SEÇİMLERE AZ KALA

SEÇİMLERE AZ KALA

Hakkı Yükselen

Seçimlere çok az kaldı. Heyecan had safhada. Ancak bu sadece seçimlerin sayısal sonuçlarıyla sınırlı bir duygu yoğunlaşması değil. Endişe yönü ağır basıyor: Hem Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediği konusunda, hem de seçim sürecinde yaşanabileceklerle ilgili olarak. Duyumlar, iddialar, bilgiler, demeçler, dokundurmalar, muhalefet kaynaklı uyarılar ve iktidar kaynaklı tehditler bu endişeleri güçlendirecek nitelikte.

Söz konusu endişelerin elbette bir yorum, hatta senaryo (Tabii, felâket senaryosu) boyutu var, ancak bütün bunlar boşlukta ortaya çıkmış değil. Aksine hepsinin maddi temelleri, yaşanmış örnekleri, ülkenin yakın tarihi hatırlandığında, tabiri caizse “olurları” var. Neticede bir Danimarka veya Norveç değiliz! Bu ülkenin 60’lı, 70’li, 90’lı yıllarını falan geçelim, iyice yakınlara gelip 2015’teki iki seçim arası dönemde yaşananları, 2016’nın 15 Temmuzunu, sonra 2017 referandumu ve 2018 seçimlerindeki hile ve kanunsuzlukları, 2019’daki İstanbul yerel seçimlerinde olup bitenleri, Kılıçdaroğlu’na göz göre göre geri adım attıran “sokaktaki silahlı adamları” hatırlayalım.

İktidar sözcülerinin ağızlarından çıkanları sadece seçim heyecanı, politikanın gereği veya kaybetme korkusuyla edilmiş haddini aşan “talihsiz” sözler olarak değerlendirmek mümkün mü? Uzun vadeli birtakım iktidar hesapları olduğu bilinen İçişleri Bakanı’nın 14 Mayıs seçimlerinin (elbette muhalefetin kazanması halinde) 15 Temmuz benzeri bir darbe olarak kabul edileceğini açıkça beyan etmesinin anlamı ne? Bakanın bu sözlerinden mensubu olduğu iktidarın, seçimleri kaybetmesi halinde “milletimizi” aynı 15 Temmuz’da olduğu gibi “göreve” çağırdığı, yönetimi kimselere teslim etme niyetinde olmadığı gibi bir sonuç çıkarabilir miyiz? Muhalefet liderlerinin ve sözcülerinin sözünü ettiği “girişilecek pis işler” ne türden işlerdir? Daha pek çok soru sorulabilir…

Tüm muhalefetin sistematik biçimde “vatan hainliği, Türkiye düşmanlığı, terör yandaşlığı, darbecilik ve emperyalizm işbirlikçiliği” ile suçlanmasına dayalı bir kampanya aslında uzun süredir yürütülüyor. Bu, yeni bonapartist-otokratik rejimin  “iç savaşçı” karakterinin ve bunun gereği olarak halkın bir bölümünü “millet dışı” ilan etmesinin doğal bir sonucu. Tabii bütün bunlar bir ayağı çukurdaki bir iktidarın kaybetme korkusuyla yöneldiği mesnetsiz suçlamalar, akıl dışı yalanlar, iftiralar ve saçmalıklar olarak da görülebilir. Ancak bu türden suçlamaların, belirli koşullarda, özellikle de belirli bir planın ve psikolojik harbin parçası oldukları dönemlerde, kitlesel terör ve kıyımlara yol açabildiği unutulmamalıdır.

Son birkaç yıl içinde neredeyse peş peşe gelen ekonomik krizin, pandeminin ve büyük bir deprem felâketinin neden olduğu itibar ve inisiyatif kaybının, rejimin kötülük yapabilme kapasite ve gücünde ciddi bir gerilemeye neden olduğu söylenebilir. Buna gerçek bir meşruiyet kaybını da ekleyebiliriz. Ancak yine de rejimin elinde bulundurduğu resmi ve gayrı resmi güç ve imkânlar, bunun da ötesinde bilinçli bir içimde yarattığı toplumsal gerilim, ayrışma ve ruh halleri düşünüldüğünde ortada ciddiye alınması gereken bir tehlike olduğu görülür. Rejimin, psikolojik üstünlüğünü kaybetmesi nedeniyle alışılagelmiş baskı taktiklerinin ötesinde, burjuva muhalefeti ve genel olarak “Türkleri” de kapsayabilecek, çıplak şiddete dayalı bir saldırıya geçme ihtimali zayıf görünse de sağlam durmakta yarar vardır. Ayrıca, rejimin resmi planda açıkça yapamadığı veya alenen üstlenemeyeceği birtakım işleri, çok uzun süredir varlığı bilinen sivil-paramiliter uzantılarına yaptırma ihtimali de akılda tutulmalıdır. Bunun da ötesinde, mesela Saray’ın geri adım atmak zorunda kalacağı bir durumda,  eldeki tarihsel fırsatı kaçırmak istemeyen bazı rejim içi iktidar odaklarının, “saray darbecilerinin”, hatta “Reis” adına harekete geçebilecek kontrolsüz bir kitlenin yol açabileceği sonuçlar da hesaba katılmak zorundadır. Bütün bunların cesaret işi olduğu, ayrıca bu tür girişimlerin öncelikle rejim saflarında bir kargaşa ve dağılmaya yol açacağı, sonuçta yapanların eline yüzüne bulaşacağını söylemek mümkün olsa da tarihin kritik anlarında ebediyen kaybedebileceğini düşünen bazı güçlerin çılgınca birtakım işlere girişmelerinin pek çok örneği vardır. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi, yol açabileceği sonuçlar itibariyle rejimin ve harekete geçen rejim güçlerinin de yararına olmayacaktır. Ortaya çıkabilecek kargaşa ve çatışma, Türkiye çapındaki bir ülkede,  çok büyük bir ihtimalle, ekonomik ve politik olarak “ilgili” çevrelerin de desteğini alabilecek “resmi” bir müdahaleye yol açacaktır. 

Saray rejimi, kaybetmiştir. Bu aynı zamanda Türkiye’deki “Milliyetçi-Mukaddesatçı” (faşist-dinci) geleneğin de tarihsel bir akım olarak açık iflası anlamına gelmektedir. İdeolojik ve düşünsel seviyesi bir yana, politik olarak da her zaman düşük seviyeli, kalitesiz bir hareket olarak “milliyetçi mukaddesatçılık”ın elinde karşıtlarına yönelik akıl ve mantık dışı yalan ve iftiralar, her türden seçim hileleri, aleni tehditler, yasadışı uygulamalar, ülkenin en gerici güçlerini bir araya getiren bir ittifak ve resmi-gayrı resmi şiddet aparatlarından başka bir şey kalmamıştır. Rejim varlığını sürdürebilmesi halinde ülkeyi bu yöntem ve araçlarla yönetecek ve çok büyük bir ihtimalle daha beter bir şeye dönüşecektir. Başka türlüsü mümkün görünmemektedir.

Durum budur. Bu nedenle muhalif güçler, “yapamazlar, edemezler”in ötesinde muhtemel gelişmeler karşısında çok daha açık bir tavır almak ve bu tavrı çeşitli yol ve yöntemlerle ortaya koymak zorundadır. Rejimin ve bazı rejim güçlerinin cesaretlerini, provokasyon girişimlerini kitlesel-caydırıcı bir güç ve örgütlülükle kırmak şarttır. Hile ve zorbalıkla iktidara el koymak isteyenlere bunun bedelinin kendileri için de, zannettiklerinden çok daha ağır olabileceği anlatılmalıdır. Düzenperest burjuva muhalefetine güvenmenin mümkün olmadığı koşullarda emek güçlerine ve sosyalistlere büyük görevler düşmektedir. Bunlar, var olan nesnel koşullarda geleceğimiz açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu, oy ve milletvekili sayılarından çok daha önemli bir konudur.  

Yazar Hakkında