, kendisini güçlü kılan ahlaki temellerden yoksun, kanayan bir ceset. Modernliğin Amerika’sı, doların kullanıldığı bir ekonomik bölgeden biraz daha fazlasıdır. Uluslararasılaşan göç nedeniyle birleşik bir kültür artık mevcut değil. … Devlet, kendisini sürekli büyüyen bir asalak kural ve düzenleme yığını üzerine yerleştirdi. Bürokrasi tarafından kırılma noktasına kadar şişirilmiş, herhangi bir sorunu çözmek için yapılan her eylem, yalnızca kaçınılmaz olanı geciktirmek için yapılır. Mevcut sistemle ilgili hiçbir şey sürdürülebilir değil.

Burada, bürokrasiden önceki hayali bir zamana seslenen, biraz kapalı bir ekonomik deregülasyon (kuralsızlaştırma) çağrısı görüyoruz. İronik bir şekilde, yazı boyunca özel takdir ve alıntılar için vurgulanan adamların neredeyse tamamı, kendi zamanlarında bürokrattı. Bu bölümün anlamı, bir yandan üretimi yöneten bir “plütokrasi” ve “asalak kurallar” olduğunu kabul etmek, diğer yandan bunların temel sorununun “birleşik bir düzen” üzerinde olumsuz kültürel etkiye sahip olduğunu ve ulus dışı kitleleri teşvik ettiğini söylemektir. Bunun anlamı, gerçek “Vatanseverler”in önderliği altında yeniden canlanan bir Amerikan kapitalizminin “bürokrasiyi” (işçiler için güvenlik önlemleri, barınma ve ilaç için devlet sübvansiyonları vb.) yerle bir edeceği ve göçmenlerin ve ulusal azınlıkların temel haklarını reddedeceğidir.

2020’den bu yana mitinglere katılımla ilgili bir dizi açıklamada, kalıcı “plütokrat karşıtı” duygu tekrar tekrar ortaya çıkıyor. Bütün bunlar “uluslararası” sermayeye ve egemen sınıfın “Amerikan” ruhunu ve kimliğini kaybetmesine dayanmaktadır.

Salt Lake City’de Haziran 2021’de yapılan bir yürüyüşün ardından yapılan bir açıklama, Amerikan ruhunun “duraklamasını” şu duruma neden olmakla suçluyor: “Bir adamın işinin artık bir anlamı veya bir sebeple bağlantısı yok. Bunun yerine, modern emeği yönlendiren, sermayenin gücüne alaycı bir boyun eğmedir.” Açıklama daha da ileri giderek, “Bir zamanlar hayatın işleyişinde fırsat, macera ve fetih varken, şimdi geriye sadece hastalık ve açlığı kapıdan sadece birkaç santim uzakta tutmak için anlamsız bir çaba kalıyor” iddiasında bulunuyor.

Temmuz 2020’de Patriot Front ve diğer sağcı gruplar, Federal Rezerv şubelerinde gösteriler yaparak doğrudan “mali tiranlığın” peşine düştü. Bu insanlar için FED’in sorunu, işçi sınıfının ve küçük burjuvazinin çıkarlarını en büyük kapitalistlerin diktalarına tabi kılması değil, daha ziyade “Amerika’nın [beyaz] oğullarını [olarak] milyarderlerin batık kredileri altında birbirine düşürerek ulusal egemenliğe ve kolektif özgürlüğe saldırmasıdır.”

Birlikte ele alındığında, bu ifadeler, kapitalizmin sorunlarının aslında “uluslararası finansa” tabi kılınan Amerikan ulusunun “fetih ruhunun” çöküşünden kaynaklandığı bir tablo çiziyor. Sorun, işçilerin kapitalistler tarafından düzene içkin sınıfsal sömürüsü değil, beyaz küçük burjuvazinin -sürekli fethe dayalı- ulusal duyarlılığını zehirleyen açgözlü “plütokratlar” tarafından dayatılan çok ırklı bir toplumun “tiranlığı”dır.

Peki program?

Orta sınıf tabanının oportünizmi nedeniyle, “sosyalizmden farklı olarak, faşizmin kesin ve tutarlı bir doktrini yoktur ve olamaz” (“Faşizm ve Büyük Sermaye”).

Patriot Front’un ideolojisi, Amerika Birleşik Devletleri’nin mevcut liderliğini, “dış etkilere” ve ve ulusun yozlaşmasına karşı mücadele ederek konumlarını elde edecek beyaz orta sınıflardan oluşan yeni bir kadroyla değiştirecek ulusal yeniden doğuş “vizyonuna” dayanmaktadır.

Bu “vizyonun” anlamı kasıtlı olarak belirsiz bırakılmıştır. PF, “vizyonlarını” siyasetin karşısına koyacak kadar ileri giderek, “Siyaset bu ulusun yok edilmesinde büyük rol oynadı ve bizi kurtaracak olan siyaset olmayacak. Bizi yöneten Devlet, benzeri görülmemiş bir yolsuzlukla sarsılan ve kendini yiyip bitiren bir ulusu kurtarmak için gerekli olan değişime tamamen direniyor.”

Bunun nedeni, farklı noktalarda parça parça ve gönülsüzce farklı ve hatta çelişkili siyasi pozisyonlara uyum sağlayabilmeleridir. Mantıksal tutarlılık veya tarihsel doğruluk, Patriot Front’un “vizyonunun” önemli bir parçası değildir. Örgüt, “aile, ırk ve topluluğu” tarihsel, değişen ve geçici sosyal biçimler yerine insanlık durumunun doğal ve ebedi yönleri olarak tanımlar.

Nihayetinde Patriot Front’un programının hedefi, “Milletin” düşmanlarına, en açık biçimde komünistlere, göçmenlere, Siyahlara ve diğer ırksal ve etnik azınlıklara karşı mücadele çağrısıdır.

Faşizme karşı mücadele

Patriot Front ve diğer faşist, neo-Nazi ve aşırı sağ grupların habis varlığı ve artan cesareti, ABD kapitalizmini delip geçen derin toplumsal krizlerin bir yansımasıdır. Faşizmin de parçası olduğu kapitalizmin ekonomik ve siyasi krizlerini hem sağ tehlikeyi ezebilecek hem de çözebilecek tek güç örgütlü işçi sınıfıdır.

İşçiler Siyahların özgürlüğü için ve polis şiddetine karşı 2020’deki kitlesel ayaklanmalardan ilham alarak patronlara karşı yeniden canlanmış bir yoğunlukla mücadelelere öncülük ediyor. Buna tepki olarak aynı zamanda yönetici sınıf demokratik hakları geri almak için giderek daha sert önlemler alıyor; kadınların, queerlerin ve diğer marjinalize edilmiş insanların güvenliğini tehdit eden Proud Boys ve Three Percenters gibi gruplara giderek daha fazla açık destek veriyorlar.

Devrimci sosyalistlerin, patronlara karşı işçi sınıfının mücadelelerini ve seferberliklerini birleştirip bu zeminde önderliği alırken faşistleri de her fırsatta tecrit etmek ve dağıtmak için birleşik cepheleri kullanma gibi önemli bir görevi var. Bu ancak faşizme karşı olumsuz bir programla değil, aynı zamanda sosyalizm için olumlu, işçi sınıfının iktidarı alarak kapitalizmin çeşitli sorunlarını nasıl çözebileceğini gösterdiği ve oraya ulaşmak için toplumsal hareketler inşa etmenin bir yol haritasını sergilediği bir programla olabilir.

Yazar Hakkında